Can Yücel: Ben ömrümce muhalif yaşadım
Tarık Özyıldırım, 24'üncü ölüm yıldönümünde Can Yücel'in hayatını yazdı.

İstanbul Modern Sanat Müzesi Fotoğraf Koleksiyonu, Can Yücel,1977 | Fotoğraf: Lütfi Özkök
Tarık ÖZYILDIRIM
Can Yücel; Türk şiirinin haşarı, asi ve öfkeli çocuğu 12 Ağustos 1999’da “Ölüm bir eşek şakasıdır/ Gelir geçer göçer” diyerek aramızdan ayrıldı. “Ben ömrümce muhalif yaşadım/ Devletçe de menfi bir TİP sayıldım/ Onun için kan grubum/ RH NEGATİF” dizeleriyle kendini böyle tanıtır Can Yücel.
BİR SİYASİNİN ŞİİRLERİ
1950 yılında Hasan Ali Yücel’in girişimiyle Can Yücel’in ilk şiir kitabı Yazma’yı çıkarır. Şiir yolculuğunun başlangıcı şöyle anlatır Can Yücel: “13 yaşında filan şiir yazmaya başladım. Yeniyetme bir şair olarak sağda solda bir iki tanesi de yayımlanmıştır. Ondan sonra İngiltere’ye gittim. Bu yüzden şiir yayımlamadım Babam 'Bastıralım bunları' dedi. Benim hiç elim de değmedi kitaba. Şiirleri babama yolladım, o da özenmiş. Bedri Rahmi Beyden rica etmiş kapağını. Kitap çıktı. Bana da iki-üç tane geldi. Babam kitabı çıkarmaya himmet etmiş, fakat satışına himmet etmemiş. Kitap hâlâ durur bende. Bu yüzden kitap hiç satmadı değil, satışa vermedi babam."
Can Yücel, daha sonraları turist rehberliği, BBC muhabirliği, çevirmenlik yapar ve bazı edebi dergilere şiirler yazar ta ki çevirilerinden dolayı hapse düşene kadar. 12 Mart 1971 döneminde Che Guevara “İnsan ve Sosyalizm”; Mao, Che ve Amerikalı bir generalin yazdığı “Gerilla Harbi” çevirileri nedeniyle 15 yıla mahkûm edilir. Can Yücel “Umutsuzluğun içinden bir umudu bulmaktır şiir.” der. O dönemi “Hapishanede aklım başıma geldi. Şairlik patlamam orada oldu… Siyasetti, içkiydi kendimi dağıtacak olanaklar burada yoktu. Bundan dolayı şiirle baş başa kaldım.”
1974’te genel afla çıktıktan sonra cezaevi izlenimlerini ironik, yer yer mizahi dille kaleme aldığı “Bir Siyasinin Şiirleri”ni yayımlar. Şiir kitapları arka arkaya gelir. Bir ozanın en devrimci görevi şiir yazmaktır ya da Can Yücel’in tabiriyle şiiri düzmektir.
NÂZIM ORMANI
Can Yücel’in en sevdiği şairlerin başında Nâzım Hikmet geliyordu. Şöyle anlatıyordu bu durumu: “… Bir ara, çok küçükken, lisedeyken Nâzımvari şiirler yazdım. O zaman devrimci sosyalistim ben. İşin yavaş yavaş olacağına inanıyorum. 'Sezaryene lüzum yok, dokuz ay bekleyelim' diye Nâzımvari bir şiir yazdım. Babam bir arkadaşıyla oturuyor, 'oku' dedi bana şiiri. Okudum. Arkadaşı, 'Ali' dedi, ‘Bu çocuğa dikkat et, komünist oluyor.' Oysa ben başka bir şey söylüyordum. Ama Nâzım’ın üslubuyla yazmışım ya beni komünist sanıyor…” Can Yücel, “Bu yolda çok şey öğrendim ondan. Kendi meşrebince şiir yazmayı da Nazım'dan öğrendim ben. Sade şiirde değil, başka tür olaylarda da…” diyordu.
