13 Ağustos 2023 16:24

U döndük dönmesine de, nereye gidiyor “Güçlü Türkiye?”

İktidar, “Batı” kaynaklı sıcak para bulma hevesinde. “Güçlü Türkiye” iddialarını çürütürcesine Batı İttifakı’nın isteklerine kayıtsız şartsız teslim olmuş gözüküyor.

U döndük dönmesine de, nereye gidiyor “Güçlü Türkiye?”

(Arşiv) Fotoğraf: DHA

Kadir/Jiyan

ODTÜ

Cumhurbaşkanının Litvanya’daki NATO görüşmesi sonucunda NATO sekreteri Stoltenberg, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini kabul ettiğini açıkladı. Bunun yanında Stoltenberg, İsveç’in NATO’ya katılım protokollerinin en kısa sürede kabul edileceğini umduğunu belirtti. Erdoğan toplantıdan önce İsveç’ten belirli tavizler isteyeceğini iddia ederek toplantıya katılsa da toplantı sonrasında “50 yıldır AB’ye alınmıyoruz” sitemi dışında pek bir şey söyleyemedi. Ekonomi ve siyaset uzmanı olduğunu iddia eden bazı kişiler bu “U dönüşünü” beklediklerine dair tweetler atıp daha sonra kendilerini bir deha olarak addetmeye çalışsa da bu manevranın alınacağı aslında neden aşikardı?

U DÖNÜŞLERİYLE ERDOĞAN REJİMİ

Son günlerde Batı Bloku ve Rusya arasında süregelen sıcak mücadelede önemli gelişmeler yaşandı. 23 Haziran’da Rus devleti destekli özel askeri şirket Wagner’in lideri Yevgeny Prigozhin, Rusya Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’nı çok sert sözlerle hedef gösterip onu hıyanet ve beceriksizlikle suçladı ve emrindeki kuvvetlerle beraber Moskova’ya bir “adalet yürüyüşü” başlattı. Başkaldırı denemesi Belarus Devlet Başkanı Lukasenko’nun arabuluculuğunda çözüldü ve isyanı bitirme şartı dahlinde “Wagner” grubu ve lideri Prigozhin hakkında başlatılmış kovuşturmalar düşürüldü. Klasik liberal teorilerde bile devlete atfedilmiş bir sorumluluk olarak görülen güvenlik sorumluluğunun özel şirketlerle paylaşılmaya başlanıldığı günümüzün neoliberal dünyasında bu olay çok yankı uyandırdı ve bu gelişmeler Batı basını tarafından Putin rejiminin bir güçsüzlüğü olarak yorumlandı. Savaşın başından beri, NATO politikalarının aksine, dengeli bir politika izleme çabası güden Erdoğan rejimi, kalkışmanın ilk anlarında Putin rejimine destek mesajı vermekle yetindi. Bununla beraber, Erdoğan rejimi isyanın 2 hafta sonrasında Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ile bir görüşme gerçekleştirdi ve Ukrayna destekli paramiliter silahlı grup “Azov Taburu” komutanlarının esir alınmış komutanlarını Ukrayna’ya iade etti. Türkiye’nin bu hamlesi Rusya’da büyük tepkiyle karşılandı ve üst perdeden eleştirildi.

Yakın zamanda Erdoğan rejimi “İsveç’in NATO üyeliği” konusunda da bir U dönüşüne imza attı ve Litvanya’da yapılacak NATO zirvesi öncesi AB üyeliğine aktif destek koşuluyla İsveç’in üyeliğine yeşil ışık yakılacağını ilan etti. Zirvede AB tam üyeliği için alınan cılız destek mesajlarının ardından Türkiye, İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yaktı. Bu gelişmeleri toplu olarak değerlendirip şu soruyu sormak gerek: Erdoğan rejimini Batı Bloku’na yakınlaştırıp geleneksel politikasını bozmasına sebep olan etkenler nelerdi? Bu noktada Türkiye’nin yaşadığı ekonomik gelişmelere yakından odaklanmak lazım. Türkiye, kronik olarak cari açık veren bir ülke ve dış ödemeler dengesinde ciddi sorunlar yaşıyor. AKP iktidarı, son 10 yılda dünyada değişen dengeler sebebiyle “sıcak para” sağlayamıyor ve sermaye gruplarını memnun etmek amacıyla bu finansal darboğazı halkın sırtına yükleyerek zamlarla, yüksek vergilerle ve özelleştirmelerle hafifletmeye çalışıyor. Bunlara rağmen Türkiye’nin küresel sermaye gruplarına ve finans çevrelerine göbekten bağlı kırılgan ekonomisi, kur krizleriyle ve yüksek enflasyon oranlarıyla sarsılmaya devam ediyor. Faiz oranları, belirli sermaye çevrelerinin kârlarını ve büyümelerini koruma amacıyla çok düşük seviyelerde bırakılıyor ve bunun sonucu olarak Türkiye’nin sabit gelirle çalışan emekçi kesimleri düşen bir satın alma gücüyle karşılaşıyor.

Seçimlerden sonra özellikle büyükşehirlerde yaşanan ve sandık sonuçlarına da yansıyan bu krizi ve öfkeyi fark eden Erdoğan, “faiz lobisi” olarak adlandırdığı küresel finans çevrelerinin temsilcisi Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Özkan’ı ekonominin kaptan koltuğuna oturttu. Mehmet Şimşek’in gelmesi ve “rasyonel” politikalara dönülmesi yetmemiş olacak ki, İsveç’in NATO’ya girişine yeşil ışık yakarak dümeni iyice Batı’ya kırdı. Bu hamlelerle iktidar, “Batı” kaynaklı sıcak para bulma hevesinde ve “Güçlü Türkiye” iddialarını çürütürcesine Batı İttifakı’nın isteklerine kayıtsız şartsız teslim olmuş gözüküyor.

KAĞITTAN KAPLAN: “GÜÇLÜ TÜRKİYE”

“Güçlü Türkiye” kavramının özünde bir kağıttan kaplandan başka bir şey olmadığını bu süreç sonunda tekrardan görmüş olduk. İktidar, işçi ve emekçilerin haklarının törpülenmesini, artan sömürü ve Kürt halkına baskının üzerini “Güçlü Türkiye”, “uluslararası siyasette oyunu 8 boyutlu oynamak” gibi kavramlarla kapatıyor. Medyada Diriliş Ertuğrul, Kuruluş Osman, Söz gibi dizilerin yanında okullarda “vatana millete hayırlı” öğrenci yetiştirme politikasıyla, işçi ve emekçiler arasında çeşitli tarikatlar, ocaklar ve hatta Cuma hutbeleriyle örgütlenip toplumu yeniden dizayn ederek kendileri, yandaşları ve tekelci burjuvaziyi yerli ve milli bir sömürü düzeninde daha da çok kar ettirmeye çalışıyor. İşçi ve emekçileri “aynı gemideyiz, bu vatan bizim, senin de rızkın bu kadar, şükret, gerekirse çöpten yemek ye, İHA, SİHA, TOGG üretiyor bu ülke artık, diğer devletlere kafa tutuyor” gibi söylemlerle uyutup açlığı, yoksulluğu, baskı politikalarını teşhir edenlere “vatan haini” diyerek terörize etmekten geri kalmıyor.

Bir önceki paragrafta “kağıttan kaplan” yakıştırmasında bulunmuştuk. “Kaplan” gibi görünmenin yanında “kağıttan” oluşunu da açıklamak gerekir. Seçim süreçlerinde, ekonominin ciddi çöküşler yaşadığı dönemlerde yapılan bu “kaplanlıklar”ın sonu genelde bir U dönüşüyle bitiyor. Bunun sebebi de genelde uygulanan ekonomik yaptırımlar oluyor zira yukarıda da söylediğimiz gibi çizilmeye çalışan imajla uyuşmayan bir sıcak para bağımlılığı söz konusu. Güçlü Türkiye’nin Hazine ve Maliye Bakanının din kardeşlerinden zekat toplama turuna çıkması da aslında bize bu kağıttanlığı görme açısından bir pusula işlevi görüyor. Bunun da en büyük sebeplerinden biri“prime AKP” dönemi olarak addedilen, yaratılan suni refah sırasında 2002-2012 arası yapılan özelleştirmelerdir. Yandaşlarını, tekelci burjuvaziyi tam da bu özelleştirmelerle, ihalelerle, gelen sıcak parayla içeride besleyip uluslararası arenada “8 boyutlu” oynayarak desteğini almaya çalıştığı halka, bu politikalar işe yaramayıp sıcak para kesildiğinde vergilerle, zamlarla faturayı kesiyor.

Sözün özü, yapılan bu manevrayı tahmin etmek için ekonomi ve siyaset uzmanı olmaya gerek yok. Uluslararası siyasette yapılan herhangi bir küçük eniştelikten geri adım atılacağı tahmininde bulunursanız siz de “Bingo!” diyebilirsiniz.

Evrensel'i Takip Et