23 Temmuz 2023 04:39

Bizi kamyona doldurdular

Kehanet tutmaz, hüzünlü bir tesadüfle dergide ilk şiirinin yayımlandığı günde 1990’ın 8 Ocak gecesi rahatsızlanır ve üstü kalsın diyerek 59 yaşında veda eder.

TRT'de Doğan Hızlan’ın sunduğu Bir Sohbet programının konuğu Cemal Süreya, 1986 | Ekran görüntüsü alınmıştır.

Paylaş

Tarık ÖZYILDIRIM

Doğan Hızlan “Bana, Cemal Süreya biyografisini tek cümleyle yazın deseler şu cümleyle yetinirdim: Paris’ten getirdiği Chevrolet arabasını satıp ev alacağına Papirüs dergisini çıkaran adam” der.

Annesi Gülbeyaz Hanım’ın anlattığı Kerem ile Aslı hikayeleriyle, Hz. Ali’nin cenkleriyle edebiyata ilgisi başlar Cemal Süreya’nın.

“Annem bir Alevi kızıydı. Adı da Gülbeyaz’dı. İlk masalları, ilk hikayeleri ondan dinledim.”

 “Ateş Kerem, tutuş Kerem, yan Kerem...”

1938 Dersim Tertelesi sonrasında, 6-7 yaşlarında olan Cemal Süreya ve ailesi Bilecik’e sürgün edilir. Zorunlu ikamet süresi 20 yıldır.

Cemal Süreya eşi Zuhal Tekkanat’a yazdığı mektuplardan birinde bu sürgünü anlatır: “Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler. Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki. Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü.”

 “Anılarımın kökeninde yer etmiş. Küçükken, altı yedi yaşımda doğduğum yerlerden, evimizden, bahçemizden koparılmıştım. Ardından aileme felaketler gelmişti. Annem ölmüş (hemen ölmüş), babam sonsuz yoksul düşmüştü... Bunlar yer etmiş bende. Bir yerde sanatçı duyarlılığını etkilemiş demek. Silinmezler”

Cemal Süreya’nın annesi; bu sürgün hayatının altıncı ayında, dördüncü çocuğunu dünyaya getirirken 23 yaşında kan kaybından ölür.

“Ağlamadım, sızlanmadım; acısı içime oturdu. Küçük kalbimdeki kuş ölmüştü.”

“Önce Öp Sonra Doğur Beni” şiiriyle de annesinin ölümünü dile getirir Süreya.

“Annem çok küçükken öldü / beni öp, sonra doğur beni.”

HUZURUM YOK

11-12 yaşlarındaki Cemal Süreya, Bilecik karayollarının yol çalışmasında yazın sıcağında 3 aylığına çadır bekçiliği yapar, bir takım elbise parasına.

Korkunç bir olaydır benim hayatımda. Üç ay çalıştım, bir elbisem oldu. Hayatımı sarsan on olaydan biri çalıştığım günlerdir. İşimin adı çadır bekçiliği.”

Okuma sevdasına da bu dönemde tutulur. Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sını, “Karamazov Kardeşler”i defalarca okur.

 “ Dostoyevski’yi okudum, o gün bugündür huzurum yok “der.

Bilecik’te okurken ilk şiir defterine kızıl mısralar diyordu çünkü ilk gözbebeği Seniha kızıl saçlıydı.

“ Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu,/ Masmavi defterim kızıl satırlarla doldu.”

Okuldaki arkadaşları “ Yahu sen ne yaptın! Sana komünist derler” deyince kızıl mısralar bir anda yeşil mısralara döner.

SANSARYAN HAN’IN EN GENÇ YAZARI

Babası Hüseyin Bey, çocuklarının eğitimi için Bilecik’ten İstanbul’a gelip yerleşmek ister fakat zorunlu olarak ikamet edildiği Bilecik’ten ayrılması yasaktı ve bir gece gizlice geldiği İstanbul’da yakalanır.

“Türkiye’nin en genç Sansaryan Han’a düşen yazarı benim. 9-10 yaşlarındaydım. Babam İstanbul’a gelmişti, oysa Bilecik’ten ayrılması yasaktı. Bir gece yakalanır, önce karakola sonra da geri Bilecik’e”

İLK ŞİİRLERİ: ŞİİRİN OKSİJENİ

“Günde yirmi dört saat şiir yaşarım. Her şeye şair olarak bakarım. Yazmaktan daha büyük bir yer tutar bu benim hayatım…”

Cemal Süreya’nın ilk şiiri, 8 Ocak 1953’te, siyasal bilgiler fakültesinin üçüncü sınıfındayken Mülkiye dergisinde yayımlanır: “Şarkı­sı-Beyaz” ( O bu şiiri pek beğenmez, baskı üzerine kaleme alır ve dergiye gönderir. )

“…Arada bir ağlamak için/ Onu kocaman ellerimle sevdim./Ölüm daha saçlarına gelmemişti Şarkısı-beyaz/ Saçlarını koynumda saklıyorum/ Arada bir ağlamak için…”

O dönemde bir anda bütün gözlerin üzerine çekilmesini sağlayan bir şiir daha kaleme alır: “Gül”

Şiir, 1954’te Yeditepe dergisinin haziran sayısında yayımlanır ve Hilmi Yavuz’un dediği gibi “ Bir oksijen gibi Türk şiirinin imdadına yetişti… Gül şiirine gelinceye değin, ‘Her akşam sokak ortasında öldükçe’ ‘Gülün tam ortasında ağlayan’ birini henüz görmemiştik hiçbirimiz. Müthiş bir dil yeniliğiyle ve müthiş bir duyarlıkla, bir şair, hem de yirmi dört yaşında, bunları nasıl yazabilirdi?

“Gülün tam ortasında ağlıyorum/ Her akşam sokak ortasında öldükçe/ Önümü arkamı bilmiyorum/ Azaldığını duyup duyup karanlıkta/ Beni ayakta tutan gözlerinin”

ÜVERCİNKASI: GÖKYÜZÜNÜ BÖLMEK

Üvercinka, Süreya’nın ilk şiir kitabı, 1958’de Yeditepe tarafından yayımlanır. İlk basımda 1953-1957 yılları arasında yayımlanan yirmi dokuz şiiri yer alır. 4 bin 300 adet basılan bu baskı çok kısa bir sürede tükenir. “Bir tutku var onda” der Cemal Süreya başarısı için.

Asım Bezirci’ye Üvercinka’yla ilgili

“Üvercinka anılması güvercinle karışık bir ad. Bir kadın adı. Barışa, aşka, dayatmaya dönük bir kavram…”

Cemal Süreya’nın Üvercinkası, sevdalandığı mesai arkadaşından başka biri değildir. O dönemde evlidir fakat bir mutsuzluğun içinde Üvercinka’sına bağlanır, bu bağlılık Cemal Süreya’nın kızı dünyaya gelince yavaş yavaş yok olur.

“…Senin bir havan var beni asıl saran o/ Onunla daha bir değere biniyor soluk almak…”

Üvercinkası’yla girdiği bir iddia sonucu soyadındaki iki y’den birini yitirir.( Bunu “Elma” şiirinde dile getirir.)

“O zaman belleğime çok güvenirdim. Telefon numaralarını kaydetmezdim. Ona dedim ki bu böyle, böyleyse ismimden bir harf atarım… Kaybedince iki tane olandan birini atmak daha uygun geldi.”

“Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti/ Çünkü iki kişiydik…”

İRONİ: GÜLÜMSEME VE HÜZÜN

Süreya “Gülümsemeyle hüzün yan yana gider benim şiirimde” diyerek şiirlerindeki ironiyi en güzel yine kendi özetler.

“Kuşlar gibi cıvıldar/ tattırdığın acılar.”

“Kim istemez mutlu olmayı/ mutsuzluğa da var mısın?​”

“Özgürlüğün/ geldiği gün / o gün/ ölmek yasak”

EROTİZM: KARACAOĞLAN’IN

Kendine özgü hayal dünyası ve diliyle modern şiirde bir Karacaoğlan’dır yeri geldiğinde Süreya.

Karacaoğlan’ın erotik, müstehcen tavrını yeni bir duyarlılıkla Süreya’nın kimi şiirlerinde görürüz.

“Cinsellik ve erotizm şiirime ben farkında olmadan kendiliğinden gelmiş… Hayatta erotik, cinsel hatta müstehcen bir edebiyat da olacaktır.”

“Bacaklarının dar açısında /Bir yumak/ bir kırlangıç yuvası…”

 “Ayakta duran kadınlar olur ya/ Meryem bunlardan/ Üç türlü ayakta duruşu var/ Birini yalnız bana kullanıyor…”

KÜRT CEMO’DAN CEMAL SÜREYA’YA

Kürt-Alevi bir aileden gelen Süreya, 1980’li yıllara kadar Kürtlüğünü ve sürgünlüğünü belleğinin bir odasına kapatır. Ne kadar kaçmaya çalışsa da Kürtlük ve sürgünlüğü, onu hep köşeye sıkıştırır.

Muzaffer İlhan Erdost, Papirüs dergisinde 1967’de Kürtlerle ilgili bir yazı yazmak isteyince Cemal Süreya karşı çıkar, “Bu konuyu deşmeyelim, çok insan ölür sonra” der.

