Akbelen'de bir Antakyalı
Biz burada, kendi hayat mücadelemizi verirken, bir gün acı bir çığlık duydum, yardım çığlığı: “Evimizi, ormanımızı yıkacaklar, yardım edin!”O çığlık Akbelen'den geliyordu.
Fotoğraf: Kişisel arşiv
Bir hekim
Muğla
Ben 1996 yılında Antakya'da doğup büyümüş, 19 yaşında hayalindeki mesleğe ulaşmak için yuvasından ikinci memleketim dediğim Muğla'ya uçmuş bir hekimim. 6 Şubat’ta “Uzmanlığımı alayım, mutlaka döneceğim” dediğim yuvam yıkıldı.
Tek yapabildiğim, canım bildiğim, kaybetmediğime her gün şükrettiğim ailemi o enkazdan çıkarıp buradaki yuvama dahil etmek oldu.
Biz burada, kendi hayat mücadelemizi verirken, bir gün acı bir çığlık duydum, yardım çığlığı: “Evimizi, ormanımızı yıkacaklar, yardım edin!”
O çığlık Akbelen'den geliyordu. Evim yıkılalı henüz 6 ay bile olmamışken, duyduğum bu çığlığa tepkisiz kalamadım.
Başta onların sosyal medya üzerinden sesi olmaya çalıştım, çoğu insan gibi. Bir gün iş arkadaşlarımdan biri bana “Gidiyorum ben oraya” dedi. Gözlerim parladı. “Ben bizimkilerin yanında olmalıyım, keşke seninle gelebilsem” dedim.
Konumuna baktım, 2 saat ötemdeydi Akbelen. Çekinerek annemle babama sordum: “Gitsem, burada bensiz kalabilir misiniz 2 gün?” Annem çok heyecanlandı duyunca. O da takip ediyormuş sosyal medyadan. Takip ettiği bir muhabirin de oraya doğru yola çıktığını belki de orada karşılaşabileceğimizi söyledi hevesli bir şekilde.
İkisini birbirine emanet ederek arkadaşımla çıktık yola. İnanın o yol sanki Antakya’ya gidiyordu benim için o sabah. 6 aydır sadece ekranların arkasından takip ettiğim, gitmeye hâlâ cesaret edemediğim memleketime gidiyordum sanki.
Orada kaldığımız 3 gün de öyle hissetmeye devam ettim, oradan ayrılırken de. Beni neyi beklediğinden habersizdim. İnsanlar ağaçlarına sarılıyordu kesilmemesi için; çevre köylerin halini görmüşlerdi, onlara dönmek istemiyorlardı, yaşam hakları ellerinden alınıyordu.
Orada karşılaştığım İkizköy halkı, teyzeler, çevre savunucuları, sivil toplum örgütleri, gazeteciler, fotoğrafçılar, avukatlar, sanatçılar... Çocuklarıyla gelip etrafı tanıtan ebeveynler...
Son güne kadar herkesi sessizce izledim genelde, oturdum bir köşede kimi zaman kitap okudum, kimi zaman yazı yazdım yanıma aldığım defterime. Çok az fotoğraf, video çekebildim. Doğanın İçinde telefonumu şarj edecek yer bulamayabilirdim.
Kesilmesi planlanan ağaçlar kesilmişti biz gittiğimizde, o yüzden kamp alanı zaman zaman taziye evini andırıyordu. Buna rağmen insanlar hâlâ umutluydu; maden ocağı açılması için o dinamitler patlamadığı sürece canları pahasına korudukları topraklarını tekrar yeşertebilirlerdi. Şimdilerde mücadeleleri hâlâ devam ediyor, alıyorum haberlerini. Bir gün meclisteler, bir gün termik santralin önünde...
Umutlarımız ortak.
Benim de annemin de çevremde tanıdığım çoğu Antakyalının da umudu ortak. Hepimiz kendi yaşam mücadelemizi veriyoruz. Ben de onlar gibi inanıyorum ki; birleşe birleşe kazanacağız.