Halkçı değil rantçı kentsel dönüşüm
“Kentsel dönüşüm” projelerine karşı çıkan hak savunucularını, “halk düşmanı” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Eyüp Muhcu’dan yanıt: “Yaftalama, işlenen kent, çevre ve insanlık suçlarını örtme telaşından"
Fotoğraf: Evrensel
Meltem AKYOL
İstanbul
Türkiye’deki muhalefet anlayışı doğrudan insan hayatını ilgilendiren bu meseleyi bile engellemeye kalktı. Rantsal dönüşüm diyerek projelere kara çaldılar. Kendileriyle aynı ideolojik kafaya sahip odalar ve meslek kuruluşları aracılığıyla projeleri mahkemeye götürdüler. CHP’nin kentsel dönüşüm projelerine karşı çıkmasının ardında halk düşmanlığı var.”
Bu sözler 10 Ağustos 2023 Perşembe günü kayda geçti. Sözlerin sahibi Cumhurbaşkanı Erdoğan. Maraş’ta düzenlenen kentsel dönüşüm temel atma töreninde konuşurken söyledi. Bu sözlerle depreme dayanıksız konutların sorumluluğunu -üstünden atarak- muhalefete yüklemiş oldu.
Peki gerçek ne? İktidar bugüne kadarki örneklerde ne yaptı? Dahası gerçekten halkçı bir dönüşüm mümkün mü ve nasıl olur?
MUHCU: SUÇ VE SUÇLU BELLİDİR
Sık sık iktidarın rant odaklı kentsel dönüşüm adımlarına karşı dava açan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine (TMMOB) bağlı Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu’ya soruyoruz:
Alınan yapılaşma ve imar kararlarında tamamen ‘rant dürtüsü’ ile hareket edildiğini söyleyen Muhcu, bunun sonucunda neler olduğunu da şöyle sıralıyor:
“Yüksek yoğunluklu yapılaşmalar ile kentlerin yaşam kalitesi sıfırlanmaktadır.
Tarihi kent merkezleri tarihi dokusunu ve kentler kimlik değerlerini kaybetmektedir.
Yeşil alanlar, ormanlar, yaylalar, milli parklar, içme suyu havzaları, kıyılar, dereler, parklar, tarım arazileri vb. yok edilmektedir.
Üstelik bütün bu yaşam değerleri yok edilirken ‘sağlam ve güvenli’ yapılaşma gerçekleşmemektedir.”
"DEPREM HAKLILIĞIMIZI ORTAYA KOYDU"
Muhcu, Maraş merkezli şubat depremlerine işaret ederek ekliyor: “Deprem; kentleşme ve yapılaşma politikalarını bütün açıklığı ile ortaya koymuştur. Tarım arazilerine ve zayıf zeminlere yapılan apartmanlar, siteler, rezidanslar yıkılmış, büyük can ve mal kayıpları yaşanmıştır. Yandaşlara rant transfer edilmesinin bedelini yurttaşlar canları ile ödemiştir.
Bütün bu acı gerçeklere rağmen hâlâ ‘kentsel dönüşüm’ adı altında yürütülen faaliyetleri savunmak; toplum yararını ve yaşam değerlerini savunanları düşmanlaştırmak işlenen kent, çevre ve insanlık suçlarını örtme telaşında olsa gerek. Suç ve suçlu bellidir.”
"TOPLUM OLMADAN PLANLAMA OLMAZ"
“Kentleşme ve yapılaşma kararlarında hedef; sağlıklı ve güvenli kentler olmalıdır” diyerek kentsel dönüşüme değil rant odaklı kentsel dönüşüme karşı çıktıklarının altını çiziyor Muhcu.
İktidarın arzuladığı inşaat ve imar rantını elde etmek için bütün ülke topraklarını ‘rant alanı’ ilan ettiğini söyleyen Muhcu şöyle devam ediyor: “Oysa, kentsel dönüşüm, kentlerin dönüştürülmesi gereken alanları ile sınırlı olmalıdır. Zamanla işlevini yitirmiş kent parçaları ve çöküntü alanlarının kent bütünselliğine uygun olarak yeniden planlanmasını kapsar. Uygar kent planlarında ve yatırım kararlarında; toplumsal yarar, mimarlık ve şehircilik ilkeleri esastır. Toplum olmadan planlama olmaz. Halk bütün karar süreçlerinde etkin bir şekilde söz sahibi olmalıdır. Alınan planlama kararları; kent dokusuna doğaya saygılı, kentsel belleği koruyan bir nitelik taşımalı. Tarihi mahalleler ve yapılar korunmalı.
Kente yeni yoğunluklar getirilmemesi; yetersiz olan ortak donatı alanları ve altyapının geliştirilmesi önemlidir. Kentlere ve mahallelere yeni parklar, sağlık, eğitim vb. kamu hizmetleri kazandırılmalıdır. Yurttaşların kamu hizmetlerine en kısa sürede ve bedelsiz veya düşük bedelli erişim hakkı sağlanmalıdır. Yerleşim kararlarında afet risklerinin dikkate alınması çok önemli bir planlama ilkesidir. Halk yerinden edilmemeli. Sosyal ve kültürel yapıda süreklilik sağlanmasına özen gösterilmelidir.”
HERKESE YAŞANABİLİR BİR KONUT İÇİN
Deprem korkusunun istismar edildiğine, “yenileme ve dayanıklı hale getirme” vaadiyle dönüşümün kar projesine dönüştürüldüğüne dikkat çeken Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak ise yapılması gerekenleri sıralıyor:
- “Boş konut stokları yerleşime açılmalı ve acil ihtiyacı olan yurttaşlara tahsis edilmelidir.
- Kirasını ödeyemeyen ya da ödemekte zorlanan işçi ve emekçilere devlet tarafından gelirine göre kira desteği sağlanmalıdır.
- Devlet ve yerel yönetimler insanca yaşanabilecek, sağlıklı ve ferah sosyal konutların yapımı için bütçe ayırmalıdır.
Bunun için gerekli kaynak başta tekeller olmak üzere büyük kapitalistlerden alınacak vergilerden sağlanmalıdır. Emekçiler gelirlerine göre kira ödeyerek bu evlerde istedikleri süre oturabilmelidir.
- Bu konutların planlama ve yapım sürecine mimar ve mühendis odaları, sağlık meslek örgütleri ve sendikaların katılımı sağlanmalıdır.
- Öğrenciler için yeterli sayıda ücretsiz yurt sağlanmalı ve bu sağlanana kadar ihtiyacı olan her öğrenciye kira desteği verilmelidir.
- Kamuda çalışan işçi ve emekçiler için lojman hakkı geri getirilmelidir.
- Emekçilerin, kredi borcu yüzünden el konulan konutları geri verilmeli, el konulanlar da dahil konut kredi taksitleri emekçilerin ödeyebileceği şekilde düzenlenmelidir.
- İnşaat tekellerine ve müteahhitlere sağlanan her türlü hibe, kredi, teşvik vb. uygulama son bulmalıdır. ‘Mega projeler’ kapsamında planlanan lüks konut yapımından vazgeçilmelidir.”
SULUKULE, BAŞIBÜYÜK, FİKİRTEPE, TOZKOPARAN, FETİHTEPE… RANT YÜKSELDİ, YOKSULLARA SÜRGÜN DÜŞTÜ
Yüksek, parlak, lüks binalar… Yeşil alanlar arasında koşturan çocuklar, mutlu gençler, huzurlu anne-babalar… ‘Evinizi yenileyeceğiz, depreme dayanıklı hale getireceğiz’ sözleri… Kentsel dönüşüm masalları böyle anlatılıyor. Peki ya gerçekler?
Birkaç örnekle anlatalım…
İstanbul’da riskli alan ilan edilen Fikirtepe’de 2011’de başlayan kentsel dönüşüm kaosa dönüştü. Birçok firmanın dahil olduğu süreç boyunca bazı binalar tamamlandı, bazıları yarım kaldı, kalanlar harabe durumda, bölgede yaşayan yoksul halk ise kentin daha dış çeperine dağıldı. Boşalan, yıkılmaya yüz tutmuş evlere de mülteciler yerleşti.
Yaklaşık 500 yıl Romanlara ev sahipliği yapan Sulukule’de kentsel dönüşüm süreci 2007’de başladı. Yoksul Romanların evleri yıkıldı, yerine pahalı siteler yapıldı. Elbette burada onlara yer yoktu ve Romanlar Sulukule’den sürüldü. TOKİ’nin yaptığı sitelere yerleştirilen Romanların birçoğu ise aidatlarını ödeyemedikleri evlerden ayrılmak zorunda kaldı.
Beyoğlu Belediyesine bağlı Tarlabaşı’da dönüşüm 2005’te gündeme geldi, 2010’da yıkımlar başladı. Dönemin TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar, yıkımı meşrulaştırmak için Tarlabaşı’yı “terörün, uyuşturucunun, devlete çarpık bakmanın yuvası” olarak nitelendirmişti. Yıkım ve inşaat yargı kararlarına rağmen sürdü. Sonra zorla tahliyeler başladı. İnsanlar sürüldü, sokaklar, kültürler yok edildi...
Beyoğlu’da bulunan Hacıhüsrev Mahallesi İstanbul’un merkezinde bir gecekondu mahallesiydi. Mahalle sakinleri, gecekonduları için yıllardır verilen tapu vaadinin yerine getirilmesini bekliyordu. Elbette vaatler her seçimden sonra unutuldu ve Hacihüsrev, Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat’ın ‘Piyalepaşa projesi’ için polis zoruyla boşaltıldı.
Maltepe Başıbüyük’te 2008’de TOKİ eliyle yapılmak istenen dönüşüm sırasında uzun soluklu bir direniş yaşandı. “Dağ başı diye kimseler beğenmezken biz her sıkıntısını çektik, dağları bağ haline getirdik” diyerek evlerine, yaşam alanlarına sahip çıkan halka defalarca biber gazı ve tazyikli su ile yapılan müdahaleye polisin doğrudan şiddeti eşlik etti. Toplamda 11 etaptan oluşan projede 2 etap tamamlanabildi.
Biraz daha günümüze yaklaşalım…
Tozkoparan İstanbul’un orta yerinde bir mahalle. Güngören’e bağlı. 21 Nisan 2020’de Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bir anda afet bölgesi ilan edildi, Mehmet Nesih Özmen namıdiğer Küba Mahallesi ile birlikte. Dava açtı mahalleli, süreç devam ederken önce evlere ‘boşaltın’ tebligatları gelmeye başladı, ardından mahalle polis ablukasına alındı, terk edip gitsinler diye elektrik, su ve doğal gazları kesildi. Yurttaşlar bunu yaşadı ancak Güngören Belediyesine göre Güngören’deki kentsel dönüşüm “yerinde ve yeşil.” Dahası “insan merkezli.”
Okmeydanı’ya bağlı Fetihtepe Mahallesi de kentsel dönüşüme giren mahallelerden, gerekçe deprem riski. Tozkoparan’daki sürecin benzeri yaşandı orada da elektrikler-sular kesildi, aylarca böyle yaşadı mahalleli. Evlere koçbaşlarıyla girildi, itiraz eden, eylem yapan halk, çocuklar bile gözaltına alındı, insanlar evlerinden edildi. Zorla göç ettirilen Fetihtepelilerden bazıları memleketlerine döndü, bazıları başka mahallelere gitti, bazıları akrabalarının yanına yerleşti, bazıları da kötü de olsa buralarda bulduğu evlere yerleşti. Kiralar yüksek olduğu için mahalleliler riskli denilen evlerinden daha riskli evlere girmek zorunda kaldı.
Beykoz’da bulunan Tokatköy Mahallesi’nde de benzer manzaralar yaşandı. Mahalle TOMA, zırhlı araçlar ve çevik kuvvet ekipleri ile ablukaya alındı, girişler engellendi. Ardından, yurttaşların evleri -imza vermemelerine karşın- polis eşliğinde yıkıldı.
Sıraladığımız Tozkoparan’da, Fetihtepe’de, Tokatköy’de, Şahintepe’de yaşananlar ‘kentsel dönüşüm’ masallarının cilasını dökerken geriye yersiz yurtsuz insanlar kaldı.