Nâzım Hikmet 3 Haziran 1963’te ölünce bu sırada Londra BBC Türkçe servisinde çalışan Can Yücel, gece nöbetinde kahrından kafayı çeker. Can yücel o günü şöyle anlatır: “Haberleri tercüme ettim, masanın kenarında oturmuş tıfla olmuşum. Herifler aşağıda beni bekliyor, dalmışım. O sabah yayın olmadı, adamlar haklı olarak beni boykot yaptı diye istifamı istediler.” Hiç sevmediği bu işten, Nâzım sayesinde kurtulur.
‘CAN’ DERDİYLE
Ahmed Arif, kendini işkence görme rekortmeni olarak adlandırır ne yazık ki. Halil Cibran’ın “İnsan doğdu, şeytan öldü.” sözü, tam da Ahmed Arif’e yapılanlar içindir. 1951 solcu avında Ahmed Arif de gözaltına alınıp tutuklanır. Dokuz gün dokuz gece işkenceye maruz kalır. Ahmed Arif o dönemi “Savcı Fethi Olcay ‘ülke çocuklarına böyle davranılmaz.’ diyordu. Polisler ısrarla tanıdığım komünistleri soruyor, ısrarla Can Yücel’in adını vermemi istiyorlardı.”
Can Yücel “Arif, hapse girdiğinde benim adımı söylememek için kan işedi.” der. Bu dönemin açtığı yaralar için Arif de “24 saatimin altısı delik deşik bir uyku ve üst yanını da ‘Can’ derdiyle geçiriyorum.” ifadelerini kullanır.
YAŞAMAK DÜĞÜNSE
1956’da Güler Hanım’la bir dost evinde karşılaşır Can Yücel ve bu karşılaşmadan sonra aşk başlar. İki ay içinde evlenirler. Can Yücel “…Yaşamak düğünse, sen orda gelindin/ Seni soydum, Güler, dünyayı giyindim” der. “İnşallah Güler benden önce ölmez, Elsa ölünce Aragon homoseksüel olmuştu.” diyerek Güler Hanım’a olan sevgisini yine Yücelvari bir şekilde dile getirir. Sabahın 4’ünde Can Yücel’in yazdığı şiirleri ilk dinleyen de Güler Hanım’dır: “Şiirlerini içkiliyken yazar, daha sonra uyandığında gözden geçirir, öyle yayımlatırdı Can.”
ADI SEVGİ, SOYADI ÖFKE
Can Yücel’in çevirisini yaptığı Bertolt Brecht’in “Güzel şeydir/ sınıf kavgasında ortaya çıkıp konuşmak/ yalın bir sesle yığınları kavgaya çağırmak/ zalimi ezmek, mazlumu ayağa kaldırmak…” şiirindeki kavganın adamıdır Can Yücel. Bir yanında öfkesi, diğer yanında Zeynep Oral’ın dediği gibi kahkaha çiçekleri üreten şairdir. Bu durumu bir şiirinde şöyle anlatır Can Yücel “Öyle parçalandım ki ömrümde/ Sevgiyle öfke arasında,/ Sevgimi öfke vurdu/ Öfkemi sevgi kaçırdı/ İçim parçalandı arada” Arif Damar’dan, onun hem öfkesini hem de kahkahasını barındıran bir anısını paylaşayım. Ciddi bir panel için Can Yücel, Metin Üstündağ, Eşber Yağmurdereli sahne almış. İlk önce Eşber Yağmurdereli konuşmuş. Konuşma sırası Can Yücel’e gelince ‘Biri sarhoş, biri topal, biri kör; işte Türk solunun hali.’
