27 Ağustos 2023 03:53

Bir İstanbul masalı: Mahalle Arkadaşları

Sinema Yazarı Haydar Ali Albayrak, Metin Erksan'ın "Mahalle Arkadaşları" isimi filmine dair yazdı.

Film afişi

Paylaş

Haydar Ali ALBAYRAK

Sinemamızın önemli yönetmenlerinden Metin Erksan'ın 1961'de çevirdiği Mahalle Arkadaşları sade konusu ve mesajı, daha ötesinde dönemin filmlerinde karşımıza çıkan klişelere yatkın bir biçimde sona ermesiyle değerini tam olarak bulamamış bir filmdir. 1960'ların İstanbul’una bir çeşit giriş niteliği de taşıyan Mahalle Arkadaşları yönetmenin adını duyurduğu Gecelerin Ötesi'ne benzer bir atmosferde, benzer bir oyuncu kadrosuyla kurulur ve bu benzerlik gölgede kalmasına yol açan unsurlardan sayılabilir. Gecelerin Ötesi kentteki sosyal hareketliliği ciddi bir düzlemde ele alırken Mahalle Arkadaşları günün artık geçmişe döndüğünün iç karartıcı bilinci ve duygusuyla açılıp öyle akar. Film mutlu sonla bitse dahi anlatısını Gecelerin Ötesi'ne yakın bir noktadan alıp yine benzer bir yere bırakmıştır: yozlaşma ve yitime. Bu yönüyle yüzü gelecekten ziyade geçmişe dönüktür ve Gecelerin Ötesi'nden tam da bu bağlamda ayrılır. Gecelerin Ötesi siyaseten hayli konuşkan bir filmdir, gelecekte neler olabileceğini tartışır; Mahalle Arkadaşları ise açılırken yalnızca yakınır ve büyük ölçüde düzene entegre olup son bulur. 1960'larda gelecek Ah Güzel İstanbul (Atıf Yılmaz) gibi filmlerin de habercisidir bir bakıma.

TAŞI TOPRAĞI ALTIN İSTANBUL! 

Filmin özellikle ilk yarısı mahalle arkadaşlığı gibi kavramları ve İstanbul'un semt kültürünü betimlemesi dahası gece hayatından kesitler sunması bakımından ayrılmaktadır. Giovanni Scognamillo Mahalle Arkadaşları'nın, John Steinbeck'in Sardalya Sokağı adlı eserinden esinlendiğini, dostluğun oradaki çizgiyi esas aldığını belirtir. Öyleyse şu itiraz getirilebilir: Film dünyanın hemen her yerinde yaşanacak türden ilişkileri işlemekte, İstanbul özelinde söz söylememektedir. Bu, tamamen göz ardı etmemekle beraber acımasız ve eksik bir yorum olacaktır çünkü Mahalle Arkadaşları'nın açılışı İstanbul'a özgü kılınmış, film görsel malzemesiyle bir belgesel havasına bürünmüştür.

Haliç'te çatana kaptanlığı yapan Selim (Efgan Efekan) mesai bitimi yardımcısı Niyazi (Semih Serezli) ile birlikte mahalleye geldiğinde soluğu arkadaşlarının yanında alır. Bekir (Kadir Savun), Suphi (Suphi Kaner) ve Rıza (Erol Taş) sur duvarına uzanmış içki içmekte, vakit öldürmektedirler. Burada şehre girişin, aylak yaşam alışkanlığı ve tarihsel birikimin kesişimi anlamında değerlendirebileceğimiz surun üzerinde gerçekleşmesi semboliktir. Sur bir yandan dönüşen, hızla göç alıp proleterleşen kent yaşamına aylak cepheden romantik bir direncin simgesi olurken bir yandan şehir tarihinin görsel özetini sunmaktadır. İstanbul'un filmdeki mekânlara etkisi şüphesiz sur sahnesiyle sınırlı kalmaz ve Haliç'in de gerek kuşbakışı gerek denizin hemen üzerinden, Unkapanı Köprüsü’nden veya tekneden gerçekleşen çekimlerle altı çizilir. 

Havzaya Eyüp sırtlarından bakış dönemin popüler bir geniş açı tercihidir. Bunun sebebiyse Anadolu'ya "İstanbul cazibesi"ni en kısa yoldan tanıtacak panoramik bir fırsat yaratmasıdır. Bugün bu tanıtım kareleri televizyon yapımlarında daha ziyade Boğaziçi Köprüsü’ne veya Galata çevresine kaysa dahi 60'larda İstanbul dendi mi akla ilk gelen yerlerden biri Haliç'tir ve Haliç aynı zamanda eski İstanbul’un da alameti sayılır. Fatih yani esas adıyla "İstanbul", Haliç tarafından zapt edilmiştir.

Haliç, iki yakasına yerleşmiş tersaneleri, atölye ve fabrikalarıyla her ölçekte üretimin, emeğin sahasıdır, canlıdır. Filmde Selim'in kaptan olması da o canlılığı vurgular. Selim hareketini hiç kesmeyen bir şehrin ulaşımında, âdeta dinamo işlevi gören bir meslekte çıkar karşımıza ve çalışmanın önemini vurguladığı sahneler Anadolu'dan kente yönelmiş göç hareketini anlamlandırır. İstanbul çalışanın ekmeğini yediği bir şehirdir. Doğrusu bu vurgu Gecelerin Ötesi filmindeki mesajın tam aksini savunurken Mahalle Arkadaşları'nın çıkmazını da ortaya koyar. Selim arkadaşlarına keyiflerinden feragat etmelerini öğütlerken kendisi alın teriyle bir yaşam sürmesine karşın sevdiği kadının zengin babası tarafından reddedilmektedir. Daha önemlisi samimiyetin mevzisi biçiminde sergilenen mahalle, dar bir alanın ifadesidir ve sanayileşmenin, iş yaşamının kuşatıcı kültürünün dışında kalmaktadır. Filmdeki bu açmaz büyük ölçüde dönemin İstanbul çehresine de mal edilebilir.

Selim iki ateş arasında kalmıştır: İlerlemeyi baltalayan istifçi, karaborsacı anlayış ve kentin büyümesine kendince direnen hırstan yoksun fakat samimi sosyal çevre. Erksan filmindeki bu çatışmayı bir çeşit “deus ex machina” ile çözmeyi yeğler ve Selim'e hiç tanımadığı uzak akrabasından ahşap bir konak miras kalır. Bu mucizevi çözüm evliliğe engel pürüzleri temizlemese dahi kültürel direnişten yana mevzi kazanılmış, Selim böylece köklerine sığınmıştır. Ahşap konak rastgele seçilmemiştir ve kentteki serkeşliğe bir arka plan kazandırır. Zaten kafadarların konağa adım atar atmaz heyecana kapılmaları eski İstanbul'un buruk ve coşkulu ikiliğini de yansıtır. Kafadarların ahşap eve taşınmaları mahalledeki başıboşluğu ıslah eder. Sur tepesinde tanıdığımız, meyhanede kavga ederken izlediğimiz, tabiri caizse içki şişesinden başka kaybedecek şeyi olmayan kahramanlarımız bir çatı altına girmiş, yerleşik düzene geçmiştir.

PROLETERLEŞEN ŞEHİRDE GÜNÜBİRLİK GEÇİM

Mahalle Arkadaşları filminde karşımıza çıkan figürler bize Üç Arkadaş filmini hatırlatır. Memduh Ün'ün 58 yapımı filmi de üç dar gelirli kentliyi buluşturur, dostluklarını ele alır. Mahalle Arkadaşları'na kıyasla daha duygusal ilerleyen filmde üç arkadaş fotoğrafçılık, niyetçilik ve ayakkabı boyacılığı gibi işlerle uğraşmaktadır. Bu işlerin benzerine yine Ah Güzel İstanbul filminde, Haşmet İbriktaroğlu'nda tanık oluruz. Ailesi yedi göbek İstanbullu olan Haşmet İbriktaroğlu meydanlarda vesikalık fotoğraf çekmektedir. İstanbul, mahalle arkadaşlarına başlarını sokacak bir çatı bulurken 50'lerin sonu ve 60'lar “kent avaresi” tiplemesinin yaygınlık kazandığı bir dönemdir. Aydın Arakon'un yazıp yönettiği Yumurcak Faka Basmaz (1962) filminde kendilerine “Züttürükler” adını takmış bir grup arkadaş dikkat çeker. Çok beğenildiği için seri filmlerin önünü açan, ses getirmiş tekil örnekler de vardır. Feridun Karakaya'nın Cilalı İbo'su, Sadri Alışık'ın Turist Ömer'i, Suphi Kaner'in Cafer'i akla ilk gelenlerdendir. Yanı sıra dönemin  güldürülerinde yerleşik ile avare, başka bir deyişle otorite ile “fırlatma” arasındaki çatışmaya Vahi Öz-Öztürk Serengil karakterlerinin filmlerinde sıkça rastlanır.

Ağustos böceği ile karınca fablına ev sahipliği yapan İstanbul, kurnaz tüccar yahut idealist sanayici ile katıksız avarenin mücadele sahasıdır ve bu gerilim bize bir kez daha bohemlerin, avarelerin ıslahını, buna karşılık hızla proleterleşen kenti, şehre tutunma telaşını anımsatır. Öz'ün Serengil'in kulaklarına yapışmasını veya Hulusi Kentmen'in herhangi bir filmde belirip bahsi geçen tiplerden birini azarlamasını düzenin kontrol çabasına yormak mümkündür. Düzen avareleri kontrol eder. Erksan'ın filminde bu kontrol iki noktadan sağlanmıştır. İlkin grubun çalışkan üyesi zengin bir kıza gönlünü kaptırmış, devamında tüm ekibin konaklayacağı bir ev sunulmuştur. Bu gelişmeler "aylaklığı sona erdirme" programına bağlanabilir.

KAZMAYI DERİNE VUR!

“Kente tutunma” savaşı veren bu garipler karşısında kurulu düzenin hamleleri gecikmez ve arkadaş grubunun doğal lideri sayabileceğimiz Selim hapse atılır. Hacı Amca kendinden daha kötü birini (Osman'ı) bulmuş, onu damat namzedi seçerek Selim'e musallat etmiştir. İşi kaba kuvvet yerine türlü dalavereler çevirerek (Yeşilçam jargonunda, izlenen bu yol için “kahpelik” diyebiliriz) halletmeye kararlıdırlar. İlkin kumpas kurup Selim'i hapse attırırlar. Osman (Senih Orkan) silah kaçakçısıdır ve Selim'in kaptanlık yaptığı gemiye gizlice mermi sandıkları yüklerler. Ancak bu plan başarılı olmaz ve kaptan tahliye olur. Bu kez genç adamı baştan çıkarmaya çalışırlar. Osman, Belkıs'ı (Suzan Avcı) görevlendirerek Selim'i kendine bağlamasını ister. Amaç Türkan'ın Selim'den soğuyup kendi gönlüyle Osman'a varmasıdır.

Zengin kız-fakir erkek, saadete gölge düşüren kötü adam, kızını fakir gence layık görmeyen haris baba gibi nice Yeşilçam klişesinin art arda dizildiği filmde tüm bu engeller emeğiyle kente tutunmaya çalışan temiz delikanlı'nın önüne dizilirken bir anlamda taşı toprağı altın İstanbul'da kazmayı hep daha derine vurmak gerektiği öne sürülmektedir. Karşımıza çıkan tablo -maksadından bağımsız olarak- sömürü çarkına bir kere sokulan emeğin (Selim'in deyişiyle alın terinin) çıkışına pek imkân tanınmadığı yönündedir.

SÖNMEYE YÜZ TUTMUŞ BİR ATEŞİ HARLAMAK

Mahalle Arkadaşları'nın ikinci yarısı ve özellikle finali kente dair doküman biriktirmenin ötesinde “bunlar sadece filmlerde olur” dedirtecek bir basitliğe dayanmaktadır. Arkadaşların Selim'in ailesi kılığında Türkan'ı istemeye kalkışmalarından itibaren Yeşilçam işleyişinin devreye girdiğini görürüz. Selim bu sululuğa sert tepki gösterirken arkadaşları evi terk eder. Yalnız kalan Selim Niyazi'nin de teşvikiyle yeniden surlara gider ve arkadaşlarını eve döndürür. Nedir ki devamında tuzağa çekilir. Arkadaşları dayanışma sergiler, hapse düşen kaptanlarının yanında dururlar ve son olarak Niyazi'nin tesadüfen bir fotoğraf bulmasıyla "büyük oyun" da bozulur. 

Nihayetinde, başta kafalarına taktıkları gülünç şapkalarla çetemiz gelmek üzere mahalleli Osman ile Türkan'ın nikâhını basarak sevenleri kavuşturur. Osman gözaltına alınır, Selim ve Türkan ise tüm yanlış anlamaları düzeltip barışırlar. Nikâh yerini cümbüşe bırakmıştır. Hacı Bey’in evindeki nikâh dağıtıldıktan sonra neşeyle sokaklarda yürünür. Mahalleye dönüldüğünü iki kalabalık grubun birleşmesinden anlarız. Böylece samimiyet ve dayanışma kazanmış, rastlantı yardımıyla da olsa sorunlar çözülmüştür. Bu tutum alın teri, namus gibi değerleri desteklemenin yanı sıra “avareyi kucaklamak” anlamında okunabilir. Film bir barda yaşanan kavga sahnesiyle gelişip, küçük grubun samimiyetini öne çıkararak tanıştırmıştır çete'yi, final ise bu samimiyeti aidiyete dönüştürür ve küçük grup mahalle ile bütünleşir, arkadaşlar yoldaş olur. İstanbul’un insanı yutan, ezen büyüklüğüne meydan okunur.

Mahalle Arkadaşları özellikle Suriçi ve Haliç çekimleriyle İstanbul'un geçmişine doğru kesilmiş bir yolculuk bileti gibidir! Sevimli çete üyeleriyle kol kola girip mahalle aralarında geziniriz. Köprülerden yürür, kaptan köşklerinden seyrederiz kıyıları. Tersaneler, atölyeler çarpar gözümüze her bir karede. Yine Üsküdar'da, Toptaşı Cezaevi önünde görüş sırası bekler, Boğazda tekneyle dolaşmaya çıkarız!

Erksan'ın filmi göç alan kentin dinamiklerini Yeşilçam'a özgü kalıplara dökerken emeğin önemini ve mahalle kültürünün kaybolmaya yüz tutmuş değerlerini vurgular. Söndü sönecek bir ateşi harlar sanki, geçiş dönemine dair bir masal anlatır. Surun üzerine uzanılıp, işbu ateşin etrafına oturulup dinlenecek, iç ısıtacak bir masal...

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Nijer, Fransa ve Almanya'nın Niamey büyükelçilerine ülkeden ayrılmaları için 48 saat süre verdi

SONRAKİ HABER

Mustafa Köz: Çıngıraklı Sokak hem poetik hem politik bir gazete

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa