Akademisyenlerin geçim derdi bilimsel üretimin önüne geçti
“Bilimsel üretime katkıda bulunan temel meslek gruplarındayken günümüz Türkiye’sinde ben ve birçok arkadaşımın tek gündemi kiramızı, faturalarımızı nasıl ödeyeceğimiz.”

Fotoğraf: Freepik
Bir öğretim görevlisi
Eskişehir
Türkiye’de çalışan bir akademisyen olarak bu mektubu yazmak hem üzücü hem de hiç şaşırtıcı değil. Giderek katlanan geçim sıkıntısı başta temel harcamalar olmak üzere a’dan z’ye her şeye getirilen zamlarla biz akademisyenlerin de başlıca problemi haline geldi. Akademisyenler sorgulayan, düşünen, bilimsel üretime katkıda bulunan temel meslek gruplarındayken günümüz Türkiye’si bu mesleği gerçekleştirmeyi giderek zorlaştırıyor. Şu an ben ve birçok arkadaşımın tek gündemi kiramızı, faturalarımızı nasıl ödeyeceğimiz. Sonraki endişeler ise yapacağımız yayınlarla ilgili dergiler, kitaplar satın alıp alamayacağımız. Hal böyleyken ulusal ve uluslararası kongrelere katılımı düşünemiyoruz bile. Kongre katılım ücretleri, kongre süresince yeme-içme ve konaklama masrafları, kongreye gidiş- dönüş yol parası derken sadece bir tane bilimsel etkinliğe katılmamız dahi mümkün olamıyor. Aynı durum araştırma yaptığımızda da geçerli. Farklı illerde araştırma yapmak artık tüm akademisyenler için bir lüks haline geldi. Çünkü üniversite bu araştırmalar için ödenek vermiyor, proje kapsamında yapıldığında ise ülke gerçekleriyle asla uyuşmayan rakamlar ödeniyor. Örneğin geçen sene bir projede günlük yeme-içme harcaması için 35 lira ödenmişti. Hal böyle olunca akademisyenler kira, fatura ödemeyi bilimsel araştırma yapmaya tercih etmek zorunda bırakılıyor.
Ülke zamlarla boğulurken üniversiteler de bundan azade kalmıyor. Kira zammı resmi olarak yüzde 25’ten fazla olamazken kiralarımız yüzde 50 ve üzerinde zamlanıyor. En azından iş yerimizde nasıl yemek yiyeceğimizi düşünmemek isterken bir kamu kurumu olmasına rağmen yılda iki kere yemekhaneye zam yapılıyor ve yapılan zam yüzde 50 civarında. Hal böyleyken bizlere verilen zam ise yüzde 17’den ibaret. Buna ek olarak yapılan 8 bin liralık zammın ise enflasyon karşısında eriyip gideceği ortada ve bu zam özlük haklarımıza yansımıyor. Yemekhanede bile yemek yiyemiyor hale gelen bizlerin nasıl bilimsel üretim yapacağı ise tam bir muamma. Özetle akademisyenlerin geldiği nokta sadece evrak işleriyle boğuşmak ya da bulundukları şehirde “üretebilecekleri kadar” üretmek. Ancak burada belki de düşünülmesi gereken temel nokta, tek gündemi geçim sıkıntısı olan akademisyenlerin bilimsel üretim düşünecek ve gerçekleştirecek hiçbir motivasyonu kalmaması. Zaten geçim sıkıntısıyla birlikte mobbing, sansür, sendikal faaliyetin engellenmesi gibi durumlarla baş etmek zorunda bırakılan akademisyenler mesleklerini pratikte gerçekleştiremez durumda. Giderek daha fazla akademisyen yurt dışına gitmenin yollarını arıyor ya da farklı sektörlerdeki işleri araştırıyor. Akademinin durumu da Türkiye’deki tüm iş kollarıyla aşağı yukarı benzer noktalar taşıyor. Bu nedenle zamlar geri alınsın, ücretler arttırılsın talebini daha yüksek sesle söylememiz gerekiyor.
Evrensel'i Takip Et