EŞREFVARİ KÜFREDİYOR
Adalet Ağaoğlu “Kimse Can Yücel gibi Eşrefvari küfredemiyor; aksak düzene, pisliğe, haksızlığa… O söyleyiş tarzı, estetiği Can’a ait.” diyor. Refik Durbaş ise “Bağrı açık bir şiirdir, Can Yücel’in şiiri. Küfretmeyi sever bu yüzden” ifadelerini kullanır. Onun için küfür, burjuvanın ağzında lağım çukuru, işçinin dilinde umut çiçeğidir. Bu umut çiçeğini çoğu zaman humorla, mizahla birleştirir Can Yücel: “Şiir fenerimle de baktım, son çığlık!/ Aşk yokmuş sizde beş paralık!/ Gidiyorum ben boşçakallar/ Sıçmışım ortalık yerinize/ Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık”
TÜRKİYE’DE EN ÇOK BASILAN KİTAP: SANSÜR
Can Yücel’in ‘Rengâhenk’ kitabı müstehcenlik gerekçesiyle12 Eylül’ün yasaklayarak toplattığı şiir kitapları arasında yerini alır. Türkiye, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kitap yasaklama ve sansür konusunda uzak ara birinci sıradadır. Bu onur duyulacak davranışı bir de Can Yücel’den dinleyelim. “Türkiye'de en çok basılan kitap/ Ne Yaşar/ Ne Aziz/ Ne Kur’an-ı Kerim/ Türkiye'de en çok basılan eser/ Sansürdür, kardeşim, sansür!”
SOLLAR SAĞDIR, SAĞLAR ÖLÜ
Son dönem Türk edebiyatının üç önemli hicivkârı: Şair Eşref, Neyzen Tevfik ve Can Yücel. Dünyada en zor şey herhalde düzeni eleştirmektir. Onlar da zor olanı yaparlar. Sonuç, ne yaşarken ne de ölüyken sana huzur verirler. Yaşarken sürgün, hapisler; öldüğünde seni anımsatacak her şeye saldırırlar. Şair Eşref’in mezar taşı çalınır, Neyzen’in heykeli tahrip edilir, Can Yücel’in mezarı yıkılır.
Can Yücel’in 19 Ağustos 2011’de Datça’da bulunan mezar taşı kırılır. Eşi Güler Hanım bu duruma veryansın eder: “Kimse sahip çıkmadı bize. İşin peşine düştüm ve yapanları buldum. Can Yücel için, bu adam ayyaş, bu mezarda şarap içiliyor’ diye mezarı yıkanların o gece sarhoş oldukları ortaya çıktı. Mezar taşını yapan Mehmet Aksoy sen üzülme ben bir daha yaparım dedi.” (2014’te Heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılır.)
Peki, ne yazıyordu mezar taşında?
“Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi”
Ne tesadüftür ki babası Hasan Ali Yücel’in de Ekim 1967 tarihinde mezar taşı kırılır. Can Yücel, bunun üzerine öfke dolu bir yazı yazar: “Sollar Sağdır, Sağlar Ölü”. Can Yücel “Dört satılık serseri, babamın mezarını alt üst etmiş, hani ölülere saygınız vardı? Babam sizin gözünüzde ölü değil bir kere solcu…” der.
MEKÂNIM DATÇA
Turist rehberliği yaptığı sırada Datça’yı çok sever Yücel. Datça’yı “Safkan bir av köpeği, Yunan’dan / kalma bir tazı / Denizin içinde kıvrılmış yatıyor güneşte / Bu güzelim yarımada” dizeleriyle anlatır. Can Yücel’in son kitabı “Mekânım Datça Olsun” onun” vasiyetidir. “Beni Datça’ya gömün” der şiirinde. Mezarı Datça’da, İskele Mezarlığı’nda denizi gören bir tepededir. Yine vasiyeti üzerine günebakan çiçekleriyle…
Hayatında en iyi yaptığı şeyin Shakespeare çevirmek olduğunu söyler Can Yücel. Shakespeare sonelerinden yaptığı bir çeviriyle yazıyı noktalayalım: “Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,/ Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez./ Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,/ Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,/ Değil mi ki ayaklar altında insan onuru , … /Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,/ Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.”
Evrensel'i Takip Et