25 Temmuz 2023 14:16

Akbelen’de direnişin 2'nci günü: Devlet, parası olandan, sermayeden yana taraf oluyor

Akbelen Ormanı'nda ağaç kesimine karşı İkizköylüler ve yaşam alanı savunucularının direnişi sürüyor. “Abkelen ormanını vermeyeceğiz” diyen köylüler; "Devlet, parası olandan, sermayeden yana" dedi.

Fotoğraf: Abidin Çınar/Evrensel

 

Paylaş

Eda AKTAŞ
Abidin ÇINAR
Muğla

Muğla Milas İlçesi İkizköy yakınındaki Akbelen Ormanı, Limak Holding’e ait Yeniköy-Kemerköy termik santrallerine kömür temini için kesilmeye başlandı. Dün jandarma, polis ve TOMA eşliğinde girilen ormanda ağaç kesim işlemi devam ederken, İkizköyler, yaşam alanı savunucuları ve vatandaşların orman girişinde direnişi sürüyor. Köylüler sık sık, “Akbelen ormanını vermeyeceğiz”, “Akbelen için adalet, zeytin için adalet, İkizköy için adalet”, “Devlet koruyor, Limak kesiyor” sloganları attı.

Köylüler gece boyunca ormanı terk etmezken, nöbetin bulunduğu alana araçların girişleri çok fazla sayıda jandarma ve polis tarafından kontrol altına alındı. Alana giriş yapılmak isteyenlerin sürekli kimlik kontrolü yapılmasına tepki gösterildi.

Yaşanan gerginliğin ardında köylüler ormana çıkan yolu kapatarak jandarmanın geçişini engelledi. Oturma eylemi düzenleyen köylüler, “Toprağımız gidiyor, ağaçlarımız, çamlarımız, zeytinliklerimiz bitiyor. Biz bitiyoruz. Yeter artık” diyerek, tepkisini dile getirdi. Oturma eylemi sonrası kesim gölgesine gitmek isteyen vatandaşlar ve jandarma arasında kısa süreli tartışma yaşandı. Vatandaşların orman girişindeki bekleyişi ise devam ediyor.

“BENİ BU TOPRAKLARDAN SÖKÜP ATAMAZLAR”

Oturma eyleminde köylülerden bir kadın, “60 yaşındayım. Ben toprağımı, evimi, çamlarımı vermeyeceğim” derken, tüm kamuoyunu ormanların kurtarılması için Akbelen’e davet etti.

Emekli öğretmen ve çiftçi olduğunu söyleyen Hasan Yorulmaz, “52 yıldır burada 300 metre uzaktaki evimde oturuyorum. Zeytinliklerin var onunla uğraşıyorum, ekin ekiyorum. Bu topraklarımızın, güzelim ormanlarımızın enden gitmemesini istiyoruz. Bizden sonraki insanlara hizmet edecek. Zaten insanlık zor durumda, bu zor durumlarda ne bir avuç toprağı ne de bir yeşil yaprağı kaybedemeyiz” dedi.

İki yıl önce tarlasını şirkete satması konusunda tebligat geldiğini hatırlatan Yorulmaz, “Şantiye kuracak yer yokmuş bizim zeytinliklerin içinde şantiye kuracaklarmış. Buna izin vermeyiz. Bir ağacı 150-200 metre su taşıyarak suluyoruz. Bu yaşıma kadar ağaçlarıma bir testere değmedi. Beni bu topraklardan söküp atamazlar” diye ekledi.

“ÖLÜM PAHASINA DA OLSA VERMEYECEĞİZ”

İkizköylü Melahat Çolhan da “Yerimizi, yurdumuzu, doğamızı, zeytinlerimizi vermek istemiyoruz. Biz kötülük yapmıyoruz, ormanlarımızı koruyoruz, zeytinlerimizin ve çocuklarımızın geleceğini koruyoruz. Ölüm pahasına da olsa vermeyeceğiz. Rüyamda bile zeytin ağacıma dokunduğumda hemen jandarma geliyor. Biz ne kötülük yaptık da bunu yapıyorlar?​” diye sordu.  

“SONUNA KADAR DİRENECEĞİZ”

Daha önce kömür madeni için yok edilen köyde oturduğunu söyleyen Zafer Döşeme, “Bu mahalleye taşındım şimdi burayı da almak istiyorlar. Biz yaşamak için hava istiyoruz. Tarım arazilerimiz giderse bizlerin yaşaması çok zor. Sonuna kadar direneceğiz” dedi.  

Eskiden ormana zarar vermekten çekindikleri girmeye korktuklarını anlatan Döşeme, “Tarlamıza geçerken ormana giremezdik ormancıdan korkardık. Şimdi ormancıdan ormanı korur hale geldik. Bizim ne suçumuz var da bu kadar jandarma var, bizim suçumuz ormanı mı korumak?​” diye sordu.

“TOPRAĞIMIZI, DOĞAMIZI VERMEK İSTİYORUZ”

İkizköylü Haydar Demirim ise, “Ben burada doğdum ve büyüdüm. Toprağımızı, doğamızı vermek istiyoruz. Bir çare bulunsun” derken, başka bir köylü de “Yetkililer el atmalı. Vatandaşı hiçe saymak kabul edilemez. Bizim günahımız, suçumuz nedir? Bu kadar baskılar niye? Burada oturmak suç mu? Biz burada doğduk ve burada ölmek istiyoruz” dedi.

“BURADA PARANIN HÜKÜM SÜRDÜĞÜNÜ GÖRÜYORUM”

Direnişe desteğe gelen Abdullah Altınar, “Ben önce devlet kesenleri yakalayacak sandım, baktım ki devlet ağaçları kesenleri koruyormuş. Buraya gelip giden bir vatandaşım. Ağaçların kesildiğini görünce içim sızladı. Devlet ağaç kesenlerin yanında, köylüleri terörist gibi gösteriyor. Burada paranın hüküm sürdüğünü görüyorum. Devlet, parası olandan, sermayeden yana taraf oluyor. Emekten, köylüden yana taraf olunmalı. Halkımız, ağaçlarımız ayakta kalmalı. Bu kadar sermaye yanlısı devleti içime sindiremiyorum” diye konuştu.

“BEN DEVLETTEN ŞİKAYETÇİYİM”

Devletin bu yanlıştan dönmesi gerektiğini söyleyen Altınar, “Sadece köylü kaybetmiyor ben de her şeyimi kaybediyorum, ciğerlerimi kaybediyorum. Ama benim ciğerlerim burada kesiliyor ve bunu devlet koruyor. Ben devletten şikayetçiyim” dedi.

“YANGINLARDAN DOLAYI ORMANA GİRİŞ YASAK AMA KESİM VAR”

“Çiftçi olarak ayakta kalmaya çalışan bir ailenin kızıyım” diyen İkizköylü Esra Işık, “Bu mücadele uzun yıllardır devam ediyor. Karşımızdaki şirket onu koruyan kolluk gücü, jandarma ve devlet bizim gücümüzün farkında. O yüzden son iki gündür büyük bir müdahale ile karşı karşıyayız. Yüzlerce jandarma ekibi, onlarca TOMA ve gözaltı araçları geldi. Nöbet alanının hemen üstüne bariyer kurulmuş durumda ve içerideki kesimi koruyorlar” dedi.

Kesimi valiliğin ormanlara yangınlardan dolayı giriş yasağını kullanarak koruduklarını söyleyen Işık, “Ormana girişin yasak olduğunu söylüyorlar. Valilik yangınlardan dolayı insanların girişini yasakladı. Bize ormanı yangından koruduklarını söylüyorlar, yani kesimden korumadıklarının açıkça itirafıdır bu” diye konuştu.

Jandarmanın sert mücadelesine karış direnişe devam edeceklerini söyleyen Işık, “Bir genç olarak geleceğimin korunması derdindeyim. Burası benim geleceğim. Ormanları yok ederek ne yapmaya çalışıyorlar, insanların topraklarını yok ederek ne yapmaya çalışıyorlar? Ben çiftçi bir ailenin kızı olduğumu söyledim ama üretim bitti. Borç harç içinde insanlar üretim yapmaya, ayakta kalmaya çalışıyorlar. Geliyorlar toprağını gasbediyorlar, ormanını kesiyorlar, su kaynaklarını yok ediyorlar sonrada üretim bekliyorlar. Nasıl olsun üretim? Ben bu ülkede insanca yaşayabilmek istiyorum” diye konuştu.

SÜREÇTE NELER YAŞANDI

Limak’ın 2017 yılından beri alanda zorla kamulaştırma yaptırdığını hatırlatan Temiz Hava Hakkı Platformundan Deniz Gümüşel, “2019 yılında köylülere zorla tarım arazilerini sattırmaya çalıştı. Köylüler satmayınca bu sefer dedi ki ‘Tarım alanlarından değil önce ormanlardan girerim’. Orman Genel Müdürlüğünden Akbelen Ormanı'nı parasını verip satın aldı. Doğrudan bir önceki bakan Bekir Pakdemirli imzalı bir izin belgesi aldı” diyerek, kısaca süreci anlattı.

Konuya ilişkin dava açtıklarını ve üç kez verilen bilirkişi raporunda bilimsel gerçekliğin yok sayıldığını dile getiren Gümüşel, “Yürütmenin durdurulması kaldırıldı. Bunun sonucunda hukuki bir şey yok, şu anda Akbelen Ormanı'nın koruması yok. Yoğun baskılar sonucunda sonunda Orman Genel Müdürlüğü tepkisine değil, Limak ve İçtaş'ın baskısını dikkate aldı ve ormana giriş yaptılar” dedi.

“HAVA KİRLİLİĞİ NEDENİYLE 35 BİN İNSAN ERKEN ÖLÜME MARUZ KALDI”

Gümüşel, “Burada toplam 35 bin insan erken ölüme maruz kaldı hava kirliliği nedeniyle. Sadece hava kirliliği, bakın su kirliliği, toprak kirliliği, ağır metal kirliliğinden bahsetmiyoruz, bu çok önemli. Sadece iki santralin bacasından çıkan dumanla 35 bin insanın erken öldü. Resmen savaştayız, insanlarımızı kaybediyoruz” diye konuştu.

Üretilen elektriğin kamu yararının olmadığını söyleyen Gümüşel, “İnsanları öldüre öldüre elektrik üretmenin hiçbir yararlı tarafı yok. Bu kamu yararı değil. Bu devirde eğer bir şirket kömür yakarak elektrik üretmek için ısrar ediyorsa sadece ucuz ve daha kârlı olduğu içindir, bunun başka bir açıklaması yok. Yani Limak ve İçtaş daha fazla para kazansın diye biz güneşten elektrik üretmiyoruz, enerji tasarrufu yapmıyoruz, enerji verimliliği uygulamıyoruz. Ne yapıyoruz? Fosur fosur kömür yakarak bu adamların ürettiği elektriği tüketmek zorunda bırakılıyoruz. Çünkü onlar için çok daha kârlı” dedi.

“TOPLUMSAL BİR HAREKETE İHTİYACIMIZ VAR”

Gümüşel sözlerini şöyle sürdürdü; “Asgari ücretten bir tık fazla ücret verdikleri, orada çalışmaya mecbur bırakılan işçilerin, insanların sırtından emeklerini sömürecekler ve ucuz elektrik üretecekler. Ne yapacağız biz bu elektriği büyükşehirlerde AVM'lerde yakacağız. Bu adalet değil. Bu toplumsal bir adaletsizlik ve bundan hepimiz sorumluyuz. Çünkü bu enerjiyi de biz tüketiyoruz bu şirketlerin bizi sömürmesine de maalesef biz göz yumuyoruz. Artık toplumsal olarak örgütlenmenin zamanı geldi. Burada üç kişinin mücadelesi değil yapılması gereken. Toplumsal bir harekete ihtiyacımız var. Şirketler her tarafınızı sarmış durumda ve kârları için göz göre göre öldürüyorlar. Bu şirketlerle insan yaşam hakkı arasında verilen bir savaş. Yaşam hakkımız engelleniyor.”

“ŞİRKETLER KÂR EDİYOR, MALİYETİ BİZ ÖDÜYORUZ”

İnsan sağlığı ve kamu yararı adına kömürden vazgeçilmesini önemli olduğunu ifade eden Gümüşel, “Bunların hiçbiri kömürün gerçek maliyetine yansımıyor. Burada kaybettiğimiz ormanın yarattığı su varlığının kaybının maliyeti bu elektrik hesabına yansıtılmıyor. Bu insanlar hasta olup hastanelere gittiler, benim annem de yıllardır bir hasta oturan KOAH hastası. Bu iki termik santralin bütün dumanı, pisliği Milas'ın üstüne çakıyor ve yaptığımız ne hastaneye gitmek. Bunu ya kendi cebimizden ödüyoruz yurttaşlar olarak, çünkü sağlık sistemi artık tamamen özelleştirilmiş durumda neredeyse. Ya da sınırlı bir ölçüde kamu sağlık bütçesine yansıyor. Sonuçta bütün bu yük bizim cebimizde insanların cebinden çıkıyor. Bu yükler, bu maliyetler, dıştan maliyet diyor buna ekonomistler, hayır efendim dıştan falan değil. Bu maliyetin tam göbeğinde olan bir maliyet, dediğiniz gibi. İşte bu kömürün gerçek maliyeti. Kömürün gerçek maliyetini maalesef biz halk ödüyoruz, şirketler ödemiyor. Onlar kâr etmeye devam ediyor” diye konuştu.

ÖNCEKİ HABER

İsrail güçleri işgal altındaki Batı Şeria’da 3 Filistinliyi öldürdü

SONRAKİ HABER

Yeşil Sol Partiden bakanlık önünde eylem: "Susmayın, sustukça yeni zamlar gelecek"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa