Sıcaklar sınıfsal mıdır?
Patronlar sıcağın tadını lüks otellerde, yurt dışı tatillerinde geçirirken; işçiler kan ter içerisinde, sıcağın sağlığa olumsuz, hatta ölümcül etkileriyle ona servet kazandırmaya devam ediyor.
Görsel: Midjourney/Fırat Turgut/Evrensel
Metal işçisi iki genç
İzmir
Merhaba Evrensel okurları,
Biz otomotiv sektörüne parça üreten bir alüminyum döküm fabrikasında çalışan iki işçiyiz. Bu mektubu, 20’incisi düzenlenen Gençlik Yaz Kampı’ndan kaleme alıyoruz. Kampa gelebilmek, yıllık izin elde edebilmek için bir senedir aralıksız çalıştık. Bunun yanında izin alamadığı için aramıza katılamayan arkadaşlarımızın da buruk hissini taşıyoruz. Aslında biz kendimizi şanslı hissediyoruz çünkü birçok arkadaşımız yıllık izin hak ediş süresini tamamlamış olmasına rağmen iş yoğunluğu, iş yeri planları dolayısıyla istediği tarihte iznini kullanamıyor. Çünkü patron iş yoğunluğunun en az olduğu dönemde izne çıkılmasını istiyor.
Bizim iş yerimizde 700-800 derece sıcaklıklara ulaşan ergitme fırınlarının yanı başında haftanın 6 günü 12 saat çalışan arkadaşlarımız var. Alüminyum döken yüksek basınçlı döküm makinelerinden zaman zaman etrafa sıçrayan eritilmiş alüminyum yüzünden arkadaşlarımızın ciltlerinde yanıklar oluşuyor ve yanık kremini yanlarından eksik etmiyorlar. Bir sene boyunca bu şartlarda çalışmalarının yanı sıra, ülkenin rekor derecede sıcak olduğu zamanlarda bile çalışma saatlerinde veya koşullarında bir değişiklik olmuyor. Buna rağmen bir yıl sonunda ancak 14 gün izin hak edebiliyorlar. Bu 14 günün de tümden kullanılmasına izin verilmiyor.
TATİLE GİDECEK KADAR BİLE KAZANAMIYORUZ
Bir yandan patronlarımız aylık ciromuzu artırmakla övünürken, dünyanın otomotiv devlerine parça üretmek için bu koşullarda çalışan biz işçiler, asgari ücret civarında ücret alıyor, parçasını ürettiğimiz arabaları almanın hayalini bile kuramıyoruz. Araba almak şöyle dursun, bir yıllık emek sonunda elde ettiğimiz yıllık izinde tatile gidecek kadar bile kazanamıyoruz. Sıcağın bir etkisi de iş güvenliği ayakkabılarının bu sıcaklarda işçileri ciddi şekilde rahatsız etmesi. Bunun nedeni piyasada bulunan daha konforlu alternatiflerine rağmen en ucuz ayakkabının tercih edilmesi. Buna tepki gösterdiğimizde fabrika müdürü tarafından “Mantarlı parmak kesik parmaktan iyidir” şeklinde yanıt alıyoruz. Bu anlayış bize iş sağlığı ve güvenliği denilen şeyin, işçinin sağlıklı çalışmasından çok ölmeden veya yaralanmadan işe devam edebilmesi anlayışıyla uygulandığını gösteriyor. Bu tabloda, övünülen yüksek ciroların, işçilerin durmadan bu şartlarda çalıştırılarak, biraz olsun daha konforlu ve sağlıklı ayakkabı ihtiyaçlarından kısılarak yapıldığını görüyoruz.
YILDA BİR AY İZİN HAKKIMIZ OLMALI
Bu da sıcağın ve yaz mevsiminin kime nasıl hissettiği sorusunu getiriyor aklımıza. Patronlar ve zenginler sıcağın tadını sahil kenarlarında, lüks otellerde, yurt dışı tatillerinde geçirirken arkalarında bıraktıkları fabrikalarda işçiler kan ter içerisinde, sıcağın sağlığa olumsuz, hatta ölümcül etkileriyle ona servet kazandırmaya devam ediyor. Sıcağın etkileri hiç de azımsanacak düzeyde değil, geçtiğimiz günlerde sıcaktan kaynaklı beyin kanaması geçirerek yoğun bakıma alınan PTT işçisi arkadaşımızın durumu ciddiyeti gösteriyor. Mevcut kapitalist düzende mevsimlerin etkisi bile hangi sınıfta yer aldığınıza göre değişiyor. Patronlar için yaz dört gözle beklenen bir tatil mevsimiyken, döküm ve diğer sektörlerde çalışan işçiler için eziyete dönüşebiliyor. Bizce dile getirmemiz gereken, sıcakla ilintili zor koşullarda çalışan işçiler başta olmak üzere tüm işçi ve emekçilerin sıcak koşullarda çalışma saatleri düşürülmeli, gerektiğinde ücretli izin verilmeli. Ayrıca istediğimiz zaman kullanabileceğimiz yılda en az 1 ay ücretli izin hakkımız olmalı. Bu insani taleplerimizi patronların, müdürlerin vicdanına bırakarak değil ancak ve ancak bir araya gelerek kazanabileceğimizi düşünüyoruz.