İTÜ’de hareketli yaz dönemi
Bilimsel üretimi üniversite planlamasının merkezine koyan bir İTÜ kurmak, İTÜ bileşenlerinin elindedir. İşçisi, akademisi, öğrencisi bir araya gelmelidir.
Fotoğraf: Özlem Songul Abayoğlu/Evrensel
Berzan SÖNMEZ
İTÜ
Şüphesiz her İTÜ öğrencisi için skandallar, antidemokratik kararlar, önceliği öğrenci olmayan yönetim anlayışı okulda bulunduğu dönem boyunca eksik olmadı. Bu yaz dönemi de İTÜ’yü kuşatan antidemokratik yönetim mekanizmaları etkisini artırarak gündeme yerleşti. Ancak yaz dönemine gelinen süreci aktarmak için bir önceki yaz döneminin sonundan başlamak gerekir.
BIR İTÜ GERÇEĞİ; ANTİDEMOKRATİK YÖNETİM MEKANİZMASI
Her güz dönemi başlangıcında olduğu gibi geçtiğimiz yılda da İTÜ öğrencilerinin en sorunlu gerçeği yetersiz barınma koşulları oldu. Yıllardır yurt sözü veren rektörlük, oda kontenjanlarını artırarak günlük çözümlerle, halihazırda yurtta kalan öğrencilerin yaşam koşullarını konforsuz bir noktaya getirdi. Dönemin devamında ise hazırlık öğrencilerine pahalı kaynak kitap dayatması, yüksek lisans ve doktora programlarının sınav ve mülakatlarında usulsüzlükler, yurtlara baskınlarla gündeme gelen İTÜ yönetimi, öğrencilerin tepkilerinin odağı oldu. Bahar dönemine başlarken Kahramanmaraş depremlerinin yaşanmasıyla bir dayanışma merkezine dönüşen İTÜ (buradaki emeğin büyük bir bölümü öğrencilere ait elbette) kısa bir süre için antidemokratik yönetim anlayışını unuttursa da ilerleyen süreçte YÖK’e tam bir bağlılık örneği göstererek online eğitim kararı aldı ve yine öğrencilerin protestolarına sahne oldu. Bahar dönemi süresince yine birçok skandala imza atan İTÜ yönetiminin, deprem bölgesinin sermayenin rantına açılabilmesinin önünü açan 26 nolu Cumhurbaşkanlığı kararnamesine karşı bir bildiri yayınlayan ŞBP bölümü akademisyenlerinin karşısında konumlanması, önce ŞBP bölümü sitesine erişim yasağı getirmesi, ardından bölüm başkanını görevinden alarak hakkında soruşturma açması öğrenciler ve diğer İTÜ bileşenlerinin son dönemde örgütlediği en kitlesel eylemlerden birinin yaşanmasına neden oldu.
YAZ DÖNEMİ, İTÜ YÖNETİMİ İÇİN ZAM FIRSATI
Yaz döneminin başlamasının ardından her sene olduğu gibi İTÜ yönetimi açılışı zamlarla yaptı. Ancak her yaz döneminde farklı olarak Akp’nin cumhurbaşkanlığını kazandığı ve parlemento seçimlerinde de cumhur ittifakının çoğunluğu aldığı seçimin ertesinde, Akp’nin 22 yıldır sürdürdüğü sermayenin sömürü koşullarını artırma politikalarının yanısıra gerici politikalarını vakit kaybetmeden ilerleterek uygulamaya koyan İTÜ yönetimi, AKP hegemonyasının kendi üzerine düşen payını kendi sorumluluk alanındaki sağlayıcısı oldu. Önce yurtlara ortalama %75 oranında, ardından yemek fiyatlarına %100 oranında zam yaparak devletin resmi istatistik kurumu olan TÜİK’in açıkladığı enflasyonu, öğrenciye iki katından fazlasını yansıttı. Yaz okuluna da zam yapan İTÜ yönetimi, bir şirket misyonuyla öğrenciler üzerinden yaptığı kar hesabını ortaya çıkarmış oldu. Üniveriste bütçesini batırılmış kolejleri satin alıp parlatmaya, büyük sermayenin taşeronluğunu yapan teknokentler için çok katlı bina yapmaya, ar-ge firmalarının öğrenciler için bir sömürü alanı olarak tasarladığı proje takımlarına ayırırken İTÜ yönetimi, her itiraza sorumlusu öğrenciler ve işçilermiş gibi mevcut ekonomik şartları bahane gösteriyor. Bu zamların karşısında öğrenciler ise çok büyük bir bölümü şehir dışında olmasına rağmen dilekçelerle, sosyal medya çalışmalarıyla zamlara tepki göstermekten geri durmadı. İstanbul’daki örencilerin bu sorunlara bakışı eylemlilik açısından düşük katılımlı olsa da söylem düzeyinde bir tepkisellik ve rahatsızlık düzeyinde kalıyor. Politik olarak örgütlü grupların yaptığı forum çağrıları, kendi politik platformunu ve anlayışını dayatan, öğrenci arkadaşlarının genel eğilimini ölçmeyen, diğer çağrılara kulak tıkayan anlayış İTÜ öğrencilerinin; basın açıklaması, yürüyüş, forum gibi eylem biçimlerinin sahiplenmesinden uzak durmasına, bu eylem biçimlerini ve politik grupları eleştirmesine neden oldu. İTÜ kulüp ve toplululuklarına yapılan forum, toplantı çağrıları da staj, iş, tatil ve yaz okulu gibi sebeplerle büyük oranda sonuçsuz kaldı. Bugün öğrencilerin bir arada olmakla, deneyimleyerek öğrendiği tüm tepkisel eylemlilik biçimleri için gerekli koşulların oldukça eksik olduğunu okuyabiliyoruz fakat rektörlüğün de öğrencilere karşıt konumu gereği, deneyimleriyle bu koşulları öngörerek hareket ettiği açıkça anlaşılıyor.
LAİK EĞİTİME İŞARET EDEN NE VARSA DEĞİŞTİRMEK
İTÜ yönetiminin, öğrencilerden, akademisyenlerden ve hatta mezun çevrelerden en çok tepki toplayan son kararı, 2022’de yayınlanan 31948 sayılı Özel Barınma Hizmetleri Yönetmeliği’nde yer alan, ‘kurumlar sadece kız veya sadece erkek öğrenciler barınacak şekilde açılır ve işletilir.’ hükmünü bahane göstererek onlarca yıldır karma şekilde hizmet veren Gümüşsuyu yurdunu sadece erkek öğrenciler için barınmaya açması oldu. Akp hükumetinin gerici politikalarıyla İTÜ yönetiminin bu kararı arasında bağ kuran İTÜ öğrencileri, yine özellikle sosyal medyadan tepkilerini dile getirdi. Bu karara karşı whatsapp grupları kurarak eldeki olanaklarla en temel örgütlenmeyi kurmaya çalışan İTÜ öğrencileri, bugünün baskı koşullarında çare olarak kampüsünde fiziksel varlık gösterek karşı durma seçeneğine ya İstanbul’da bulunmuyor olmaktan ya da kararın geri alınacağına inanmıyor olmaktan sıcak bakmıyor. Ancak bu seçeneği değerlendiren -çoğunlukla politik platformlarda faaliyet gösteren- öğrenciler; örgütleme ve tartışma yöntemlerinin, yurt öğrencilerinin kaygılarından uzak ve dayatmacı da olsa, bu eylemleri kitlesel olmayışını bir engel olarak görmeyip yapmaktan geri durmuyor. Bizler açısından da bu tür örgütlenmelerin birleşmesi için yapılması gereken en temel şey, öğrencilerin genel tepkilerinin ortak bir hedefe yönelmesi için İTÜ yönetiminin aldığı kararları, tüm yönleriyle tartışmak, taleplerde ortaklaşmak ve gerekli eylem biçimlerini birlikte belirlemek olmalıdır. Çünkü bu kararların, direkt olarak öğrencilerin yaşamlarını etkileyen ve mümkün olduğunca yaygın katılımı gerektiren bir önemi vardır.
İTÜ İŞÇİLERİNİN TİS DÖNEMİ
Yaz dönemine gelinen süreçte ise seçimlerin öncesinde başlayan TİS süreci, İTÜ yönetiminin İTÜ işçileri için sömürü koşullarını dayattığı bir başka örnek oldu. Her geçen gün öğrencilerin üstünde baskılarını artırırken İTÜ yönetimi, işçilerini de ortak bir kadere mahküm ediyor. ‘’Tamamlayıcı çalışma’’ olarak tanımladığı ve dayattığı çalışma koşullarında, cumartesi ve pazar günlerini haftanın diğer günleriyle eş tutan, haftalık 40 saat olan mesaiyi tüm haftaya yaymayı amaçlayan ve iş yeri tanımını tüm fakültelere (Tuzla yerleşkesi dahil) yaymak isteyen yönetim, zaten bugüne kadar sürdürüğü mobbing ve tehditlerini sözleşme kapsamına alarak işçilerin gerçeği haline getirmenin yolunu açmak istiyor. Bu süreçte masaya oturmayan İTÜ yönetimi, işveren sendikasını sorumlu ilan ederek işçileri sömürü düzeninin kıskacında ezmekten çekinmiyor. Bir tarafta işçileri kampüs içerisinde istediği koşullarda çalıştımraktan, sosyal yaşamından koparmaktan ve onları iş üreten birer robot gibi görmekten geri durmayan patron sendikası, diğer tarafta öğrencilerine her türlü topluluk faaliyetinden uzak, yalnızca kendi alanında çalışması gereken ve ar-ge firmalarına kar üretmekle sınırlı olan bir eğitim yaşamını reva gören İTÜ yönetimi. İTÜ işçisinin ve öğrencisinin kaderini ortaklaştıran aynı yönetim mekanizması, bunun karşısında birleşik mücadeleyle bu kaderi tersine çeviren İTÜ bileşenleri. Süreç boyunca işçilerin örgütlü tutumu, sendika yönetimini (TEZ-KOOP-İŞ) kendi istek ve sınıf çıkarları doğrultusunda tutum alacak şekilde çalıştırması ve öğrencilerle bu mücadelede ortaklaşmaktan geri durmamaları hepimiz için iyi bir deneyim oldu. Devam eden süreçte işçiler, İşveren sendikasının talep ettiklerini vermemesi durumunda Ağustos ortasından okul dönemini de kapsayan bir süreç boyunca grev yapmayı planlıyor.
İTÜ’YÜ NELER BEKLİYOR?
İTÜ işçilerinin TİS süreci, zamlar, laiklik sorunu, düşünce-ifade özgürlüğü gibi birçok sorun ve bunun karşısında tüm İTÜ bileşenlerini bir araya getirecek olan ortak payda; İTÜ yönetiminin antidemokratik yönetim mekanizmasını değiştirecek yerel inisiyatifleri, birliği ve mücadeleyi kurmak olmalıdır. Bunu kurmanın başlıca yolu öğrenciler için, bulunduğu her sınıf, kulüp ve toplulukta kendi çevresiyle bunu tartışmak, akademisyenler için hem akademideki arkadaşlarıyla hem öğrencileriyle tartışmak, işçiler için ise iş arkadaşlarıyla tartışmak olmalıdır. İTÜ içerisinde tek adam yönetiminin tüm baskı ve sömürü politikalarını eksiksiz uygulayan İTÜ yönetimi, başta İTÜ’deki öğrenci ve işçiler olmak üzere tüm bileşenler bu politikalara karşı ortak bir mücadele ile İTÜ’yü devlet-sermaye-üniversite üçgeninden çıkarmak için çalışmalıdır. Doğru işletilen temsiliyet mekanizmalarının kurulması ve tüm bileşenlerin hak alanlarının genişleyebilmesi için ortak mücadelenin yöntem ve alanlarının tam katılımla belirlenmesi gerekmektedir. Demokratik, özerk üniversite olarak tanımlayabileceğimiz, kendi kararını alabilen yerel unsurların inşası, bunun için mücadele edecek olan İTÜ bileşenlerinin elindedir. Kampüsünde ne Akp’nin gerici politikalarına ne de sermayenin kar politikalarına izin vermeden; demokratik, özgür ve laik üniversitede, bileşenlerini önceliğine alan, bilimsel üretimi üniversite planlamasının merkezine koyan bir İTÜ kurmak, İTÜ bileşenlerinin elindedir. İşçisi, akademisi, öğrencisi için ayrı ayrı gibi görünen sorunların tek çözüm yolu bir araya gelmekten geçmektedir.