03 Ağustos 2023 05:40

Tuzla’dan Gebze’ye, Gebze’den Akbelen’e bir sırat köprüsü

Ekmeği için Corning’de, yıllardır gözaltında kaybedilen çocukları için direnen Cumartesi Anneleri var. Ağaca sarılıp, yaşamı savunanlar var Akbelen’de. Ya biz?

Fotoğraf: İkizköy Komitesi

Paylaş

Gebze’den bir işçi

Bir yanda biberi, domatesi, patlıcanı, fasulyesi, eriği, inciri, enginarı Darıca ile yarışan ama bamyada birinciliği kimseye bırakmayan İstanbul’un sebze bahçesi, diğer yanda Porsenal fabrikası, TOE’si, askeri araç fabrikası, kimi küçük sandalıyla, kimi gırgırlarıyla balığa çıkan balıkçılarıyla, bahçıvanlarıyla, işçileriyle çocukluğumuzun Tuzla’sı. Günümüzde ise ekilecek ne bir karış toprağı, özelleştirme ile satılıp kapısına kilit vurulan fabrikaları, kalmayan balıkçılarıyla bugünün Tuzla’sı.

Affınıza sığınarak sizlerle bir çocukluk anımı paylaşmak istiyorum. Dayım Tuzla’nın hünerli bahçıvanlarından biriydi. Domatesin, biberin, patlıcanın dilinden anlardı. Onlar da dayımın emeğine saygı gösterip dalları dolup taşırırdı. ‘70’li yıllarda okullar tatil olunca biz de yazları bahçeye çalışmaya giderdik. Ben pek maharetli değildim bağ bahçe işlerinde. Ama yaşıtım dayımın oğlu Kadir ve kardeşim Ufuk anlarlardı toprağın dilinden. Bu yüzden Kadir yaşamı boyunca bahçıvanlık yaptı, kardeşim de Çayırova’da bulunan Ziraat Meslek Lisesini bitirdi. İlginçtir sonraki yıllarda Çayırova’daki Ziraat Meslek Lisesi de kapandı. Ben daha çok bahçede ayak işlerini yapardım. Getir götür işleri. Dayım bahçeye bin bir emekle sivri biberleri ekmiş, sulamış, gübresini vermiş, temmuz ayı hasat başlayacak. Biber tarlasının hemen yanında dedemin ektiği tadına doyulmaz erik ağacı. Canım mı çekti, şeytana mı uydum, biberlerin üzerine basarak erik ağacına çıktım. Erik de erik ha...

Ama biberler tarumar. Dayım çiğnenmiş biberleri görünce sinirle “İn aşağıya” dedi. İner inmez tokadı patlattı. Çiğnenmiş biberden koparıp “Bak” dedi: “Bu ekmeğimiz, ekmek ayakla çiğnenir mi?​” O zaman öğrendim emeğin ve ekmeğin kıymetini. Yıllar sonra sanırım 2007 yılları Gebze Organize Sanayi Bölgesindeki çalıştığımız fabrikadaki birkaç işçi arkadaşla iş çıkışı Tuzla’da hâlâ bahçıvanlık yapan ‘dayım oğlu’ Kadir’in yanına gittik. Bir de ne görelim, Tuzla Belediyesinin zabıtaları yapılan şikayet üzerine ceza kesiyorlar. Kadir hâlâ bibere, patlıcana doğal gübre, yani bizim bildiğimiz inek gübresini kullanıyor. Neymiş efendim, çevreye kötü koku yayılıyormuş. Oysa nerden bilsinler bibere, domatese karışan inek bokunun nasıl bir tat verdiğini! Kadir Tuzla’da tarım yapamaz hale geldi, sebzecilik yapmak için Gönen’e yerleşmeye karar verip, Gönen’e tarla bakmaya giderken trafik kazasında yaşamını yitirdi. Önce domates, biber, patlıcan gitti, ardından Kadir gitti, bunca acıya ve kedere dayamayan dayım gitti.

Ne gariptir yıllar önce bir bahçıvana ceza kesen devlet şimdi Akbelen’de ormanlarını savunan köylülere TOMA’sıyla, tazyikli suyla ceza kesiyor.

Şimdi sizin hiç tanıdık bir ağacınız var mı? Kesin yoktur. Oturduğumuz apartmanda, sitede, sokağımızda birileriyle selamlaşıp acı tatlı laf etmişliğimiz var mı? O da yoktur. Zaten yaşadığımız yerlerde ağaçlarla anılarımız, bağımız yoksa insanlarla ne olur ki aramızda!

Yaşadığımız yerlerde yeşil parklar, otopark için yok edildiğinde sustuk. Ormanlara el attılar, durmadılar, suskunluğumuz cesaretlendirdi onları. Zeytinliklere dadandılar, kestiler, kökünden söktüler barışın kardeşliğin simgesi ağaçları. Beton döktüler nehirlere, ovalara. Tüneller, paralı yollar yaptılar. Biz o sıralar kendimizden uzun, kendimizden ağır otomobillerin taksitlerini ödemekle meşguldük. Dağı, taşı, ormanı kurutarak bereketli Anadolu topraklarına zulüm ederek yapıyorlardı, yolları, tünelleri!

Dağa sorulmadı, dağ kustu yolları. Denize danışılmadı, deniz küstü, dalgalar yuttu yolları. Çığ düştü, kar yağdı, yollar yarıldı, parçalandı, sel teslim aldı şehirleri. Parklar yok edildi, arabamıza yer açıldı. Cayır cayır yandı hava, biz bu sıcakta sığınacak bir yer bulabildik mi? Anneler bu sıcak havalarda küçük çocuklarını evlerde nasıl zapt ettiler, nerede oynayacak bu çocuklar. Yaşlımız, hastamız yok mu? Onlar nerede, bu bunaltan sıcaklarda nasıl biraz nefes alacak? Nerede? Umurumuzda mı?

Ağacın olduğu yerde kımıldar, yeşerir hayat. Hayatın olmadığı yerde başkalarının acılarıyla bağ kuramaz insan. Solucanın, kurdun, kuşun, karıncanın, martının, yaprağın nefes aldığını duymazsa insan hayat kararır gider. Günahlarımızı affedecek toprak parçası kalmadı yaşadığımız yerlerde. Kolu kanadı kırılmış kuşlar gibiyiz. Diz boyu beton, yoksulluk ve kan içinde ülke.

Ama yine de direnenler var. Ekmeği için Corning’de, yıllardır gözaltında kaybedilen çocukları için direnen Cumartesi Anneleri var. Ağaca sarılıp, yaşamı savunanlar var Akbelen’de. Ya biz?

ÖNCEKİ HABER

Kendi hayatımıza biz karar verelim

SONRAKİ HABER

Rize'de, 3 bin yıllık kaya resimleri bulundu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa