Meraktan bilime astronomi
Antik dönemde insanlar, önemli kararlarını gökteki değişimleri inceleyerek alıyorlardı. Diğer bir değişle, astronomi bir bilim dalı olmadan önce günümüzde astroloji denen sahtebilim ile iç içeydi.
Fotoğraf: Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsü/CSA, ESA, NASA
Yusuf
Maltepe Fen Lisesi
İnsanlık, başlangıcından beri yeryüzünü tanımaya çalışmıştır. Yeryüzünü tanıyan insan, zamanla rotasını ufkun ötesine taşıyarak göğü merak etmiştir. Bu merak sayesinde ilk gözlem bilimi olan astronomi doğmuş oldu.
Astronomik gözlemlerin miladı kimi kaynaklara göre Fransa'nın Lascaux Mağarası olarak belirlenmiştir. Günümüzden 17.000 yıl önce olduğu tahmin edilen mağara çizimlerinde Orion ve Ülker takımyıldızlarına benzerlik gösteren çizimlere rast gelinmiştir. Antik dönemde insanlar, önemli kararlarını gökteki değişimleri inceleyerek alıyorlardı. Diğer bir değişle, astronomi bir bilim dalı olmadan önce günümüzde astroloji denen sahtebilim ile iç içeydi.
Astronomi, Antik Yunan devrinden önce Babil, Asur ve Sümer uygarlıklarının çalışmaları ile ortaya çıktı. Sümerler, ziggurat adı verilen yapıların en üst katını gözlem yapmak için kullanıyorlardı. Babilliler ve Asurlularda ise Dünya'nın çevresi hesaplanmaya çalışılmıştır, arkeolojik bulgulardaysa takım yıldızlarının tablet çizimlerine rastlanmıştır. Antik Yunan devrinde ise sanat, felsefe, kültür ve bilimde yaşanan sıçramalar ile dünya tarihinde yeni bir çağ başlamıştır. Bu çağda Thales, Anaksimandros ve Pisagor gibi düşünürler evrenin matematiksel temellerini araştırırken Aristoteles ise gökyüzü hareketlerini açıklamak için dairesel modeller önermiştir, günümüzde “helioseptik sistem” olarak bilinen Güneş Sistemi modelinin temeli atılmıştır. Dünya'nın çevresi ise yine bu çağda hesaplanmıştır.
İSLAM DÜNYASI VE RÖNESANS AVRUPASI
Avrupa'da Karanlık Çağ'ın başlamasıyla bilimin gelişimi İslam coğrafyasında devam etti. Arap astronomları, antik dönemden kalan eserleri çevirerek ve gözlemler yaparak bilgi birikimini artırmışlardır. Birçok önemli gözlem ve keşif yapmışlardır. Örneğin, El-Battani, gezegenlerin hareketlerini ve eğikliklerini hesaplamıştır. Ayrıca, İbn Rüşd gibi düşünürler, astronomi ve felsefe arasındaki ilişkiyi ele almışlardır.
Rönesans'ın başlangıcıyla birlikte bilimin seyri Avrupa merkezli devam etmiştir. Kopernik, Dünya'nın Güneş etrafında döndüğünü ve gezegenlerin eliptik yörüngeler izlediğini öne sürmüştür. Bu model, astronomi alanında devrim niteliğinde bir değişim yaratmıştır. Rönesans dönemindeki diğer önemli astronomlar arasında Tycho Brahe ve Johannes Kepler bulunmaktadır. Tycho Brahe, son derece hassas gözlemler yapmış ve bu gözlemlere dayanarak Mars'ın yörüngesinin doğrusal olmadığını keşfetmiştir. Brahe'nin gözlemleri, Kepler'in yasalarını formüle etmesinde önemli bir rol oynamıştır. Johannes Kepler ise Güneş merkezli bir sistemde gezegenlerin hareketini açıklayan üç yasa geliştirmiştir. Kepler'in yasaları, modern gökbilimde temel bir rol oynamıştır.
17. yüzyılın başında Lippershey'in teleskopu icat etmesinden sonra astronomi bilimi devrim yaşamıştır. Galileo Galilei ise kendi teleskobunu üreterek gök gözlemlerine başlamıştır. Teleskopunu kullanarak, Ay'ın yüzeyinde dağlar, kraterler ve düzlüklerin bulunduğunu keşfetmiştir. Ayrıca Jüpiter'in çevresindeki Galilean uydularını keşfederek, gök cisimlerinin Dünya dışında da hareket edebileceğini göstermiştir.
MODERN ASTRONOMİYE DOĞRU
Newton ise başlı başına bir devrim yaratarak hem fiziğin temelini yarattı hem de bu çalışmalar ile astronomi bilimine katkı sağlamıştır. Newton, 1687'de yayımladığı “Principia Mathematica” adlı eserinde evrensel çekim yasasını ortaya koymuştur. Newton, ayrıca yerçekimi kavramını geliştirmiştir. Yerçekimi, cisimlerin birbirine doğru çekme kuvvetidir ve Dünya üzerindeki nesnelerin düşmesine, gezegenlerin ve uyduların yörüngelerini belirlemesine neden olur. Newton, gezegenlerin ve uydu Ay'ın hareketini açıklayabilmek için yerçekiminin etkisini hesaplamıştır. Ay'ın Dünya çevresindeki hareketini açıklarken, Dünya ile Ay arasındaki çekim kuvvetini ve bu kuvvetin Ay'ın yörüngesine etkisini hesaplamıştır.
Newton'dan sonra ise Einstein'ın öncülüğünde modern astronominin temeli atılmıştır. Albert Einstein'ın 1915 yılında ortaya koyduğu genel görelilik teorisi, uzayın eğrilmesi ve yerçekimi alanının nasıl çalıştığını açıklar. Bu teori, gezegenlerin hareketini, zamanın kavislenmesini ve kara deliklerin doğasını anlamamıza yardımcı olmuştur. Genel görelilik, modern astronomi ve kozmoloji alanında önemli bir rol oynamaktadır. 1920'lerde, Edwin Hubble ve diğer astronomlar, uzak galaksilerin spektral çizgilerindeki kırmızıya kayma gözlemi yaparak evrenin genişlediğini keşfettiler. Bu keşif, evrenin bir zamanlar tek bir noktada başladığını ve Büyük Patlama olarak adlandırılan bir olayla genişlediğini öne süren Big Bang teorisinin temelini oluşturdu. Hubble'ın çalışmaları, modern kozmolojiyi derinden etkilemiştir.
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından başlayan Soğuk Savaş döneminde Amerika ve Sovyetler Birliği arasındaki uzay yarışı, Sovyetler’in uzaya uydu ve kozmonot göndererek uzay yarışında ilk somut adımları atmasıyla başlasa da Amerika cephesinde Neil Armstrong Ay'a adımını ilk atan insan oldu. 1991 yılında Sovyetler'in çöküşü ile astronomideki gelişimin odağı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri oldu.
1990 yılında fırlatılan Hubble Uzay Teleskobu, astronomi alanında devrim niteliğinde bir dönüm noktasıdır. Yer tabanlı teleskoplardan farklı olarak, atmosferin bozucu etkilerinden arındırılmış bir ortamda gözlem yapabilme yeteneğine sahiptir. Hubble, uzak galaksileri, yıldızları, gezegenleri ve diğer gök cisimlerini ayrıntılı bir şekilde gözlemleyerek evren hakkında birçok önemli bilgi sağlamıştır. Hubble Uzay Teleskobuna ek olarak 2021 yılında fırlatılan kızılötesi astronomiye yönelik ve şimdiye kadarki en güçlü teleskop olan James Webb teleskobu evrenin başlangıcına ilgin birçok detayı daha aydınlatacaktır.
Kaynakça:
http://sac.csic.es/astrosecundaria/en/cursos/formato/materiales/conferencias/C3_en.pdf
https://www.britannica.com/science/astronomy/History-of-astronomy
https://www.space.com/16014-astronomy.html