Gençliğin gelecek arayışı sınıflar mücadelesinin neresinde?
İşçi sınıfının her kazanımının parçası olmak, ona güç vermek, bugün tüm talep ve hakların mücadelesini burayla birleştirmek de gençliğin kurtuluşunu aralayan yolu gösterir.

Fotoğraf: Pexels
Uğur DÜZGÜN
Ankara
Her bir parçasıyla hayatı yeni bir güne bağlayan bütün bir paylaşım ve üretimin, insanlığın toplam ihtiyacının bir parçası olan kaynakların, doğanın, tüm bu birliktelikle gelişen teknolojik ve bilimsel ilerlemenin üzerine çöken egemenler; gittikçe çürüyen bu düzeni ayakta tutmaya, rant ve talana açılacak yeni alan ve olanaklara, daha çok kazanacakları sömürü koşullarına seferber olmuş durumda. Üretimin her geçen gün toplumsallaştığı bu düzende; üretim araçlarının, işletmelerin, bankaların, kaynakların üzerinde hakimiyet kurmuş burjuvazi; emekçi halkı ve gençliğini hayat boyu sömürmeye, saat başı daha çok çalıştırmaya mahkûm ettiği bu sistemi değişmeyecek bir kader arzusuyla pazarlıyor. Çünkü bu üretim tarzını belirleyen canlı emeğin sömürüsü ve aşırı kar hırsıdır. Üretim araçlarını özel mülkiyetinde bulunduran burjuvazinin, üretim aracı olmamasından kaynaklı yaşamak için emeğini satanların üzerinde kurduğu egemenlikten başka bir vasfı yoktur. Bu azınlık ve asalak sınıf, karşısında bütün bir hayatı ve toplumsal zenginliği üreten işçi sınıfına mahkûmdur ve onun üzerinde egemenlik kurar. İktidarlar, yönetenler veya bürokratlar da bu ilişki bütününden ayrı olarak değerlendirilemez. Neticesinde tüm zenginliğin, olanak ve imkanların birkaç elde biriktiği kapitalist üretimin işlevselliğini geliştirecek, el koyacağı emeği yükseltecek, hâkim ideoloji ve politikalarla egemenliğini tahsis edecek yönetim ve baskı araçları da bu hırs arttıkça daha da acil bir ihtiyaç, daha da katmanlaşmış bir sömürü aracı olarak kendini tahsis eder. Kapitalist üretim biçiminde devlet, burjuvaziden başkasına ait değildir.
Bu barbarlık, işçi ve emekçilerin ürettiklerinin üzerinde biriken sermayenin gücüne ve bunu daha da genişletme iştahına dayanıyor. Mutlak yoksulluğun işçiler, emekçiler ve gençliğe “kader” ilan edilmesinin karşısında tüm olanak ve imkanların sermayeye seferber edilmesiyle 20 yılı geride bırakabilmiş, iktidarını koruyabilmiş tek adam yönetimi ise bu düzenin en gerici politik ortaklarından, sermayedarlara en avantajlı yönetim biçimlerinden bir tanesi.
BİZ YOKSULLAŞACAĞIZ Kİ SERMAYE BÜYÜSÜN!
Dünya’nın en zengin 10’u, 3,1 milyar insanın toplam sahip olduğundan daha fazla servete sahipken (Oxfam, 2022) bu girdapta Türkiye ise (OECD verilerine göre) gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu 4. ülke. Bu sömürü çarkının bekası, bunun içinden çıkmış, buradan beslenen, üreten ve sömüren arasındaki bu dibi gözükmez uçurumun korunmasıyla mükellef mevcut iktidarın da “bekası” aynı zamanda. Erdoğan iktidarı, emperyalist tekellere bir kez daha en ileri temsilci olduğunun mesajını seçim sürecinde de net bir biçimde verdi. Vergi affından yeni hammadde imkanlarına, doğanın talanıyla elde edilecek kaynaklardan savunma sanayi ve bölgesel savaş yatırımlarına, ülke içi işletmelerin seferberliğinden toplam yerli ve göçmen emeğin en ucuza servis edileceği ağır sömürü ve baskı koşularına kadar en geniş olanakları yarattı. Bu politikalar karşısında yeni bir restorasyondan ötesini sunmayan, işçileri-emekçileri aynı düzenin gövdesi yapmış ama başka bir koldan uzayan bir sermaye programının ötesine çağırmayan Millet İttifakı ise, parlamenter sisteme dönmek dışında aynı kepçenin bir başka rengiyle bu koltuğa göz dikti. Tekelci emperyalistlerin paylaşımında pay kapma arayışı, dönüp dolaşıp hangi sermaye grubunun kasasını doldurur politikası, seçimde öne çıkmış iki ittifak için de çözüm beklenmeyecek “iki yüzlülüğün” programını ortaya koyuyor. Çünkü mevcut iktidar ve bugün çıkarları belli noktalarda uyuşmayan burjuva muhalefet güçleri, tüm bu sömürü biçiminin içinden çıkma karın kardeşleri. Ancak bu sömürü düzeninin temsilcisi kim olacak, koltuğunda kim oturacak arayışı burjuvazi dışında kimseye çözüm reçetesi sunmadığı gibi bu düzenin kolluğu olmak için giyindikleri gömlekler bir artarak karşımıza çıkacaktır.
Anlaşılacağı üzere bugün her kesimden Türkiye gençliğinin sorunlarının kaynağı bizzat kapitalist sistemin işleyişinden, onun iktidarlarından kaynaklanıyor. Bu işleyişin her bir basamağı burjuvazinin hanesine yazılıyor. Eğitim, barınma, hayat pahalılığı gibi temel sorunlardan işsizlik, geleceksizlik ve sefalette kadar bütün sorunlar bu sistemin sonucu. Üretimden gelen ekonomik egemenliği ile politik, sosyal ve kültürel olarak da egemen olmuş burjuvazi; doğanın, bilimin, özgürlüklerin topyekûn sahibi olmaya çalışırken, gençliği de tekil mücadelelerin, bireysel özlemlerin içine sıkıştırmayı hedef ediniyor. “Sen de bir gün bu baldan parmak çalabilirsin” propagandası çeşitli örnekleriyle gençliğin karşısına çıkıyor. Daha çok kar elde etmek için birbirinin yakasına yapışanlar, insanlığı ölüme sürükleyenler ne karlarını paylaşacaklardır ne de temel hak ve özgürlükleri geri verecektir. Son derece örgütlü bu saldırı, tek başına veya yalnızca kendi yaşadığı sorunlar etrafında bir mücadele ile püskürtülemez. Ekonomik, politik, sosyal vb. hayatın her yönünde sorunlar derinleşirken, kapitalist tekellerin hegemonyasını dağıtacak, emeği var edenin dünyasını yaratabilecek, insanlığın eşit ve özgür bir geleceğe yürümesini sağlayacak gücün, yani işçi sınıfının safında mücadele etmek, tek gerçek seçenektir. Çünkü üretimden gelen rolü ile birlikte işçi sınıfı toplumun en ilerici ve devrimci sınıfıdır. El koyduğu araçlar ve mülkiyet ile üretimde egemenliği ele geçirmiş burjuvazinin politik egemenliğinin aracı, devlet parçalanmadan bu hegemonya dağılamaz. İnsanlığın eşit ve özgür bir yaşamı tahsis edebileceği gelecek, işçi sınıfının iktidarında -sosyalizmde- mümkünüdür.
İŞÇİ SINIFIYLA BİRLİKTE MÜCADELE ETMEK NE ANLAMA GELİYOR?
İşçiler ve emekçilerin gücü yalnızca toplumun çoğunluğunu oluşturmaktan gelmez. Burjuvazinin politik-ekonomik egemenliği neredeyse orayı üretmesinden, hayatı var etmesiyle bu güce sahiptir. Dolayısıyla işçi sınıfı ve gençlik aynı sömürü koşullarının, politik saldırıların, baskının hâkimiyetindedir. Bugün milyonlarca gençten kaç tanesi kapitalistlerle aynı koşullarda yaşar? Ya da kaç kapitalist milyonlarca gencin yaşadığı sorunları yaşamaktadır? Bu sorular yanıtsız kalacağı gibi gençliğin yaşam şartları, eğitimi, sosyal hak ve özgürlükleri kapitalistlerin karına her geçen gün eriyor. İşçilerin yaşadığı en büyük tehditlerden biri işsizlik, gençliğin de en büyük gelecek sorunlarından bir tanesidir. Sefalet ücretinde çalışma koşullarına işçiler, emekçiler mahkûm edilirken, yaşanan krizin faturasından gençlik de nasibini alıyor. Okurken çalışan genç sayısı katlanarak arttığı gibi çocuk işçilik eğitim görüntüsüyle yasallaşıyor. İşçi ve emekçilerin kazandığı her hak, sendikal mevzi veya demokratik kazanım, gençliğinde güvenceli bir gelecek talebiyle birleşiyor.
Bütün bir insanlık birikimi, teknolojik ilerlemeler kapitalistlerin karını yükseltmek için kullanılıyor. Üretim araçlarını yenilemelerine, sahip oldukları imkân ve olanakları genişletmeye harcanarak işçi ve emekçilerin her koşul altında sömürülebileceği bir düzen için kullanılıyor. Üniversiteler, bu sömürü koşullarına gençliği hazırlamak, sermayeye yeni olanaklar açmak için yeni saldırıların odağı haline geliyor. Akademiye yönelik saldırılar genişlerken, gençliğin birlikte var ettiği her alan ablukaya alınıp, sermayeye teknokentler, fuarlar, topluluk ve kulüpler sunuluyor. Veya kurduğu egemenlikten başka her seçeneği kapatmak isteyen bu düzen ve iktidarları gericilik, din ve milliyetçiliğin gölgesinde, tarikat ve cemaatlerin iş birliğinde biat etmiş, herhangi bir hak ve talebi için mücadele etmeyen bir sınıf yaratma arzusuyla her yola başvuruyor. Biatçı, sorgulamayan bir nesil hedefiyle “Asım’ın Nesli”nden, “kindar ve dindar bir nesil”e uzanan birçok gerici propaganda iktidarın dilinden düşmüyor, bu politika doğrultusunda gençliği sarmalıyor. Bu uğurda bilimsel ve demokratik eğitimin ne kadar kazanımı varsa hiç edilmek isteniyor. Liselerde ÇEDES, kaldırılan seçmeli bilim dersleri veya evrim konuları bu emele hizmet ediyor. Eğitimdeki eşitsizlik her geçen gün artarken KYK Yurtları TÜGVA’ya, açıkta kalan öğrenciler ise cemaat yurtlarına mahkûm ediliyor. Meslek liselilere “dersle olmaz bir an önce çalışsınlar” diyen bakanı, karma eğitime müdahale arayışında olan yenisi takip ediyor. Bakanlar ilk açıklamalarını özelleştirmeye ayrılan teşviklerle yapıyor, eğitim kapitalistlerin eline teslim ediliyor.
Tüm özgünlük ve farklılıklarıyla birlikte özetle, gençliğin sorun ve talepleri sınıflar mücadelesinin konusudur. Birlikte ve kararlı mücadele etme ihtiyacından başka yol olmadığı gibi işçi sınıfının her kazanımının parçası olmak, ona güç vermek, bugün tüm talep ve hakların mücadelesini burayla birleştirmek de gençliğin kurtuluşunu aralayan yolu gösterir. Bu birlikte ve kararlı mücadele ihtiyacı, bugün gençliğin yaşadığı tüm saldırı ve sorunlar karşısında örgütlü mücadelenin gerçekliğinin, sosyalizm saflarında bir araya gelmenin, zenginlik ve yoksulluk arasındaki bu uçurumda bir gün daha beklemeden mücadelenin parçası olmanın gerekliliğidir. Gericiliğin ve barbarlığın düzeninde, sosyalizm, bu politik uyanış; sömürüye, eşitsizliğe, yoksulluğa ve dayatmalara, emperyalist müdahale ve saldırılara karşı her geçen gün daha acil bir kılavuz olarak karşılık bulacaktır.
Evrensel'i Takip Et