26 Ağustos 2023 03:50

Parasızlıktan büyük günah mı var?

Alper Kaya bu hafta vizyona giren "Otoban Katilleri" filmine dair yazdı.

Görsel: Film afişi 

Paylaş

Alper KAYA

Otoban katilleri olayını anımsayan var mı?

20- 23 Ekim 2006 tarihlerinde, kiraladıkları arabayla otobanda 52 saatte 6 farklı şehirde 7 kişiyi öldüren Yiğit Bekçe ve Mehmet Karahasan ikilisi; bayram tatilinde yaşanan bu vahşet nedeniyle bir süre medyanın odağından düşmemişti. İkiliden Yiğit Bekçe’nin 18 ayrı suçtan sabıkası olması, ortaokul mezunu ve 14 yaşındayken ablasına sarkıntılık yaptığı gerekçesiyle bir kişiyi öldüren Mehmet Karahasan’ın da tıpkı Bekçe gibi uyuşturucu kullanıcısı olması gibi detaylar bir süre gündemde kalmış, suçların işlendiği bütün şehirlerde tek tek yargılanan ikiliden Yiğit Bekçe beş kez ağırlaştırılmış müebbet, müebbet, 40 yıl 6 ay hapis; Mehmet Karahasan ise 5 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 55 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmış ve olay tamamen unutulup gitmişti.

Ta ki 2015 yılına dek. Gökhan Eraslan’ın yazıp yönettiği, Sadri Alışık Tiyatrosu sahnesinde sahnelenen “Market” oyunu; otoban katilleri vakasından hareketle yazılmıştı. Burç Kümbetlioğlu, Teoman Mermutlu, Kamer Karabektaş, Cem Hamzaoğulları ve Tolga Çolak’ın oynadığı oyun Yeni Tiyatro Dergisi tarafından “Yılın En Başarılı Ekibi”, “Aydın Arıt Yılın Yazarı” ve “Yardımcı Rolde En Başarılı Kadın Oyuncu” ödüllerine layık görülmüştü.

“Market” oyunundan sonra otoban katillerini neredeyse tamamen unutmuştuk.

Ancak bazıları hâlâ hatırlıyormuş.

İNTİKAMSIZ GERİLİM

Yerli gerilim sinemamızın genel perspektifine bakacak olursak ilk örneklerinden günümüze dek karşımıza çıkan hikayelerin büyük bölümü intikam öyküsü. Öyle ki bir bölümünün daha önce çekilmiş yerli türdeşleriyle ciddi anlamda ‘pişti’ olduğunu söylemek mümkün. Fakat söz konusu ülkemiz toprakları ve bu toprakların hikayeleri olduğunda büyük bölümünün fazla ‘Avrupai’ kaçtığı da aşikar. Bize, bizim öykülerimizi anlatan birileri gerekiyor. Bu çerçevede bakıldığında Gemide, Barda veya Kaygı gibi filmlerin anlatı ekseninde mütevazı başarılar elde ettiklerini kabul etmek gerek.

‘İntikamsız’ ve bu toprakların öykülerini anlatan gerilim filmlerinden bahis açıldığında artık söyleyecek yeni bir sözümüz var: Otoban Katilleri.

Tolga Kadıoğlu’nun yazıp yönettiği; otoban katillerini Korkut Çözer ve Muhammet Mustafa Karademir’in canlandırdığı, onlara ise Barış Hacıhan, Serdar Çakmak, İlker Kılıç, Tuncay Köncü, Cemalettin Çekmece gibi isimlerden oluşan geniş bir kadronun eşlik ettiği, görüntü yönetmenliğinde Mustafa Kemal Dolaşır’ın, sanat yönetiminde Şahin Kızıltepe’nin ve müziklerinde de Derviş Çakmakkaya’nın imzası olan “Otoban Katilleri” vizyona girdi.

SUÇUN YOLCULUĞU

Film, iki katil ile birlikte bizi suç kavramını düşündüğümüz bir yolculuğa davet ediyor. Olayların 2006’da yaşandığı sıra ile ilerlediği anlatı, belli bir aşamadan sonra lineer çizgiden saparak flashback’ler ile iki katilin geçmişlerine uzanarak uzun zamandır suç ile bir arada ilerleyen hayatlarını bizlere sunarken suç batağının içinde attıkları kulaçları izletiyor.

Otoban Katilleri filmi, belirli konularda oldukça başarılı. Her şeyden önce, bize faillerle empati kurma şansı tanımıyor. Suçu, suçluyu ve kurbanı çok net çizgilerle ayırıyor. Ancak bunu yaparken aslında sadece failler / katiller ile değil; kurbanlar ile de empati kurmamamızı sağlıyor. Çünkü olaylar yıldırım hızıyla cereyan ediyor. Bu da doğrusu çok şaşırtıcı değil zira 52 saat gibi çok kısa bir sürede işlenmiş yedi cinayeti ele almak kolay değil. Takdir edilecek bir yön daha bu konuda karşımıza çıkıyor ve Tolga Kadıoğlu bizlere bir şiddet pornosu izletmekten bilinçli olarak kaçınıyor. Çünkü anlatmak istediği bir hikaye var: Suçun yolculuğu.

Flashbackler dikkatli takip edildiğinde satır aralarına gizlenmiş detaylar ile aslında kırmızı ceketli ve gri ceketli iki katilin belirli toplumsal kodlar ve özellikle çıkarılmış aflar ile birlikte bu yolculukta yalnız olmadıklarını görebiliyoruz. Kurtulmak için çırpınıyorlar mı veya çırpınışları ne kadar samimi, orası ayrı bir tartışmanın konusu ama film, anlatmak istediği kolektif suç inşasını çok başarılı biçimde yansıtıyor.

Gerilim filmlerinde özellikle belli bir dönemi ele alan yapımların düştüğü tuzaklara da düşmeyen Otoban Katilleri, sanat yönetiminde Şahin Kızıltepe’nin muazzam özeniyle türdeşlerinin kıskanacağı bir yapım konumuna yükseliyor. Aynı şekilde kadronun, bütün yan roller dahi, oyunculuk anlamında neredeyse hiç teklememesi de takdire şayan…

AKSAKLIKLAR YOK MU?

Bunca başarısına rağmen aksayan yönleri de var tabii ki. Hikayeye fazlasıyla özenen Kadıoğlu’nun, alt metinler ve diyalogları neredeyse bölünmez bir bütün şeklinde inşa etmesinden dolayı film tempo sorunu yaşıyor. Zira ilk yarısı, olayların yaşandığı dönemde düz bir hat üzerinde ilerlerken ikinci yarıdan itibaren bir anda flashbackler başlıyor ve başarıyla ilerleyen düz çizgide boşluklar oluşuyor. Flashback dağılımının kurgu ekseninde çok isabetli yapılamamasından olsa gerek filmin temposu belli bir aşamadan sonra ciddi manada aksıyor. Oysa Bekçe’nin hayatında biraz daha geriye gidilse, sokak ortasında hasmını sırf keyif almak için kurşunlayan bir psikopat tablosu daha net çizilebilirdi ancak yapımın amacı suçun başlangıcına inmek olduğu için daha da geriye gitmiyor.

Filmin bir diğer aksaklığı ise pazarlama sürecinde olayların yaşandığı dönemde medyanın da düştüğü bir tuzağa düşmeleri ve bu ikiliyi ‘seri katil’ olarak lanse etmeleri. Oysa Bekçe ve Karahasan ikilisi seri katil tanımından ziyade ‘spree killer’ tanımına uyuyorlar.

Son bir konu da etik bağlamında olsun.

Film, vizyona girmeden önce internet üzerinde ciddi bir tartışmanın odağına yerleştirildi. Başta Demet Akalın gibi isimler, filmin kurbanların yakınlarından izin alınmadan çekildiği için vizyona sokulmaması ve acıları deşmekten başka bir şeye hizmet etmediğini iddia ederek bir kampanya yürüttü. Benzeri bir konu, Serdar Akar’ın “Barda” filminde de belirli ölçüde yaşanmıştı.

TV dizilerinde sık sık inanç sömürüsü ve vicdan istismarı yapılmasından mütevellit, bu tarz yapımlara da istilacı formdaki istismar etiketi yapıştırmak işin en kolayı. Oysa izlediğiniz zaman “Barda” filminde Akar’ın düştüğü tuzaklara hiç düşmeden bize katillerle empati yapmaktan ziyade suçun kökenini sorgulatmayı amaçladığını görüyoruz.

Ve hepimiz biliyoruz ki yüzleşilmemiş acılar tekrarlanmaya mahkumdur.

ÖNCEKİ HABER

Genç işçi makinadan fırlayan parça ile ağır yaralandı

SONRAKİ HABER

HDP’nin olağanüstü kongresi pazar günü | Eş Başkan adayları Özcan ve Kırkazak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa