‘99 depremine yardım gönderirken bir gün başıma geleceği aklımdan geçmemişti
6 Şubat depremine Hatay’da yakalanan, sonrasında kaymakamlıkça ailesiyle Darıca’ya yerleştirilen Erhan Palabıyık, ‘99 depremi olduğu zaman, bir gün başlarına geleceğini aklından bile geçirmemmiş.
Erhan Palabıyık|Fotoğraf: Hasret Gültekin Kozan/Evrensel
Hasret Gültekin KOZAN
Gebze
Erhan Palabıyık, 17 Ağustos 1999 depremini duyar duymaz bütün yardım kampanyalarına katılmış. Bir gün aynısını yaşayacağını aklından bile geçirmeyen Palabıyık, ‘99 depreminde kendi deyimiyle “elinden ne geliyorsa” yapmış. 6 Şubat depremine Hatay’da yakalanan Palabıyık, bir zamanlar yardım gönderdiği Darıca’da, depremin izlerini dayanışmayla aşmaya çalışıyor. Depreme kadar eşi ve kızıyla Antakya Serinyol’da yaşayan 65 yaşındaki Erhan Palabıyık, depremden bir hafta sonra Kocaeli’nin Darıca ilçesine yerleşti. “Deprem doğal bir afet olmaktan çıktı, toplumsal bir olay artık” diyen Palabıyık, yönetenlerin depremi bile kâra ve ranta dönüştürdüğünü düşünüyor.
6 Şubat'a kadar eşi ve kız çocuğuyla Antakya Serinyol’da yaşayan 65 yaşındaki Erhan Palabıyık, depremden bir hafta sonra Kocaeli'nin Darıca ilçesine yerleşti. Deprem artık doğal bir afet olmaktan çıktığını vurgulayan Palabıyık, "Yaşadıklarımız toplumsal bir olay artık. Yönetenler depremi bile kâra ve ranta dönüştürdü" dedi.
Deprem gününü anlatan Palabıyık, "6 Şubat günü kızım sabah okula gidecekti, onun hazırlıklarını yapmış, uyumuştuk. Depremin hemen öncesinde lavaboya kalkmıştım. Yatağa geçtim, daha üstümü örtmemiştim ki birden o büyük deprem oldu. Depremin geleceğini bekliyorduk zaten, Hataylı Prof. Dr. Şükrü Ersoy yıllardır, Hatay'ın büyük bir depreme gebe olduğunu, tarihsel süreçlerin bunu söylediğini defalarca anlatmıştı. Biz hazırlığımızı yapmıştık, deprem çantamız yanı başımızdaydı ama o esnada ne çanta, ne de başka bir şey alabildik yanımıza, kendimizi dışarı zor attık" dedi.
“BAĞIRA BAĞIRA ÖLDÜLER”
Yardımların geç geldiğini, çoğu insanın bu yüzden hayatını kaybettiğini ifade eden Palabıyık, "Apartmanımız oranın en eski apartmanlarındandı. Yeni apartmanlar teker teker yıkıldı ama bizim apartmanımız ağır hasar aldı. Eksi derecelerde ayazın altında durmadan lastik yaktık ısınabilmek için, is içinde kaldık. Amanos Dağları’nda kar vardı, yağmur durmuyordu. Sürekli artçılar oluyordu, korkuyor, eve girip eşyalarımızı alamıyorduk. Depremin sadece Hatay’da olduğunu düşündük. İletişim kuramıyorduk kimseyle. Dördüncü gün boyunca kimse yoktu, adeta terk edilmiştik. Aç, susuz kaldık. En son baktım olacağı yok, üçüncü gün ağır hasar alan evimize girdim ve kuru ekmek, yiyecek ne varsa aldım ve indim. Ya açlıktan, ya da soğuktan ölecektik. Etraftaki yıkılan evlerden çığlıkları duyuyorduk ama müdahale edemiyorduk, hiçbir alet yoktu elimizde. Çoğu insan bağıra bağıra öldü. Dördüncü gün yardım geldiğinde çoğu insan için artık çok geçti" diye konuştu.
Darıca'ya geliş süreçlerini anlatan Palabıyık, "Depremin üzerinden bir hafta geçmişti. Kaymakamlık aracılığıyla Darıca’ya yerleştirildik. Hiçbir şeyimiz yoktu. Ardahanlı bir aile bir yıllığına evini bedelsiz olarak bize verdi. Çok sayıda gönüllü kurum ve dernek ise gıda, giyim ve ev eşyası yardımında bulundu. Gebze ve Darıca’da büyük bir toplumsal dayanışma içerisinde oldular, sağolsunlar. Geldiğimiz günden beri ben gece uyumuyor nöbet tutuyorum, eşim ve kızım uyuyor. Gündüz de birkaç saat ben uyuyorum onlar ayakta. İstanbul yanı başımızda, orada olacak deprem bu bölgeyi etkileyecek. Onun tedirginliğini de yaşıyoruz. Kızım omzunda deprem çantasıyla yatıyor şimdi, hep depremin tedirginliğini yaşıyor" dedi.
“HATAY BİZİM İÇİN BİR SEVDAYDI”
Hatay'ın kendilerinde ayrı bir yeri olduğunu söyleyen Palabıyık, "Ben aslen Yozgatlıyım ama 27 yıl Hatay’da yaşadım. Hatay benim memleketimden öte oldu. Hatay’ı düşündükçe, o insanları düşündükçe gözlerimiz doluyor. Orası bizim için bir sevdaydı. Kadim, eşi ve benzeri olmayan bir kent. Biz orada barış, kardeşlik ve hoşgörü içerisinde yaşıyorduk. Her ırktan, hen inançtan, her düşünceden insanlar vardı. Depremin ardından birkaç defa gittim geldim Hatay’a. İnsanlar çok perişan, sağlık sorunları yaşıyorlar. Hala su yok. Evimiz yıkıldı ama belirsizlik içerisindeyiz. Evler yapılmaya başlandı deniliyor ama bize ev verilecek mi, verilecekse ne zaman teslim alacağız bilmiyoruz. Buradaki evimizde bir yıl boyunca bedelsiz olarak kalabileceğiz. O süre dolduğunda nasıl kiraya çıkacağız bilmiyorum, belki de bir çadır kurup orada yaşayacağız" diye konuştu.
"SORUMLULARIN YARGILANMASI LAZIM"
Depremin ardından büyük bir ihmalin yaşandığını belirten Palabıyık, "Hatay depreminde çok kişinin vebali var. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin alt yapı ve üst yapı sorunları çözülmeden Hatay’ı büyükşehir statüsüne getirdi. Dönemin Hatay Valisi, dönemin Belediye Başkanları, Meclis Üyeleri hepsinin bu felaketin bu derece büyük bir yıkıma sebep olmasında payı var. Rönesans Rezidans için o dönemin valisi ‘Cennetten bir daire de siz alın’ diye reklam yapıyor. Rönesans Rezidansın cennet mi yoksa cehennem mi olduğunu depremde hep birlikte gördük. Bu insanların mutlaka yargılanması lazım. Üç beş tane müteahhidi göstermelik yargılamayla bu iş çözülmez. Büyük bir ihmal var. İlk dört gün boyunca devletin müdahalesi olmuş olsaydı daha farklı olur, ölüm bu kadar olmazdı. Kentin tamamı yıkıldı. Herkes kendi imkânıyla bir şeyler yapmaya çalıştı. Örneğin gazeteci arkadaşım Akın Bodur enkazın altında kaldı, enkazdan kurtulabilmek için sol kolunun kesilmesini kendi istedi. Bunlar olmayabilirdi, insanlar daha çabuk ve hasarsız kurtarılabilirdi" dedi.
"HER YERDE HAZIRLIKLI OLMALIYIZ"
17 Ağustos 1999’da kamu kurumunda çalıştığını belirten Palabıyık, "Haberi alır almaz bütün yardım kampanyalarına katıldık. O dönem bizim başımıza geleceğini aklımızın ucundan bile geçirmedik ama dayanışmanın önemini bilerek deprem bölgesine elimizden ne geliyorsa yapmaya çalıştık. Deprem artık doğal bir afet olmaktan çıktı, toplumsal bir olay artık. Yönetenler depremi bile kâra ve ranta dönüştürdü. Ben bundan utanç duyuyorum. Burada yapılması gereken insani duygularla yaklaşarak zor durumda olan insanlara yardım edilmesi. Bu gibi doğal afetlere, toplumsal olaylara karşı her zaman hazırlıklı olmalıyız. Okulda, mahallede, fabrikada, tarlada eğitimler almalıyız. Sadece deprem sırasında masanın altına girmekle olmaz" dedi.