21 Temmuz 2023 00:45

Değiştirebilirim demek için nereden başlamalı?

Karşı karşıya kaldığımız sorunlar karşısında örgütlü mücadele bugün ve gelecek için güvenebileceğimiz tek adres.

Evrensel

Paylaş

Nasıl var olduğumuza, bizi biz yapanların ne olduğuna, çevremizde olup bitenlerin nedenini anlamaya, dün olup bugün olmayanlarla yeni oluşanlar arasındaki ilişkiyi kurmaya dair pek çok soru sorarız kendimize, yakınımızdakilere. Öyle ki bu sorulara verdiğimiz cevaplar yaşam tercihlerimizi belirlemenin, çevremizde olup bitenleri anlamanın ve pek tabi onlarla kendimiz arasında kuracağımız ilişkiyi belirlemenin anahtarlarıdır. Çünkü neye ne kadar vakit ayıracağımızı, hangi insanlarla ve nasıl ilişkiler kuracağımızı belirlemeye çabalarken bu soruların yanıtlarını kullanırız. Elbette bu çabanın kendisi bizi dönüştürür, geliştirir. Çünkü etrafımızda bir sorunu tespit ederken, buraya kendimizin nasıl dahil olduğunu tartışırken, kimi zaman onu aşarken ve kimi zaman aşamayıp ona başka türden müdahale etmemiz gerektiğini keşfederken, aynı zamanda kendi dünyamızı da değiştiririz.

“Ben böyle sorular sorup, yanıtlarına göre çeşitli kararlar mı veriyorum” diye soranlarımız olabilir aramızda. Çünkü bu süreç her zaman bilinçli kararların, istikrarlı adımların bir sonucu olarak gelişmiyor gibi gözükebilir. Ancak yaşamımızdaki neredeyse bütün eylemler ve kararlar, o güne kadar içinde bulunduğumuz ilişkilerin, deneyimlediklerimizin, okuyup gördüklerimizin bir sonucu olarak gelişir. Kendimizi bir alanda faaliyet göstermek üzere disipline etme işi, bir müzik aleti çalmayı öğrenmek gibidir. Hem o alete harcadığımız zaman ve çabanın düzeyi hem de onunla hangi amaçla bir ilişki kurduğumuz sorusunun yanıtı, enstrümanımızı iyi bir şekilde çalıp çalamayacağımızı belirler. Kişisel gelişim yalanının sonsuz batağında olduğu gibi sadece kendi yeteneklerimiz ve sonsuz çabamızın bir ürünü olarak da değil üstelik. Değiştirmeyi istediğimiz durumların, kazanmak istediğimiz hayatın, koşullarını yaratabilmek için, mücadele etme işidir bu.

Kendi deneyimimizin içerisinde bu tartışmaları sürdürdüğümüz, mümkün olan seçenekleri tartışabileceğimiz bir alan ve ilişkiler gelişmiyorsa, dünyada olup biten bütün süreçler kendiliğinden görünebilir. Aynı çeşitli hastalıkların bilimsel nedenlerini açıklayamadığımız çağlarda rastlantıların, dünya ve insanın dışında bir gücün iradesinin belirleyici olduğunun düşünülmesi gibi. Ya da bugün beklediğimiz değişimin gerçekleşmeme nedenlerini, coğrafya, zaman, değişmeyen birkaç özellik üzerinden tartışmak gibi.

DEĞİŞİM NEDEN BİZİM İSTEDİĞİMİZ YÖNDE GELİŞMİYOR?

Bu biçim, Türkiye’de en ufak tartışmanın bile bir parçası olarak dallanıp budaklansa da esas olarak bütün olup bitenleri kendi müdahalesinden bağımsız olarak başka nedenlerin üstüne, yani kabaca taca atma işi. Çünkü değişmediğini düşündüğümüz her türden durum aslına bakarsak değişiyor. Burada ise kastedilen esas olarak bizim istediğimiz biçimde değişmemesi. Onu değişmez olarak tanımlamak ise, bizim istemediğimiz yönde gelişen bu değişimlerin sebebi ne sorusunu cevaplanamaz kılıyor.

Dünyanın değişimi ve gelişimini sağlayan bütün adımlar, örgütlü, planlı bir hedefe yönelik atılan adımların bir ürünü. Hal böyle olunca, bizim müdahale edemediğimiz her an başkalarının müdahaleleriyle gelişiyor. Ya da bir bütün olarak değiştirmek için yan yana durmaktan başka bir ihtimalin olmadığı insanlarla aramızda aslında pek de gerçek olmayan ayrılıklar yaratıyor. Bu ayrılıklar kimi zaman mültecilerle oluyor örneğin, kimi zaman AKP’ye oy veren yurttaşlarla. Ayrılıkların ötesinde asla yan yana gelemeyeceklerimizle belli ortaklıklarımız varmış gibi de gösteriyor. Türkiye’nin gelişimini ve bağımsızlığını zenginleşen patronlarla açıklatıyor. Buradaki zor koşulları anlamaya çalışırken gelişen “Türkiye’deki insanlardan bir şey olmaz” sözleri, başka ülkelerin iyi koşulları söz konusu olduğunda, devlet ve hükümetlerin iyi adımlarına dönüşüyor.

Bu dergiyi okuyanlarımız pek çok kez bu sayfalarda şöyle bir cümle okumuştur: Bugün sahip olduğumuz ne varsa biz onları mücadeleyle kazandık.

Son zamanlarda bu cümlenin kendisin ne anlama geldiği üzerine daha fazla konuşmaya ihtiyacımız var. Zira dün her şeyi mücadeleyle kazandığımız iddiasını eğer bütün bir tarih kanıtlıyorsa, o zaman tarih “Bugün nasıl kazanabiliriz?​” sorusunu sorarak bir kez daha gözden geçirilmeli. Orada hep birlikte göreceğiz. Bugün içinden çıkılması zor görünen tüm sorunların çözümü için ihtiyaç duyduğumuz programı, onu uygulamak adına yaratmamız gereken araçları, istikrarlı ve örgütlü adımların karamsarlığın içinden çekip çıkaracağı olanakları bugün uygulamak için ne yapmalı sorusunun yanıtı birlikte belirleyeceğiz.

Dün tarihin mücadele eden güçlerinin kazandığı bütün haklara yöneltilmiş saldırılarının boyutu üzerine kafa yorarken en baştan bunları kendi mirasımız olarak görmeli. En temelde parasız, bilimsel ve laik bir eğitim alabilme hakkımızın savunulması nasıl mümkün sorusuna yanıt olabilecek şey, gençlik hareketinin kendisi örneğin. Dolayısıyla hem kendi hayatımız için hem de bizden sonra gelecek kuşaklar için bugün karşı karşıya olduğumuz müdahaleleri ve saldırıları geriletme işi, aynı zamanda geçmiş, bugün ve geleceğin ortak bir işi. Dolayısıyla bugün temel haklarımıza sahip çıkarak onları ilerletme işinde, sorunları ve çözümleri bir parçası olduğumuz toplumun çıkarlarına göre tespit etmek üzerine daha fazla kafa yorarak geçireceğimiz günler var.

TEK ADAM YÖNETİMİNİN KARŞISINDA NASIL DURULACAK?

Günlük olarak kendi hedeflerine yönelen, tek adam yönetiminin çok yönlü saldırıları karşısında gençliği çok yönlü bir mücadele hattında buluşturma görevini, “Çok fazla sorun var hepsini biz değiştiremeyiz” sonucuna yol açma tehlikesini üniversite, lise ve işyerlerindeki yerel mücadelelerin merkezi bir gençlik mücadelesiyle buluşturma perspektifiyle aşacak bir süreci örgütleme ihtiyacı öne çıkıyor.

Geçtiğimiz bir buçuk ayda yapılan devasa zamlar ve LGBTİ ve kadınların yaşamını esas alan tartışmalarla iktidarın cephaneliği olarak güvencesiz ve yoksullukla sınanan halk kesimlerine karşı bir susturucu olarak kullanılmaya devam ediyor. Bu tabloda laik ve bilimsel eğitim talebinin lise ve üniversite gençliği açısından yeni dönemin en sıcak tartışmalarından biri olarak örgütlenmesinin yanında başta barınma olmak üzere eğitim giderlerinin tümüne karşı parasız eğitim talebinin örgütlenmesine yönelik hazırlıklarla geçecek.

Yarına ne bırakacak bu günler, geriye ne kalacak bizden? İçinde yaşadığımız dönem bize kendiliğinden görevler ve sorumluluklar yüklüyorsa, bunlardan kaçınmayı başarmak için göstereceğimiz çabanın yerini, değiştirmek için alacak türden bir çaba sarf etmek, yenilgiyi baştan kabul etmemek, başı bozuk düzenin karşısına birkaç dik başlı olarak dikilmek, artık geçmişte kalmış bir hikâyeden mi ibaret? Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, karşı karşıya kaldığımız sorunlar karşısında örgütlü mücadele bugün ve gelecek için güvenebileceğimiz tek adres.

ÖNCEKİ HABER

Başka bir dans mümkün!

SONRAKİ HABER

SES Eskişehir Şubesi: Halka vergi yağdırılıyor, ama patronlar 'gümrük vergisi' bile ödemeyecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa