30 Temmuz 2023 06:45
/
Güncelleme: 10:54

Çünkü; kader (!)

Üç nesil bir acıda birleşiyor… Sonra yeniden anlatıyor Münire teyze, “Güç kuvvet yetmiyor”, “Garibanız işte” diyor.

Çünkü; kader (!)

Madencilik Sanat Galerisi’nde sergilenen kabartmalı heykel, Gemini Koleksiyonu | Fotoğraf: Mike Bird/Pexels

Hilal TOK

Münire Teyze, 75’inde, 4 çocuk büyütmüş, madene iki can vermiş bir kadın. Evlendiğinde madenci kocası ile oturduğu evin kapısı, penceresi bile yok, köylerinde bir odadan ibaret yıkık dökük bu evi yıllarca tuğla üstüne tuğla atıp var etmişler. 4 çocukları olmuş, 2 kız, 2 oğlan… Sonra, kocası TTK Karadon Müessesinde çalışırken iş kazası geçişmiş, yıllarca sakatlanan bacağına tedavi aramış durmuş. Bacağının ağrılarını dindirmek için iğne üstüne iğne yerken, bir de senelerce madende çalışmanın ‘mükafatı’ olarak ciğerlerindeki hastalık baş göstermiş. Çok geçmeden, daha oğlu Suat 7, en büyük çocuğu Kibariye 15 yaşında iken can vermiş “madenci hastalığı” diye bahsettikleri tüberkülozdan. Oğlu Suat, büyüyüp de TTK Amasra Müessesinde çalışırken patlamada can veren 43 işçiden biri olunca tanıdım Münire teyzeyi. Yollarımız yıllar evvel her sene tuğla üstüne tuğla dikerek var ettikleri evlerinde bir başsağlığı ziyaretinde kesişti…

***

Amasra Maden Katliamı üzerinden 9 ay geçti. Davanın üçüncü duruşmasının ilk gecesinde evlerinde ağırladı Suat’ın annesi ve kardeşleri beni. Yıllar önce Münire teyzenin seneden seneye üstüne tuğla koyarak inşa ettiği ev değildi bu kez geldiğimiz. Suat’ın TTK’ye girince kredi çekip borcu, canına biçilen kan parasıyla ödenen evdi burası… Suat’ın hayali, hatırası birikimi, emeğiydi.  Her “şehit” evinde olduğu gibi balkonuna asılı bayrak ile geleni karşılayan evde hiç bozulmadığı belli olan Suat’ın odası girişten ikinci kapının ardıydı. Yatağına serilmiş Türk bayrağının üstünde, madene gittiği son gün üzerinde olan kıyafetler serili, yastığın üzerinde bareti duruyordu. Elbiselerin kucağında, 7 yaşındaki yeğeni Ela’nın çizdiği maden tüneli resmi… Yatak başlığının üzerinde Suat’ın bir fotoğrafları… Yanındaki raflarda fotoğrafları ile bir müzeyi andıran hatıra geçidi gibi Suat’tan kalan 5 metrekare bir oda. Kardeşleri onun için ancak bu kadarını yapabilme burukluğu içinde. Tüm bu ev, bu oda, ateşin düştüğü yeri yaktığı ve o ateşin hiç sönmediği gerçeğinin temsili.

***

Duruşma sonrası akşam vardığımız evde, Suat’ın annesi Münire teyzenin aklı davada, bütün gün büyük kızı Kibariye’nin iki çocuğuna bakarak geçmiş. Oğlu Suat’ı kaybettikten sonra diğer kızı Muradiye kaç defa annesinin hastaneye kaldırıldığını söyledi unuttum. Kazadan sonra kalp hastası olan Münire teyze, şimdi biraz daha toparlamış görünüyor. Güler yüzüyle karşılıyor kızlarını ve gazeteci misafirini. Kızları Muradiye ve Kibariye’yi yemek hazırlama telaşı sarıyor, misafirlerine evde ne varsa güzel bir yer sofrası hazırlıyor. Kibariye’nin iki küçük kızı yeni bir oyun arkadaşı gelmesinin sevinci içinde…

Evde açık kalmış televizyonda, A Haber var. Kimse televizyona bakmıyor. Arkada sırf açık olsun diye kalmış bir seyir gibi duruyor. Yemek yediğimiz sırada televizyona dikkat kesilen Muradiye, birden irkiliyor. “Kumanda nerede, niye burayı izliyoruz? Bugün davayı gösterecek bir yeri açalım, burası göstermez” diyor. Yastıkların altına gizlenen kumanda bulunup kanal çevriliyor…

***

Yemek sonrası iki kelam etme fırsatı buluyoruz sonunda Münire teyze ile. Kaçarak evlendiği, sonra meslek hastalığından kaybettiği kocasını, tek başına çocuklarını büyük zorluklarla büyüttüğünü anlatırken, sıra Suat’a geliyor. Daha 30 yaşında, en küçük çocuğu Suat’ın kaderden ölmediğini söylüyor birden. “Ben annemle babamı iki gün arayla kaybettim, ama hiç böylesi acımadı içim. Bu acı geçmiyor, soğumuyor” diyor. “Cezasız kalmasınlar, kimse cezasız kalmasın” diye tekrarlıyor. “Ne istediler bizden” cümlesine gözyaşları eşlik ediyor, artık dayanamıyor. Kızı Kibariye ayaklarına sarılırken, Kibariye’nin 7 yaşındaki küçük kızı olayların farkında, o da dayanamayıp sarılıyor onlara. Üç nesil bir acıda birleşiyor… Sonra yeniden anlatıyor Münire teyze, “Güç kuvvet yetmiyor”, “Garibanız işte” diyor. “Güç kuvvet yetmiyor. Öyle devam eden çok hani. Uşağım, eve gelirdi kollarını, ellerini saklaya saklaya. Ne oldu uşağım derdim. ‘Anne bugün üç kişinin yaptığı bir işi yaptım’ derdi. Benim uşağım kediye köpeğe hoşt demezdi, öyle bir adamdı bu” diyor.

“Eşinin canı madene gitti, oğlun kurayı kazandığında korkmadın mı?​” diye soruyorum. “Korktum” diyor, “Hem sevindik hem güldük hem korktuk. İlk çıktığında dedik ki Suat’ın hayatı kurtuldu.”

Kibariye devam ettiriyor sözü, “İstanbul Havalimanı inşaatında 3 yıl çalıştı kardeşim. Üniversite okumadı, kazandı ama. Maddi durumlardan dolayı gidemedi. Bartın Üniversitesinde muhasebe bölümünü kazanmıştı. Seçenek işte… Bizim maddi durumumuz yoktu. Tek babadan maaş aldığı için annem, ‘Okursam sıkıntı çekeriz’ dedi Suat. ‘Ben askere gideyim, kimse sıkıntı çekmesin, sonra çalışırım’ dedi gitti. İlk kurada çıktığında, sevinçten ağladık, ama hep kaderi babama benzemesin diyordum.”

Annesine dönüyor Kibariye, o gün davada şikayetçi olarak kürsüden konuştuklarını aktarıyor annesine, “Susmadım, helal lokma geçmesin boğazınızdan dedim” diyor. “Helal lokma yiyen bu kadar insana bunu yapar mı zaten, umurlarında mı” diye cevap veriyor Münire teyze…

***

Gece oluyor, Muradiye ile karşılıklı yataklarda yatıyor, laflıyoruz. Maden katliamından sonra bir seçim gerçekleşti. Merak edip soruyorum “Ne yaptınız, gittiniz mi sandığa?​”

-Gittik, boş oy attım ben.

-Önceden de hep boş oy mu atardın?

-Hayır, Erdoğan’a oy verirdim.

-Şimdi neden vermedin?

-Çünkü “kader”…

Haklı bir sessizlik içinde geceye gömülüyor uykularımız…

Evrensel'i Takip Et