Biri bebek 5 sokak insanı: Başkalarının Tanrısı
Mine Söğüt’ün, “Başkalarının Tanrısı” kitabı şehirlere dair “bildiklerimizi” yine ters yüz ediyor. Biri bebek 5 sokak insanının yarı hayal, yarı gerçek, ara ara şizofrenik bir hikayesi kitap.
Fotoğraf: @minesogut Instagram hesabından alınmıştır
Gözde TÜZER
Yanından geçip hiç bakmadan gittiklerimiz onlar… Çocuklarımızı “Aman dikkat et” diye “koruduklarımız”… Belki de şehrin asıl sahipleri, medeniyetlerin asıl kurucuları… Ne diyordu Efsun Abla: “Şu üzerinde sırtüstü uzandığımız koca koca taşlar var ya, hep köleler taşımış bunları buraya. Bütün eski şehirlerin surlarını köleler yapmış. Sırtlarında kırbaç izleri, ayak tabanları, ellerinde yaralar. At gibi vururlarmış sakatlanan köleleri. Kölelerin kalbi inşa ettikleri şehre hep derin bir nefretle dolarmış. O yüzden bu dünyada mutlu şehir yoktur Musa.”
YARI GERÇEK, YARI HAYAL
Mine Söğüt’ün, ilk baskısı 2022 yılında Can Yayınları’ndan çıkan “Başkalarının Tanrısı” kitabı şehirlere dair “bildiklerimizi” yine ters yüz ediyor. Biri bebek 5 sokak insanının yarı hayal, yarı gerçek, ara ara şizofrenik bir hikayesi kitap.
Kitabın özetinde karakterler şöyle anlatılıyor: “Karanlık geçmişi tuhaf olaylarla dolu, bacakları dizlerinden kesik yaşlı Efsun Abla... Kim olduğunu hatırlamayan, hafızasını yitirmiş Adnan Abi... Sokaklarda orospuluk yaparak para kazanan toksikoman Hülya... Bir sabah uyanıp düzenini, evini, ailesini, işini terk ederek sokaklardaki tekinsiz hayata karışan, kafası karışık Şair Musa... Ve çöpte bulunmuş bir bebek, Matruşka...”
ÖZGÜRLÜK, ÖTEKİLER, DRAM
Kimi zaman yıkılan şehirleri sorguluyorsunuz okurken, kimi zaman kendinize soruyorsunuz: “Ben kimim, ne yapıyorum, ne kadar özgürüm?” Şehirlerin “ötekileri” canlanıyor gözünüzde… Bir dramın içinde olduğunu düşündüğümüz ötekilerin gerçekten öyle olup olmadığını düşünüyorsunuz. Sabahları erkenden kalkıp sıkış tepiş metroyla işe giden, akşamları güvenlikli evlerinizde güvenli hayatlarda, bankanızdaki güvenli paranızla mı özgürsünüz, yoksa sokaklarda mı?
Bir yandan da aile olmak, “yuva” hayali, “başınızın üzerindeki çatı” nerede duruyor? Örneğin geçmiş hayatınızı, işinizi, ailenizi, kimliğinizi bile almadan terk ederken; yine sokaklarda kendiniz seçtiğiniz bir ailenize aradığınız “ev”i nasıl açıklayacaksınız ki?
KİM KURDU BU MEDENİYETLERİ?
Ve elbette şehirler… Sürekli değişen, sürekli “gelişen”, sürekli yenilenen şehirler… O şehrin yokuşları, o şehrin sokakları… Kim kurdu bu medeniyetleri? Geçmişini bir türlü hatırlayamayan Adnan Abi ile medeniyetler üzerine konuşurken anlatıyor: “Garibanlar Musa. Her şehri garibanlar kurar. Başka bir şehirden kovulanlar. Yollara koyulanlar. Yollarda sevdiklerini yitirenler. Umutsuzluğa düşenler. Ölmek isteyip de bir türlü ölemeyenler. Sürünenler. Onlar kurarlar tüm şehirleri. Ve yine onlar yıkarlar. Garibanlar. Onlar bu şehri terk ederse filhakika yıkılır buralar.”
SORULAR DENİZİ
Kitap boyunca tüm bunları düşünüp sorgularken, kendinizi de arıyorsunuz. Bulur musunuz bilemem ama tam da arka kapakta denildiği gibi: “Onlar her şeye karşın ayakta kalmakta inat edip şehri kuranların ve yıkanların kimliğini sorgularken, okuru da kendi kimliğiyle yüzleştiren sorular denizine açılmaya davet ediyor.”