Patronların kârı için tükenen ömürler
İşçi yıllık izninde bir nebze olsun ruhunu, kafasının içini rahatlatmak için, kalbinde ve vücudunda biriken yorgunluğu atmak için çoğu zaman borç harç içinde bir tatil yapmaya çalışır.
Ekran görüntüsü Ford Otosan tanıtım videosundan alınmıştır.
Ford Otosan işçisi
Kocaeli
İş, emek, hayat kavgası çağımızın vebası gibi üzerimize yapışmış ateşten bir gömlek gibi yaşantımızı, ailemizi, dostlarımızı, sevdiğimiz ne varsa geride bırakarak sadece uğruna ömrümüzü tükettiğimiz bir kavram gibi geliyor. Bazen sanki hiç insan olmamışız, hiç yaşamayı hak etmiyoruz, kurulu bir makine takır takır işleyen, pili bitmeye hakkı olmayan bir saat gibi mücadele, kavga, sertlik, mutsuzluk içinde karanlık bir dünyaya doğmuş, tek varlığı üzerinden kazanç sağlanması olan kişi, iş emek hayat kavgası uğruna giden bir ömür, yani hepinizin bildiği adıyla sadece işçi.
Gecesi gündüzü belli olmayan, kendine ayıracak kısacık vaktini sadece ucuz kalitesiz bir uykuya harcamaya hakkı olan işçi.
Kafasında dönen bin bir türlü sorunla yıllık izin hakkının kısacık bir bölümünün kendisine bir lütuf gibi sunulmasını bekler. Çünkü sadece o zaman biraz olsun uzaklaşabilir, ailesini görüp belki çocukları ile oyun oynayabilir. İşçinin bayramı olmaz, hafta izni olmaz, vardiyalar arasına sıkışır. Hayatın karanlık yüzünün içinde hayatta kalma mücadelesi verir. İşçi fazladan çalışmaya muhtaçtır çünkü eline geçecek fazladan iki üç kuruş para ile belki bir tişörtü üç değil de iki defa düşünerek alabilir ya da her gün zam gelen faturalarını belki üç değil de 2 taksit ile borçlanarak ödeyebilir.
AKILDA BİR TON SORU
Gelin sizlere bir işçinin bir günlük serüvenini anlatayım. Yaşanmış tasdikli ve tamamen hayatın gerçek yüzünden. İşçi vardiyasına göre uyanır, biraz yorgun biraz stresli ve biraz da korkarak kahvaltısını yapmaya çalışır ve apar topar kalkıp iş servisine yetişir. Bu süreçte ailesi, şahsi işleri, kendi hayatı hep geride kalır. Önce iş önce aş. Sevgiye, ilgiye, mutluluğa yer yok zaman yok. İşçi fabrikasına varır, toz duman kir pas içinde çoğu zaman öksüre öksüre tütününü içer ve hattına çalışmaya gider. Kafasında yine düşünceler... “Acaba bugün amir kızacak mı? Bir baskıya daha maruz kalacak mıyım? Acaba bugün başıma bir şey gelir, canımdan olur muyum? Sağlığıma bir zarar gelir mi?” diye o günkü çalışmasına başlar.
Vardiyası bitene kadar düşünceleri bitmez çünkü sorunların ardı arkası kesilmez. Çocuğun ayakkabısı eskimiştir, ev sahibi kiraya yeniden zam yapmak ister, akşam yemeğinde eve neyi götürmeye yeteceğini düşünür. Bununla beraber iş yerindeki baskı bitmez, üretim tam gaz devam etmeli, asla aksama olmamalı. İşçi kendisine verilen 10 dakikalık çok uzun mola ile hem bir çay içip hem ihtiyaçlarını giderip hem de dinlenip, yoğun iş temposuna geri dönmesi gerekiyor, neyse ki işçinin yıllık izni var, sahi gerçekten öyle mi?
TATİL BİLE SIKINTILI
Mesela tam olarak ne zaman çıkacağı belli mi? Veyahut plan yapması, ailesine, arkadaşlarına, sevdiklerine bu durumu söylemesi mümkün mü? Ben size söyleyeyim, hayır değil. Çünkü her an fazladan çalışma, fazladan bir veya birkaç gün daha işe gelme ya da aynı güne daha uzun süren fazla mesailer koyulabilir ve bunlar her an her saniye değişebilir.
Çünkü işçi insan değildir, bir hayatı yoktur. Makine olmaya zorlanmış ve olmak zorunda bırakılmış, bir kenara itilmiş bir canlı robotlar gibi davranılıyordur.
İşçi zar zor çıkabildiği yıllık izninde bir nebze olsun ruhunu, kafasının içini rahatlatmak için, kalbinde ve vücudunda biriken yorgunluğu atmak için çoğu zaman borç harç içinde bir tatil yapmaya çalışır. Bu tatil onun ihtiyacı ve daha da ötesi hakkıdır ama onu bile rahat rahat yapamaz. Çünkü bilir sorunları döndüğü vakit peşini hiç bırakmayacaktır.
İşçi gidebildiği tatilde belki gezdiği bir tarihi yeri gördüğünde dahi onun ihtişamından ziyade inşaatında çalışan işçilerin koşulları ile kendini kıyaslar ve hatta geçen yüzlerce, binlerce senede bir nebze değişmiş şartları ile kendini avutmaya çalışır, “En azından bizde kırbaç yok” der.
İşçinin bir günü sadece çalıştığı, tatil günü ise sadece dinlendiği bir günle sınırlı değildir. Bu günler sürekli olarak yerini bir diğerine bırakan sorunlar, bunaltılar, korkular, endişeler silsilesidir...