24 Ağustos 2023 05:49

Korkuluk!

"Ahmet pres makinesinin başında nefessiz çalışıyordu. Formen ikide bir işçilere sebepsiz bağırıp çağırdığında kıyı-bucak kaçacak yer arardı."

Korkuluk!

Kaynak:Daniel Wiadro/ Unplash

Gebze’den bir işçi

Gebze’de yerli-yabancı sermayeli, irili ufaklı yüzlerce fabrika vardı.

Ahmet metal iş kolundaki bir fabrikanın pres bölümünde çalışıyordu. 24 yaşına yeni girmişti. Sabah güneş doğmadan evden çıkıp, servise binip, fabrikanın yolunu tutuyordu. Kart basmakta bir dakika gecikse hem ücreti kesiliyor hem de formenden esaslı bir fırça yiyordu. En büyük korkusu işsiz kalmaktı. İşe amcasının tanıdığı memleketlisi olan formen sayesinde girebilmişti. Formen ikide bir bu durumu Ahmet’e hatırlatan konuşmalar yapar, bu yüzden korkuyu boynunda asılı bir kolye gibi taşırdı.

Fabrika kapısına yaklaştığında her sabah karşılaştığı esmer güzeli genç işçi kızı gördü. İçi kıpır kıpır edip de kalp atışının dışarıdan duyulacak korkusuna kapıldı. Kart basarken kenara çekilip, yol verince kız gülümsedi. Heyecandan kısa devre yapmış makina gibi yandığını hissetti. İlk fırsatta bu kızın hangi bölümde çalıştığını öğrenmeliyim diye düşündü.

Ahmet pres makinesinin başında nefessiz çalışıyordu. Formen ikide bir işçilere sebepsiz bağırıp çağırdığında kıyı-bucak kaçacak yer arardı.

Öğlen yemeğini on beş dakikada yiyip, kendi bölümüne gelirken paketleme bölümünün önünde sabahki genç kızı gördü. Gözünü ondan ayıramadı, mahcup bir ifadeyle gülümseyerek ona bakarken işbaşı zili çaldı. Koşarak kendi bölümüne girdiğinde demir tozundan ortalık toz duman olmuş, ağır bir koku etrafı sarmıştı. Havalandırma yeterli değildi, maske takarak çalışıyorlardı. Preslerin gürültüsüne taktıkları kulaklık bile fayda etmiyordu. Bu arada formen yanına yaklaştı “Ahmet hemen odama gel” dedi. Hızlı adımlarla yürüyerek formenin odasına girdiler.

Ahmet’in korkudan kalbi sıkışıyor, nefes almakta zorlanıyordu. Formen koltuğunun arkasına yaslanarak,

- Oğlum iki senedir bu fabrikada çalışıp ekmek paranı kazanıyorsun, bir şikayetin var mı?

- Yok amirim, Allah razı olsun, sayende bir işim var.

- Biliyorsun hemşehriyiz, amcanı da tanırım. Ben hep arkandayım ancak senden bir şey istiyorum. Son günlerde bilmem farkında mısın üretimdeki kadınların bir kısmı sendikaya üye olmuş. “Ücretlerimizi artırın, molaları uzatın, tuvalet için izin almak zorunda kalmayalım, havalandırma yapın” diyorlarmış ama hepsi bahane, insan ekmek yediği kaba şimdi ağzımı bozduracaklar, oğlum terörist bunlar terörist! Senin de beynini yıkamak için yanına gelirler onlara “Haklısınız” deyip sonra da isimlerini bana bildireceksin. Elebaşların bazılarını biz tespit ettik. Yarın sabah kendilerini kapının önünde bulacaklar. Anlaştık tamam mı? İsimleri bekliyorum.

Ahmet duyduklarından panikleyip “Tamam amirim” derken sesinin titremesini bastırmaya çalışarak odadan çıktı. Arkadaşları aslında patrondan isteklerinde haksız değillerdi. Kendisi de ağır kaldırmaktan, yuttuğu toza, gürültüye dayanamayıp hastaneye gitmişti. Doktor bir haftalık rapor verip, yatması gerektiğini söylemişti. Fabrikaya raporu getirdiğinde formen “Aklına esen rapor alıyor, iki gün yatıp üçüncü gün işinin başında ol” demişti.

Ahmet, sabah evden çıkıp fabrika önüne geldiğinde polis minibüslerini görünce şaşırdı. Kapıda 4’ü erkek, 15’i kadın işçiler “Hakkımızı istemek suç mu? Sendika işçinin hakkıdır, haklarımızı almadan bu kapının önünden ayrılmayacağız” diye içeri girmek için polis ve fabrikanın güvenlik görevlileriyle tartışıyorlardı. Ahmet başı önünde duyduklarını unutmaya çalıştı. Pres makinesini çalıştırıp işe koyuldu. Az sonra formen odasına çağırdı:

- Oğlum fabrika kapısından içeri girmek isteyenler sendikaya öncülük yapanlar, işten çıkardık. Ancak hâlâ fabrikada onlarla birlikte olanlar var, iki gün içinde senden isimlerini bekliyorum. Köklerini kurutacağız bu bozguncuların. Hadi işinin başına. Dediklerimi unutma, senden haber bekliyorum.

Ahmet odadan çıktığında kendini kapana sıkışmış gibi hissetti. Bugüne kadar fabrikada kimseyle samimi olmamıştı. Sadece verilen işi yapmış, amirlerinin sözünü dinlemişti. Yine de bela gelip kendisini bulmuştu. İşçi arkadaşlarını ispiyon ederek günah işleyecekti. “Ben bir korkağım, dışardakiler cesur, hakları için direniyorlar. Ben bir korkağım” diye geçirdi içinden. İşçiler öğle yemeğinde fabrikanın demir parmaklı kapısının çim halı ile kapatıldığını gördüler. Yemek masasındaki işçiler kendi aralarında hararetli bir biçimde “Dışarda bekleyen arkadaşlarımızı görmeyelim diye yapıyorlar, korkunun ecele faydası olmayacak” diye konuşuyorlardı. Konuşanların içinde Ahmet’in gönlünü titreten Gönül de vardı. Şaşırmıştı. Gönül “Ben dört yıldır çalışıyorum. Ücretim her sene iki kilo kıyma kadar artıyor. Çalışma saatleri çok uzun, fazla mesai yaptığımız halde yine de geçinemiyoruz, havalandırma olmadığı için arkadaşlarımız ciğerlerinden hasta oluyor, bel fıtığı olmayan yok fabrikada. Biz kadın işçilere daha çok baskı yapılıyor. Ancak birlik olup, sendikalı olursak bu durumlar düzelirmiş. Hakkımızı almak için bir olmamız gerek” diyordu. Ahmet içinden inşallah amirler Gönül’ün dediklerini duymaz. Bir fırsatını bulup, onu uyarıp sendikadan uzak durmasını söyleyeyim diye içinden geçirdi.

İki günlük süre dolmuştu. Ahmet başını öne eğip, formenin odasına girdi. Bir gün önce yemekhanede yemek yerken sendika ile ilgili konuşan üç işçinin ismini formene verdi. Gönül’ün adını vermedi. Formen yazdı, aferin deyip, ben de iki işçinin adı daha var ikisi de kadın. Gönül ile Dilara! Yarın sabah hepsinin biletini kesiyoruz.

Ahmet ter içinde kaldı. Formenin odasından çıkarken başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. Vardiyasını zor bitirdi.

Kartına basıp servislere doğru yürürken, direnişteki arkadaşlarının gür sesleri yankılanıyordu. “İnsafa gelin demiyoruz, sınıfınızı bilin safları sıklaştırın!”

Bu olay Gebze’de bir sendikalaşma mücadelesinde yaşanmış gerçek bir olaydır. İşçilerin iş güvenliği nedeniyle sadece isimlerini değiştirdim.

Evrensel'i Takip Et