Bu zorunluluğu  “Kürtler yalan söylemek zorunda, Arnavutlar doğru” dizeleriyle açıklar. Kürtler açısından, sürgünlüğü ve kimliklerini gizleme zorunluluğu, onları yalan söylemeye iter; Arnavutların ise göçmen kimliklerinin toplum tarafından kabul görmesine eleştirel bir yaklaşımdır bu şiir.

Kürtçeden Türkçeye geçişi için ise “Benim dil serüvenim şu: Küçük çocuk bakıcıya veriliyor; daha doğrusu o çocuk kendini bakıcının elinde buluyor; seviyor bakıcısını; onu ana belliyor. Türkçeyle ilişkim böyle. Bir noktada gurbetin aşka dönüşmesi…”

Muzaffer İlhan Erdost, “Toplumsal ortam, onun iradesi dışında da olsa Kürtlüğünü soğurmuştur Cemal’in.” der.

“Fırat suyu bütün bir bölgeyi / Takma adlarla dolanmak / Zorundadır.”

Bir dönem, çocukluğunda kaybettiği Kürtçeyi öğrenmek ister alfabeyle başlar işe fakat 12 Eylül’ün ağır koşulları bunu engeller.

“O yıllarda ülkemizde / Çeşitli hükümlerle / Yetmiş iki dilden / İkisi yasaklanmıştı: // İkincisi Türkçe”

 Oğlu dünyaya geldiği zaman “ Üç tane Emrah var: Biri Erzurumlu, biri Ercişli biri Kadıköylü Kürt Emrah”

Kendini, demokrat aydın olarak niteleyen Süreya, aydınlara uygulanan sansür ve yasaklara karşı eleştirel şiirler de yazar.

“Bu hükümet/ Pir Sultan’a pasaport vermiyor,/ Onu anladık.Yunus Emre’ye de/Basın kartı vermiyor,/ Onu da anladık.Ama bu hükümet//Ferman çıkarmış/ Karacaoğlan’ı/ Otobüse bindirtmiyor.”

Bertolt Brecht’in “ Ya hep beraber ya da hiç birimiz/ kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden/ ya hep beraber ya da hiçbirimiz” şiirinin ideolojik havası kimi zaman Süreya’nın dizelerine yansır:

“Bu, böyle gidecek demek değil bu işler/Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz/ Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını /İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.”

SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?

Bu şiir, bir kırgınlığın ürünüdür. Cemal Süreya’nın babasına sormadan Seniha’yla nişanlanıp evlenmeye karar verdiği dönemde yazılır.

“Sizin hiç babanız öldü mü/ Benim bir kere öldü kör oldum/Yıkadılar aldılar götürdüler…”

“Babam ben uyurken gece yatağıma gelir, kaşlarımın ve göz­lerimin birleştiği yerden hafifçe öperdi. O öldüğünde yanılsama­ları beni hep takip etti.”

Baba Hüseyin Bey, bir trafik kazasında ölür ve gerçek acıyı o gün hisseder şairimiz. Kız kardeşi “Su tankerinin devrilmesiyle baba­mın ne yazık ki başı parçalanmıştı. Abiciğim de büyük bir acı için­deydi, donmuş gibiydi, hiç ağlayamadı!”

Gözyaşı, Cemal Süreya’nın gözünde düğümlenip kalır.

“Sen ki gözlerinle görmüştün 57’de/ Babanın parçalanmış beynini/ Kâğıt bir paketle koydular mezaraİstesen belki elleyebilirdin de/ Ama ağlamak haramdı sana”

KEHANET 1985

Lokman Hekim söylencesinden yola çıkarak kendine yedi kırlangıç kuşu kadar ömür biçer Süreya.

“Kendime kırlangıç kuşunu seçtim, o 9 yıl yaşıyor. Bu da 63 yıl oluyor.”

Lokman şair senin hayatın/ Yedi kırlangıcın hayatı kadar/ Altısını ardı ardına yaşadın/ Bir kırlangıcın daha var.”

Bu kehanet tutmaz, hüzünlü bir tesadüfle dergide ilk şiirinin yayımlandığı günde 1990’ın 8 Ocak gecesi rahatsızlanır ve üstü kalsın diyerek 59 yaşında veda eder.

“Ölüyorum Tanrım/ Bu da oldu işte/ Her ölüm erken ölümdür/ Biliyorum tanrım./ …/Üstü kalsın.”

Ülkü Tamer’in şiiriyle veda edelim:

“...Cemal:

Atlas okyanusunda Fırat’ın Salı/ Zap suyunda Alp çiçeği.”

 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Baro başkanları: Cumartesi Annelerinin eylemi meşrudur

SONRAKİ HABER

İçkinin izini takip et, söylemin sarhoşluğundan kurtul

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa