22 Şubat 2013 11:16

‘Kızlar; patron bakıyor’

Bandın başındayız… Sabahın sekizi, iki dakika erken gelmedik diye usta başından azar işiterek başlıyoruz güne. Kolay mı erken gelmek. Sabah altıda düşüyoruz yola. Kayseri’nin bir ucundan öteki ucuna 70’lerden kalma otobüsle 1,5 saate anca varıyoruz. Kimi beş yaşında ana kuzusu çocuğunun kokusuna doyamadan çıkıyor evde

‘Kızlar; patron bakıyor’
Paylaş
Bir kadın metal işçisi

Fabrikaya varıyoruz. O gün çalıştığımıza dair elimizdeki tek belgeyi; kartları onaylatıyoruz girişte. Ve bant çalışıyor. Herkes alıyor eline bezini dünden kalan işin tozunu birgüzel siliyor. Başlıyoruz akşam eve gidince yaptıklarımızı anlatmaya. Hemen herkes aynı şeyleri anlatıyor, sanki her kadının kaderiymiş, aynı yazılmış gibi. Biri yemeklerden bahsediyor öteki bulaşıktan, bir diğeri akşamın yorgunluğuyla pat diye eve gelen misafirleri ağırlamaktan bahsediyor. Onlar yüzünden hiç dinlenememiş gibi bir edayla… Ustabaşı tepemizde “haydi haydi” diye avaz avaz bağırıyor; çünkü patron bakıyor.
İşe başlıyoruz. Herkes dün ne yaptıysa bugün de ona dönüyor, kimi ürünün ayaklarını çakıyor kimi silikonlarını takıyor, kimi bezlemesini yapıyor vs. Daha da uzatılabilir. Kısacası her mal için yüzlerce kişi çalışıyor, kolay değil yani. Günün ilk saatleri kimsenin ağzını bıçak açmıyor, eee on saat ayaktasın sabahtan bütün enerjiyi tüketmemek gerek.
İlk mola saati için sabah 10 çayını gözlüyor millet; saat ne zaman gelecek diye yavaştan sormaya başlıyoruz. Günün ilk nefesini orada alacaksın bir yudum çayla. Ama sadece 15 dakika. İki saat hiç oturmadan dinlenmek için verilen zaman bu kadar. Bu 15 dakikanın içinde çay sırası beklemek de var. Siz düşünün ne kadar zaman kalıyor oturup kahvaltı yapmaya. Haa, öyle kahvaltı diyorsam sanmayın peynir zeytin yumurta olduğunu. Bir simit veya bir poğaça alırsan! Zaten diğerlerini yemeğe kalksan zaman yetmez, onu da her sabah kokuşmuş bakkaldan kendimiz alıyoruz. Öyle kahvaltı vermek yok fabrikada 10 saatte sadece bir öğün yemek veriliyor.
Tekrar zilin sesiyle dönüyoruz bandın başına. İkili sohbetler başlıyor. Ben bezleme yapıyorum. Karşımda arkadaşım anlatıyor: aldığı maaşın neden eksik yattığını konuşuyoruz. “1.5 gün işe gelmedim diye 120 liramı kesmişler” diyor o 120 lira için neredeyse altı gün çalışması gerek, 60 saat ayakta durması gerek, usta başından bir tomar azar işitmesi bir yana ya nasırlaşmış elleri... Tam bunları konuşurken usta başı bağırıyor “haydi patron camdan bakıyor”.
Biz susuyoruz; hemen yanımda çalışan diğer arkadaşların sohbetine kulak kabartıyorum. Küçük bir çocuğu olan arkadaşım başlıyor anlatmaya; “ben işe girdiğimden beri çok sinirli davranışları var, beni severken ısırarak seviyor, sabahları öperek ayrılıyorum yanından, sarılarak ağlıyor, anne bugün işe gitmesen diye, ne yapacağımı şaşırdım. Bir yandan onun geleceği için çalışıyorum, oğlum okusun iyi koşullarda yaşasın. Ama bir yandan sevgime en muhtaç olduğu dönemde yanında olamıyorum, ne yapacağımı şaşırdım” diyor. Usta başı tekrar bağırıyor “haydi haydi patron camdan bakıyor”...
İşte böyle konuşmaya, sorunlarımızı paylaşmaya yeltendiğimiz her an usta başının “haydi haydi  patron camdan bakıyor” sesiyle irkilip susuyoruz ta ki fırsat buluna kadar. Evet, patron bakıyor. Her an gözleri dilimizde. Acaba yaptığım hangi haksızlığı konuşuyorlar diye korkuyor, her an gözleri ellerimizde acaba işi bırakıp yeter artık ellerimiz artık sana hizmet etmeyecekler diye isyan ederler mi diye, her an gözleri emeğimizde daha ne kadarını çalabilirim diye…
Ne zamana kadar? Onun cevabı da bizlerde…

*Kayseri

ÖNCEKİ HABER

Artık gücümüzü birleştirelim

SONRAKİ HABER

Sağlık AŞ dönemi başladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa