20 Ağustos 2023 03:29

Soydaşlık sömürüden azade değil!

Yazar, Türkiye’de iktidarların göç ve göçmen politikalarındaki değişikliğe giden süreçleri ele alırken, cumhuriyetin tekçi bir anlayış üzerinden kurulmasının doğurduğu sonuçlara da işaret ediyor.

Fotoğraf: Wikimedia Commons

Paylaş

Şerif KARATAŞ

Göç ve göçmen ifadelerini son günlerde çok fazla duymaya başladık. Ağırlıklı olarak haberlerde ya da günümüz dijital sosyal medya platformlarında önümüze düşen görüntüler ve fotoğraflarda da görüyoruz. Medyada yaygın ağırlıklı olarak “düzensiz göçmen” ifadesi kullanılıyor. Öncesi bir yana, son yıllarda göç ve göçmenlerle ilgili haberleri de çokça okuyoruz. Yaşadığımız kente göre de göçmenlerle karşılaşma olasılığı oldukça fazla. Hele ki denize kıyısı olan büyükşehirlerde bu olasılık daha da artıyor.  Göçe neden olan sistem sorgulanmadan göçmenliği ve göç etmek zorunda bırakılanları da anlamak zor.

Akademisyen Ayşe Parla’nın, Stanford Üniversitesi Yayınevi tarafından yayımlanan Precarious Hope: Migration and the Limits of Belonging in Turkey (Kırılgan Umut: Türkiye’de Göç ve Aidiyetin Sınırları) kitabı da Türkiye’de göç ve göçmenlerin durumuna dikkat çekiyor. İletişim Yayınları etiketiyle çıkan kitabı Yunus Çetin Türkçeye çevirdi. Yazarın ifadesiyle bu çalışma göçü ve göçmenliği “İstanbul’da 2007-2013 yılları arasında kırk sekiz aylık bir sürede, daha sonra 2013’te ek bir on iki aylık sürede yürütüldü. Bulgaristan’dan Türkiye’ye kayıt dışı emek piyasasında çalışmak üzere gelmiş 1990 sonrası göçen Bulgaristan göçmenlerinin vatandaşlığa geçme çabalarına” dair edindiği izlenimler ve yaptığı görüşmeler üzerinden ele alıyor. Saha çalışması olmasının çalışmayı daha da önemli kıldığını belirtmekte fayda var. Zira kitaba taşınan çalışma, Amerikan Antropoloji Derneği bünyesindeki Siyaset ve Hukuk Antropolojisi Derneğinin Mansiyon Ödülü’nü kazandığını da hatırlatalım. 

TEKÇİ ANLAYIŞ, IRKA DAYALI GÖÇ YÖNETİMİ VE SONUÇLARI…

Yazar, kitabında Türkiye’de iktidarların göç ve göçmen politikalarındaki değişikliğe giden süreçleri ele alırken, cumhuriyetin tekçi bir anlayış üzerinden kurulmasının doğurduğu sonuçlara da işaret ediyor. Bunun hem Anayasa’ya hem de toplumsal hayata yansımasına dair vurgularda bulunan yazar, Türkiye’de iktidarların göç yönetiminin ırka dayalı bir anlayışa dayandığının haklı eleştirisini yapıyor. “Homojen bir Sünni-Türk yurttaşlar bütünü oluşturma hayali yalnızca soykırım ve tehcirle değil, makbul addedilen başka nüfusların özellikle ülkeye getirilmesiyle de gerçekleşti” diyen yazar, 1923 ila 1950 yılları arasında Balkanlardan gelen Müslüman-Türk göçmenlere dikkat çekiyor. “1984-89’da Bulgaristan’daki Türk azınlıkların maruz kaldığı baskılar nedeniyle göçler yaşandı. 1989’a kadar Bulgaristan’dan gelen göçmenler “soydaşlık” nedeniyle avantajlı bir durumla karşılaştılar. “Anayurt” olarak görülen Türkiye’ye yapılan göçün anlamı 1990’lardan itibaren onlar için de değişti! Sovyetler Birliğinin resmi olarak dağılmasıyla birlikte ekonomik nedenlerden Türkiye yaşanan göçe odaklanıyor yazar. Bu sürecin Bulgaristan’dan gelen daha önceki göç dönemleri gibi kolay olmadığına vurgu yapan yazar, “soydaşlığın” bu kez pek işe yaramadığını anlatıyor. Tüm göçmenler gibi Bulgaristan’dan gelen göçmenlerin de güvencesiz çalışma koşulları ve kayıt dışı ekonominin yarattığı sömürüye maruz kalmaktan kurtulamadığına dikkat çekiyor.  Göçmenlerin deniz sularında ve kara sınırlarında karşılaştığı dram ve ölüm haberlerini okuduğumuz şu günlerde yazar, Bulgaristan-Türkiye sınırı geçiş hikayeleriyle yaşanan dramı bir kez daha okura hatırlatıyor! Bulgaristanlı göçmen kadınların maruz kaldıklarına odaklanan yazar, “soydaş” olmayan farklı ülkelerden gelen göçmen kadınların uğradıkları cinsiyetçi yaklaşıma dair de önemli kesitler ve bilgiler sunuyor okura.

UMUT: BİREYSELİN DEĞİL TOPLUMSAL YAŞAMIN ÜRÜNÜ

Diğer göçmenlerin aksine hukuk siteminin kendilerine avantaj sağladığı düşünülen “Türklük” ya da “soydaşlık” hakkı ise onlar için hep bir umut olarak kalmaya devam ediyor. Hukuk sisteminde “avantajlı” olarak görülen bu umut durumunun günlük yaşamdaki karşılığı hiç de kolay olmuyor. Günlük hayatta her defasında kendilerinin “Türk”, “soydaş” olduklarını kanıtlamaları gerekiyor. Türk ve Müslüman olmaları onlara diğer göçmenlerin aksine kısmi avantaj sağlasa da sınıfsal boyutuna vurgu yaparak, sömürü çarkını işaret ediyor. “Soydaşlık” kendilerine bir avantaj olarak gözükse de Bulgaristan’dan 1990’lardan itibaren göç edenler soydaşlıktan ziyade vatandaşlık taleplerinin yerine getirilmesini istiyorlar. 

Yazar, saha çalışmaları sonucunda ortaya çıkan umudu da şu şekilde anlatıyor: “Görüştüğüm kadınlarla birlikte bir iznin süresini uzatmak üzere başvuruda bulunmak veya vatandaşlık başvurusunun son evrakını teslim etmek üzere kuyruklarda beklerken, dolaylı ve dolaysız yollarla kendini belli etti umut. Umut aynı zamanda bir bekleme pratiği olarak da -kuyrukta ve hayatta yılmadan ilerleme pratiği olarak- kendini ortaya koydu. Kimilerine göre, vize süresini aylarca, bazen de yıllarca aştıkları için ödemek zorunda kaldıkları cezaları silecek bir affın umuduydu bu. Başkalarına göre, vatandaşlığın yolunu açan yenilebilir bir oturum izni alma umuduydu. Sürekli olmayan oturum izinleriyle, Türkiye’de yaşayanlara göreyse vatandaşlığa başvurmayı mümkün kılacak bir pencerenin açılacağı umuduydu. Fakat nesnesi ne olursa olsun, vatandaşlığa geçmeye yönelik her bir çaba nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, umut bireysel bir meseleden ibaret değildi. Daha ziyade devlet dairelerindeki kuyruklarda saatlerce beklemek, göçmen derneklerini ziyaret etmek, diğer kayıt dışı göçmenlerle sohbet etmek suretiyle ortaklaşa icra edilip, yerinden edilen ve hukukun sistematik olarak ateşlediği ‘toplumsal yaşamın yeni bir ürünüydü’.”

Ayşe Parla’nın Kırılgan Umut çalışmasının göç ve aidiyetin sınırlarını merak eden ve göçmenlerle empati kurmak isteyenler için önemli bir çalışma olduğunu belirterek bitirelim...

ÖNCEKİ HABER

Yaşamını işçi sınıfı davasına adamış bir komünist: Ernst Thaelmann

SONRAKİ HABER

Şiddet gören kadın balkondan 'beni kurtarın' diye yardım istedi, eşi gözaltına alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa