25 Temmuz 2023 05:25

Şair Canan Aktaş: Şiirde imgeler saklı bir kuyu gibidir

Nedime KÖŞGEROĞLU  

Canan Aktaş Felsefeci ve Şair. Bugüne kadar “Tenimde Kırlangıç Uykusu” (1999), “Bize Ait Olmayan Zamanlar” (2016) ve “Suret Defteri” (2021) isimli kitaplara imza attı. Şiir yolculuğunu anlatan Aktaş “Şiirde imgeler saklı bir kuyu gibidir, ses o kuyuya attığımız taşın arkadan gelen sesidir, ritimse çektiğini kovanın sağa sola çarpmasıdır” diyor.

‘İNSAN ŞİİRİ YARATIRKEN KENDİNE VARLIK ALANI OLUŞTURUYOR’

Şiir ve felsefe ilişkisiyle başlayalım… Bir şair ve felsefeci olarak neler söylemek istersiniz?  

Felsefe bir düşünce bilimdir. Düşüncelerdir bizim varoluşumuzu belirleyen. Felsefe özü sorgular, hayatın içindeki düşünme sistemlerini sorgular, değerler sisteminin içinde değerlerimizin ve değer yargılarının farkını sorgular. Felsefenin şiirle buluşmasının bu özü yoklamak ve kendine has bir var olma biçimini açığa çıkarmak olduğunu düşünüyorum. Ben hep şair ve yazarların farklı bir duyarlılık ve akıl geliştirdiğini düşünürüm, tıpkı filozoflar gibi. İnsanın şiiri yaratırken kendine has bir varlık alanı oluşturduğunu düşünüyorum.

Anlatımda kullandığınız imgesel dil yarattığınız o evreni öyle bir yere götürür ki bilinciniz ve hayat süzgecinizin tanıdığı imkanlarda yaratılarınız da farklılaşır. Bu, şiiri edebiyatta bu yüzden bilinç ve akıldan ötelere taşır. Bana göre şiir; bir nedensellik evreninde uçsuz bucaksız hayata dair cevapları ve soruları kapsar, yaratılan imgesel dünya uçsuz bucaksız düşünce alanı sunar. İmgelerin taşıdığı farklı anlamdır, şiirisel yaratıları düşünsel bir epistemolojik varlık alanında var olmasını sağlayan.

‘ÜNİVERSİTE YILLARINDA BAŞLADIM’

Şiir yolculuğunuz nasıl başladı? Kitaplarınızdan kısaca bahseder misiniz?

Şiir yazmaya üniversite yıllarında başladım. Yaşamı yurt dışında kurunca, burada felsefe eğitimimi kullanacak bir alan açmak istedim. Bu alan da şiirle oldu.  İlk kitabım, “Tenimde Kırlangıç Uykusu” sevgiyi tanıma, başka bir ülkede yaşamın sürdürülebilirliği mültecilik ve göçmenliğin getirdikleri yaralı benlikle var olma mücadeleleri ve yalnızlığın başka bir formda karşınıza çıkmasını anlatan şiirlerdi. İkinci kitabım, “Bize Ait Olmayan Zamanlar” değişen dünyanın içinde insanın farklı bir benlikle durma halleri ve içinde olmak istemediği dünyayla savaşının açtığı yaralarla, o zamana ait olmama hissinden yola çıkan şiirlerdi. Son kitabım, “Suret Defteri” hayatta karşılaştığım kaybolmuş kahramanların belki hiç etkisi ve yeri olmadığı düşünülse bile hayata ne kattıklarını sorgulayan şiirler.

‘BANA DÜŞEN O ACIYI ANLATMAKTIR’

“Tenimde Kırlangıç Uykusu” kitabındaki şiirlerinizde; sistemin yurt dışına çıkmak zorunda bıraktığı insanların izleri var. Yeni kimlik bulmaya çalışan insanların yaşamla savaşı imgelere de yansımış… Ne söylemek istersiniz?

Tenimde Kırlangıç Uykusu’daki şiirler memleketinden siyasi nedenlerde sürülmüşlerin, kendilerini var etme süreçlerini başka bir yaşam içinden kopup yeni bir yaşamda sizi dilsiz, kimliksiz bırakan bu dünyada yok oluş ve varoluş arasında gidip gelmeyi anlatan şiirlerdi. Göçmenlerin kendileriyle getirdikleri yaralı benlik başka bir tarz tutunamamanın sebebi bana göre. Benim şiirime yansıyansa göçmenliğin ve mülteciliğin bu tutunamama, köklerini kaybettiği için bocalama, var olma savaşında yaşamdan ve geçmişten çaldığı parçaları birleştirme ve o yaşam hafızasını kullanma şeklidir.

Zamanla yaşamınızda var olan kayıplar, bölünmüşlük, parçalanmışlık dönüşü, siyasi nedenlerden dolayı olamayan mültecilik başka tür acıyı da dile ve anlatıma yerleştirir. Sizi suskun, dilsiz, kökensiz gören bir dünyanın içinde var oluş mücadelesi ve umuda dönen yüzümüzle, yalnızlık kavramının bilincinizde ki değişimini anlatan şiirler de var bu kitabımda. Bana göre bir toplumun köklerine ve gövdesine uyguladığınız her şiddet, öteleme, ırkçı yaklaşım, düşünceleri yasaklama, işkence, o toplumun ağacının yapraklarını kıvırır o toplumu yaralar tıpkı ağacın gövdesine saplanmış bir ok gibi. Şair olarak bana düşen o acıyı anlatmaktır.

‘ANNEYİ HATIRLATAN BİR TÜLBENT…’

Şiirinizdeki nesnelerle kurduğunuz duygusal bir bağ var. Şiirinizdeki nesnelerin sizde yarattığı çağrışımlar nelerdir?

Annemin evindeki tel dolap ev olma olgusunu anlatır. Sohbetleri, anıları, paylaşımı… Dikiş makinesiyle herkesin bir anısı vardır. Evin bütün parçalarını birleştiren raptiyedir o dikiş makinesi. Bir ara benim çalışma masam olmuşluğu da vardır. Anneyi hatırlatan bir tülbent, saklanan anıların dışa vurumudur. Sakarya Caddesi’nden geçerken çiçekçilerin nergis kokusunda, 12 Eylül’de her an evinden alınabilirsin korkusu gelir. Gençken cezaevi aracında Mamak’tan mahkemeye götürülürken söylediğimiz coşkulu devrimci şarkıların türkülerin acı ve direnç hafızası benim şiirime ses verir. Şiirde imgeler saklı bir kuyu gibidir, ses o kuyuya attığımız taşın arkadan gelen sesidir, ritimse çektiği kovanın sağa sola çarpmasıdır. Ben kopuk şiirler yazıyorum aslında, bir anda başka bir yere de baktırmak istiyorum. Şiirimde çok düz okunabilecek ama katmanlı bir dünya kurgusunu yaratmaya çalışıyorum.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et