Dünyaların yok edicisi Oppenheimer
Oyunculuk, prodüksiyon, kurgu gibi pek çok açıdan incelenebilecek bir yapıt var elimizde. Fakat filmi anlayabilmek için Oppenheimer’ın kişiliğini anlamamız şart.
Fotoğraf: Unsplash
ODTÜ Makina Mühendisliği öğrencisi
Christopher Nolan’ın yönetmenliğindeki Oppenheimer, gişeye girdiği andan itibaren büyük bir ilgi topladı. Gerek uzmanların gerekse de film düşkünlerinin olumlu ve olumsuz eleştirilerine konu olan bu film ile alakalı birçok şey söylenebilir. Oyunculuk, prodüksiyon, kurgu gibi pek çok açıdan incelenebilecek bir yapıt var elimizde. Fakat filmi anlayabilmek için filmin ana odağını, yani Profesör J. Robert Oppenheimer’ın kişiliğini anlamamız şart.
KİM BU OPPENHEİMER?
Amerika doğumlu fizikçi Oppenheimer, kuantum fiziğinin ve görelilik teorisinin yeni ortaya atıldığı bir dönemde öğrenciliğini yaptı. Fizik açısından yeni bir çağın başlangıcında eğitimini sürdüren ve buna yönelik çalışmalarda bulunan Oppenheimer’ın hem özel hayatındaki çapkın karakteri hem de sıklıkla kendiyle tersleşen hayli çelişkili biri oluşu filmde de belirtiliyordu. Bu durum en çok atom bombasının yapılmaya başladığı süreçte, yani Manhattan Projesi’nde karşımıza çıkıyor. Her ne kadar, kariyerinin erken dönemlerinde mücadeleci bir bilim insanı olarak bilinmeye başlasa da atom bombasının üretim sürecine katılması ve projenin direktörlüğüne seçilecek bir “hırs” ile bu işi sürdürmüş olması, onun çelişkili karakterini de gözler önüne seriyor.
Oppenheimer’ın tek çelişkisi bu değildi elbette, benzer şekilde 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atılan atom bombası hakkında Nazi Almanya’sına karşı kullanılamadığı için pişman olduğunu belirtmesinden sonra, ilerleyen tarihlerde Savunma Bakanı’na nükleer silahlardan tiksindiğini ve bu silahların yasaklanması gerektiğine ilişkin düşüncelerini belirttiği bir mektubu bizzat kendi eliyle iletmişti. Nükleer silahlar hakkında duyduğu korkunun giderek artıyor olması ile soluğu başkanlık koltuğunda oturan Truman’da bulan Oppenheimer, eli boş dönmenin ötesinde kendi ellerinin kana bulanmış olduğunu söylemiş olması sebebiyle başkan tarafından asla görülmek istenmediği belirtilmişti. Peki hepsi bu mu?
STRAUSS İLE GERİLİM
Birleşik Devletler Atom Enerjisi Komisyonu yönetim kurulunda bulunan Lewis Strauss, Oppenheimer gibi Yahudi asıllı bir ABD vatandaşıydı. Filmde bu komisyonun bir üyesi olarak savaş sonrasında Oppenheimer’a yol gösteren bir karakter olarak resmedilmesinin dışında anlaşabildikleri çok bir sahne bulunmamakta. Aralarındaki zıtlık, filmde, şahsi bir “kin” meselesi olarak gösterilmeye çalışılmış. Oppenheimer’a karşı yöneltilen ithamların konu alındığı soruşturma ve duruşma süreçlerinde de aralarındaki anlaşmazlığın daha kişisel bir olay olduğu fikri öne çıkmışa benziyor. Fakat tarih kitapları açısından durum böyle değil, aksine aralarındaki anlaşmazlığın hidrojen bombasının üretimine dayalı olduğunu görüyoruz. Amerika’daki lobicilik faaliyetleri kapsamında iki zıt tarafta bulunuyorlar. Oppenheimer, nükleer silahların kullanımının başlaması durumunda yenilerinin üretileceğini ve bunun engellenmesi gerektiğini söylerken, Strauss onun karşısında bir nükleer silahı engellemenin (özellikle Sovyetlerin 1949’daki atom bombası testinden sonra) yöntemi olarak daha büyük ve etkili bir nükleer silah üretilmesi gerektiğini savunuyor. Filmdeyse aralarındaki politik çekişme, şahsi bir meseleye indirgenmeye çalışılmış. Hâlbuki, Hiroşima’dan sonra Oppenheimer nükleer silahların üretilmesinin “Birleşmiş Milletler” ile önlenmesinin gerektiği konusunda uyarılarda bulunuyor, nükleer silah üretilmesinin faydalı olmayacağı hakkındaki düşüncelerini basın aracılığı ile kamuoyuna sunuyordu. Bunun sonucunda, Oppenheimer’ın askerî ve siyasî gücünden rahatsız olan bürokratik kadrolar, sorunu, Oppenheimer’ın güvenlik onayını elinden alarak çözme yoluna gittiler. Böylece Oppenheimer, Amerikan politik yaşamından ebediyen tasfiye edilmiş oldu.
NETİCEDE…
Filmin kendisinin, en nihayetinde, Oppenheimer’ın kişiliğini anlatmak, atom bombasının üretilmesi esnasında yaşadıklarını anlatan ve Strauss ile yaşadığı gerilimi işleyen bir şekilde kurgulandığı söyleyebiliriz. Filmin Oppenheimer’ın atom bombası konusundaki politik etkinliğine daha fazla odaklanması, elbette ki Manhattan Projesi’ni daha kapsamlı ele alabilmemize ve Oppenheimer’ın siyasî düşünceleri hakkında daha fazla bilgi edinmemize şans tanırdı. Fakat, bu haliyle de filmin gayet iyi bir oyunculuk, etkili ve renkli bir prodüksiyon ile yapıldığını görebilir ve başarılı olduğunu söyleyebiliriz.