Tek sınıfın kadınları, hangi sınıf?
“Feminizm Hayırseverlik ve Vatanseverlik” kitabı esasında İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde özellikle Müslüman kadınların örgütlenmesini ele alıyor.
Görsel: Wikimedia Commons
E. AVA
Araştırmacı Nicole A.N.M. Van Os 1980’lerde lisans eğitimi sırasında Ortadoğu tarihine merak salar. Osmanlı dönemi derslerinde kadınlardan hiç bahsedilmemiş olmasını “görünmezlik” olarak tarif eder ve merakına yenik düşüp Osmanlı döneminde kadınların neden “görünmez” olduğunu araştırmaya başlar. “Feminizm Hayırseverlik ve Vatanseverlik” kitabı Os’un 20 yılı aşkın araştırmaları sonucu ortaya çıkmıştır ve esasında İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde özellikle Müslüman kadınların örgütlenmesini ele almıştır.
Os, “Feminizm Hayırseverlik ve Vatanseverlik” kitabını üç kısımda ele alır. Kitabın ilk kısmı Osmanlı döneminde kadın cemiyetlerinin kurulması, işleyişleri ve örgüt dinamiklerini ortaya koymaya çalışır. Bir yandan da uluslararası kadın hareketiyle kurulan bağları ele alır.
İkinci kısım ise 19. yüzyıl ve 20. yüzyılda Osmanlı döneminde kadınların ekonomideki yerini irdeler, 1910’sa Bursa’da ipek işçisi kadınların grevine değinir.
Kitabın üçüncü kısmı ise kadınların savaş dönemlerindeki konumunu ortaya koymaya çalışır savaş dönemlerinde cinsiyet eşitsizliğinin dengesini ölçmeye çalışır.
Kitabın ilk kısmı 1908’deki Jön Türk Devrimi’ne kadar Osmanlı kadın Cemiyetlerinin azlığına dikkat çekerek meşrutiyetten sonraki süreçten ortaya çıkan cemiyetlere ve dergilere dikkat çeker, Meşrutiyeti bir dönüm noktası olarak belirginleştirir. Meşrutiyet döneminde her tarafta artan örgütlülük 1909’da Matbuat Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle kısıtlanır, basın ve mecmualar belirli bir kalıba sıkıştırılmaya çalışılır. Yine aynı yıl Cemiyetler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi resmi olarak cemiyetlerin kurulmasına da neden olur. Os bu süreci, “Sivil faaliyetlere çekidüzen verme” olarak tarif eder. Ancak bir yandan da Meşrutiyet Dönemi’nde toplumda medeni ve siyasi özgürlük talepleri örgütlenmelere zemin hazırlamıştır.
CEMİYETLERE BAKIŞ
Osmanlı’da Cemiyetler Kanunu kadınların örgütlenmesini devlet tarafından onaylanıp onaylanmadığı gibi kısıtlayıcı bir araç olarak devreye girer. Os’un da kitapta belirttiği üzere kanun sonrası Teali-i Vatan Osmanlı Hanımlar Cemiyeti gibi cemiyetler ve mecmualar oluşur ve bu oluşumların çoğu devlete maddi imkan sunmak için çalışmaya katılır. Os bu cemiyetleri “Vatansever cemiyetler” olarak adlandırır ve “Bu cemiyetler Osmanlı’nın yine muzaffer ve muhteşem günlerine dönmesine yardımcı olur. Bu yüzden de gelirinin yarısını Nevzat-ı Vatan adlı bir savaş gemisine bağışlar” ifadeleriyle tarif eder.
Os’un bahsettiği gibi o dönem birçok kadın cemiyeti esasında hayır kurumu olarak ortaya çıkar; orta ve üst sınıf kadınlardan oluşur. “Vatan evlatlarına savaşta yardım”, “Çocukları telimi”, “Fakirlere yardım”ı amaçlayan bu kurumlar bir yandan da Os’un bahsettiği gibi Osmanlı devletine ekonomik katkıda bulunmak için fabrikaların açılmasına bile yardımcı olur.
Os aynı zamanda yine belli başlı kadın cemiyetleri üzerinde durarak, yaptıkları faaliyetleri ortaya koymaya çalışır. Örneğin Osmanlı Kadınları Cemiyet-i Hayriyesi üzerinde özel olarak duran Os, paşa hanımlarından oluştuğunu, bu cemiyetin o dönem özellikle Hilal-i Ahmer (kan bağışı kurumu), askerler için dikiş işleri ve bağışlar üzerinden şekillendiğini aktarır ancak Birinci Dünya Savaşı sonrası amaçlarında değişikliğe gidip kız çocuklarının eğitimi ve korunması üzerine yoğunlaştığının altını çizer. Ancak Os bu süreci şöyle tarif eder: “Cemiyetin faaliyetleri her ne kadar hayırseverlik ve vatanseverlik olarak amaçlansa da feminizmle kurduğu bağ nedeniyle ilerde vatana hizmet edecek nesillerin eğitimli annelerinin olması için kız okulları da açar” Os’un kafasının kimi kavramsal meselelerde ve dönemin kadınlarının sorunlarının tespitinde karışık olduğu bariz ancak kimi verileri de bize sunuyor.
HANGİ KADINLARIN CEMİYETLERİ?
Os cemiyetlerin amaçları ve kuruluş biçimlerinden övgüyle bahsederken o dönem cılız da olsa işçi sınıfının kadınlarına, yaşamlarına ve örgütlenmelerine değinmiyor. Kadınların talepleri kitapta yer almıyor. Bu kısım kitabın en belirleyici eksiklerinden biri olarak nitelendirilebilir.
Os Müslüman Osmanlı kadınları ve Uluslararası kadın hareketiyle kurduğu bağ neticesinde kadın hareketinin ilerleyiş gösterdiğini vurgular. Evet Osmanlı’da kurulan Müslüman kadınların cemiyetleri uluslararası kadın hareketiyle kurduğu bağlar neticesinde çeşitli haklar etrafında da bir araya gelmeye başlar. Ancak Os bu meseleyi daha çok Osmanlı’nın “Batı’ya yakınlaşması ve özgürleşmesi” olarak tarif etmeye çalışır.
Os, O dönem açısından Uluslararası Kadın Süfrajet Birliği, Uluslararası Kadın Konseyi, Barış ve Özgürlük İçin Uluslararası Kadın Birliğinin gerçekleştirdiği kongrelerde Osmanlı kadınlarının yer alması için çaba gösterdiğini çeşitli yazışmalar ve belgeler üzerinden ortaya koyar. Os’un bu bölümdeki çalışması hem kongre içerikleri açısından ve hem Osmanlı’da kadınların bu kongre ve toplantıları açısından çok kapsamlı ve ince çalışılmış bir derleme olsa da yine üst sınıf kadınların talepleri ve Osmanlı’yı kendi perspektiflerinden yorumladığı bir yere sıkışır. Ancak bu belge ve yazışmaların kitaptaki süzülmüş hali uluslararası kadın hareketi tarihi açısından önemli bir yere oturduğu bariz.
DİKKAT: HAYAL KIRIKLIĞI İÇERİR
Kitabın ilk sayfasında içindekiler kısmında bulunan Bursa’da kadın ipek iplik işçilerinin 1910 yazındaki grevinin yer alması “Sonunda işçi sınıfına da değinen bir kısım” dedirtse de bölümün kaleme alış biçimi hayal kırıklığı yaratıyor.
Bu bölüm belirli bir noktaya kadar Bursa’da kadınların fabrikadaki ücret, mesai saatleri üzerine örgütlendiğini, talepleri karşılanmayınca greve gittiklerini anlatır, grev yasasının o dönem çıktığına parmak basar. Ancak bir yandan grev bileşenlerinin daha çok Ermeni kadınlardan oluştuğunu vurgular ve Sosyal Demokrat Hınçak Partisinin bu sürecin örgütleyicisi olduğunu ifade eder. “Fabrika işçilerinin taleplerini öne sürerek kendi hareketlerine katmaya çalışırlar” diyerek grev sürecinden bahseden OS, bu grev sürecinin toplumsal cinsiyet meselesiyle ilgisi olmadığını ifade eder.
Toplumsal Cinsiyet meselesine kavramsal olarak bu yazıda değinmek, yazıyı amacından uzaklaştıracağı için daha basit bir soru akla geliyor. İpek yapımında çalışırken can veren kadınların grevi, taciz, hastalıklar, şiddet ve tecavüzleri nasıl bir kenara konabilir?
OSMANLI EKONOMİSİNİN NADİDE KADINLARI
Yine Os, sekizinci bölümde tüketici değil, üretici başlığıyla o dönem Osmanlı’nın kapitalizmle kurduğu bağların geliştiği, günden güne bağımlı ve kapitalist bir ülke hale geldiği süreci anlatır. Os tabii ki bu süreci “Osmanlı’nın modernleşmesi ve gelişimi” olarak tarif eder. Bu bölümde Os Osmanlı’da kapitalizmin gelişmesiyle “çalışma hakkı” kazandığını ifade eder. Ancak kapitalizmin ortaya çıkması ve gelişmesi sürecinde ucuz emek gücü olarak kadınların çalışmasına zemin açıldığının üstünden atlar. Elbet çeşitli yönleriyle Os’un da farklı bölümlerde bahsettiği cemiyetlerin işleyişi ve örgütlülüğü kadınların toplumsal yaşama katılması ve faaliyet göstermesi için etkilidir ve kadınlara yeni haklar kazandırmıştır. Ancak Os birçok bölümde bu meseleyi tek boyutlu ele alır.
Mesela yine sekizinci bölümde ‘beyaz yakalı kadınlar’ ve ‘kadın girişimciler’ üzerinde çokça durulur, üst sınıf mensupları detaylıca kaleme alınır ancak bu bölümde de yoksul kadınların emeğinin ve yaşamının tablosunu göremeyiz.
SONUÇ
Os her bölüm açısından gerçekten de çeşitli derin araştırmalar sonucu tarihsel bir gerçeklik ortaya çıkarmaya çalışır. Kitapta kimi yerde göze batan eksiklikler ve sorgulatan kısımlar olsa da son kısmında yer alan sonuç bölümünde Osmanlı’da kadın cemiyetlerinin karakteri ve dinamiğine ilişkin yazdığı bölüm dikkate alınması gereken bir bölüm. Os yine bu bölümde kendi yorumlarıyla “üst sınıf övgücülüğü” yapsa da derli toplu bir çerçeve ortaya koymaya çalışır. Özellikle vatanseverliğin süreç içerisinde değişimine ve kapitalizmin gelişmesiyle- Os’un değimiyle “toplumun modernleşmesiyle”- hayırseverliğin daha seküler bir biçim kazandığının altını çizen Os, ekonomi ve üretici güçlerin ilişkisini ele alan bir perspektif benimsemez ancak değişimleri öyle veya böyle ortaya koymaya çalışır. Bu yüzden bu 565 sayfalık kitabın gerçekten emek verilerek hazırlanan bir araştırma sonucu ortaya çıktığını söylemezsek Os’a haksızlık yapmış oluruz.