Hozat’taki söyleşide madencilik faaliyetlerinin doğaya etkileri tartışıldı
Dersim Hozat’ta düzenlenen panelde dirençli kentler ve yerleşim alanları için mücadele etme çağrısı yapıldı.
Fotoğraf: ÖZer Akdemir/Evrensel
21. Munzur Kültür ve Doğa Festivali kapsamında Dersim Hozat’ta yapılan panelde madenciliğin ekolojik etkilerinin yanı sıra depremler de konuşuldu. Panelin moderatörlüğünü yapan DEDEF yönetim kurulu üyesi Hasan Şen Dersim coğrafyasının yüzde 35’inin yasaklı bölge ilan edildiğini belirterek, “1970’li yıllardan beri köylerimizin yüzde 70’i boşaltıldı. Bunların yanı sıra ciddi ekolojik sorunlar da yaşıyoruz. Uzunçayır barajı utanç abidesidir. HES’lere karşı verilen büyük mücadele sonucunda burada İnsuyunda yapılacak HES iptal edildi. Orman yangınları ve orman kesimleri devam ediyor. Hozat için en yakın tehlikelerden birisi de madencilik ve yanlış planlamalar göletlerin gündeme getirilmesi” dedi.
"CİDDİ BİR DOĞA KATLİAMI VAR"
Hozat Büyükpark’ta yapılan panelin açılış konuşmasını yapan Hozat Belediye Başkanı Seyfi Geyik son dönemlerde ciddi bir doğa katliamı ile karşı karşıya olunduğunu belirterek, “Doğa bizim yaşam alanımız, Dersimin doğasını korumak için elimizden geleni yapıyoruz. Bu güzellikleri çocuklarımıza teslim etmek için bilinçli bir toplum olmamız gerekiyor. Doğayla ilgili konularda siyaset üstü olmamız lazım” dedi.
Panelin ilk konuşmasını yapan JMO Genel Başkanı Hüseyin Alan, Türkiye’nin bir deprem coğrafyası olduğunun defalarca acı olaylarla deneyimlenmesine rağmen doğa kaynaklı afetlere hazırlıklı olunmadığını söyledi. Alan, her dönem siyasi iktidarların afetlerin yükünü emekçilerin üzerine yıktığını belirterek, “Dirençli kentler ve yerleşim alanlarını yaratmamız, ortak aklı kullanma yönünde bir çabalamamız lazım” diye konuştu.
"SU HAVZALARI YOK EDİLİYOR, KİRLETİLİYOR"
Söyleşide konuşan Av. Barış Yıldırım, Dersim ekolojisinin dünyanın en önemli eko sistemlerinden biri olduğunu söyledi. Havzanın biyolojik öneme sahip olduğu için Önemli Doğa Alın olarak nitelendiğini ifade eden Yıldırım, “Bölgede 2000in üzerinde bitki türü tespit edildi. Bu sayı İngiltere’den ve pek çok Avrupa ülkesinden daha fazla. Bu bölgenin korunarak gelecek kuşaklara aktarılması yerine madencilik projeleri yapılması hukuki de vicdani de, ahlaki de değildir” dedi. İklim değişikliği nedeniyle gittikçe azalan tatlı su kaynaklarına vurgu yapan Yıldırım, “Bu su kaynaklarının korunması yaşam hakkı için de gerekli. Son kale burası! Türkiye’nin her yerinde su havzaları ağır bir şekilde kirleniyor. Burasını korumak zorundayız” diye konuştu.
Doğa İçin Sanat Derneği’nden Göksen Ezeltürk dernek olarak doğanın sanatın yardımı ile korunmasına çalıştıklarını aktardı. Ezeltürk, “Bunu yaparken de sanatın birleştirici gücünü kullanıyoruz. Bu bağlamda ülkedeki farklı direniş alanlarında ziyaretler yapıyoruz” diye belirtti.
HUKUK KORUMASININ KALMADIĞI YERDE…
Akbelen direnişi Kaz Dağı’nda Kanadalı Alamos Gold altın şirketine karşı verilen direnişine benzeten Evrensel Gazetesi İzmir temsilcisi Özer Akdemir, jandarmanın direnen halkın karşısına geçerek şirkete 65 bin ağacı kestirdiğini, buna karşın İkizköy’lülerin ormanı terk etmemekte kararlı olduklarını söyledi. Ülkede gelinen noktada hukukun doğayı korumadığının artık hukukçular tarafından da açık açık ifade edildiğini belirten Akdemir, “Durum bu ve tüm ekoloji mücadeleleri artık kendilerine yeni bir yol ve direniş hattı çizmeleri gerekiyor. Hukuk güvenliğinin kalmadığı yerde fiili direniş meşrudur ve haktır” dedi.
ARTIK KAPİTALİZMİN HUKUKU GEÇERLİ
Söyleşinin son konuşmacısı olan metalurji yüksek mühendisi Cemalettin Küçük siyasi iktidar tarafından asrın felaketi olarak nitelenen depremde çıkan moloz ve diğer atık maddelerin İliç’teki altın madeninin paşalarından daha az olduğuna dikkat çekti. Küçük, “Bu bölgenin tamamı maden sahası. Artık kapitalizmin geçerli yani güçlünün hukuku geçerli. Gücümüzü toplumsallaştırırsak bizim kafamıza inen copun gücünü de engelleriz." dedi. (Dersim/EVRENSEL)