Kayseri'den işçiler yazdı: İşçiler geçinemiyor, sendikalar nerede!
Farklı işkollarından işçiler, kâr rekoru kıran patronların kendilerini daha fazla üretime zorladığını ve yoksulluğa mahkum ettiğini anlattı. İşçiler Hak-İş ve Türk-İş’e “Neredesiniz” diye seslendi.
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Özçelik-İş üyesi bir grup işçi
Kayseri
Kayseri’de Özçelik-İş deyince akla Mega Metal, Isısan, Kumtel ve Erbosan Boru geliyor. Mega, Isısan ve Erbosan’da çalışan işçi sayıları daha az olsa da Kumtel’de iki bine yakın işçi çalışıyor. Erbosan Boru ve Isısan fabrikalarının patronları aynı kişi. Bu işyerlerinin iki ortak noktası var. Birincisi hepsinde Özçelik-İş örgütlü ve hep patronlar eliyle getirilmiş sendikalar. İkincisi de bu işyerleri İSO ilk 500’de olan kâr marjı yüksek fabrikalar ve başka ülkelere fabrika kurmuş olmaları.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) İlk 500 verilerinde Kayseri’den 18 işyeri listede. Listenin başını Mega Metal çekerken, Erbosan Boru arkasından takip ediyor. Kumtel ise kayzen uygulamasıyla gündem olmuştu. 2016 yılında Etiyopya’ya fabrika kuran Kumtel patronu ucuz emek sömürüsünü daha da artıran bir işyeri, işletme olarak ünvanını koruyor. Isısan listelerde ismi olmasa da kâr marjı yüksek bir işyeri konumunu sürdürüyor.
Toplamda patronların zenginliğe zenginlik katan bu işyerlerindeki biz işçiler olurken, aldığımız ücret, mesailerle ancak asgari ücretin üstüne çıkıyor. İmzalanan TİS’ler zaten içler acısı. Kime sorsak “sendika aidat alıyor oturuyor” diyor. Ama tepki her yerde yüksek olmuyor. Erbosan Boru’da işçiler sözleşme sürecinde sendikaya “sözleşmeyi işçinin onayına sunun” diye ısrar etti. Daha iyi bir sözleşme imzalandı. Demek ki neymiş; işçi birlik olunca oluyormuş bir şeyler. Yeterli mi, elbette değil.
Özçelik-İş üyesi işçileri olarak metal fabrikalarında ömür çürütüyoruz. Ama ücretler yetmiyor. O da yetmezmiş gibi bir de vergi dilimine giriyoruz. Yüzde 20 vergi dilimine giren fabrikalardan öneriler geliyor. Yüzde 15’ini patron ödesin, yüzde 5’ini işçi ödesin diye. Neden olmasın ki? İşyerleri yüksek oranda kazanç elde ediyorlarsa işçilere çok gelen ama patronlara dokunmayacak olan vergilerimizi ödesinler.
Son olarak Türk-İş’e bağlı Türk Harb-İş’in olduğu askeri işkolunda işçilerin ek zam açıklaması yaptığını öğrendik. Oradaki bir söz dikkatimizi çekti. “İşçi burada, Türk-İş nerede?” diye. Özçelik-İş üyesi işçilere seslenmek istiyoruz biz de “İşçi geçinemiyor, Hak-İş nerede?”
ŞİRECİ İŞÇİSİNİN VERDİĞİ DERS BİZE ÖRNEK OLSUN
Tekstil işçisi
Kayseri
Kayseri OSB’de 20 yılı aşkın tekstil işçiliği yapmış ve halen de yapmakta olan bir kardeşiniz olarak bu mektubu yazıyorum. Hem işyerinde çalışma ve ücretlere dair hem de ülkedeki ekonomiye ve yönetime dair çok şey söyleyebilirim.
Ülkedeki ekonomiye bakalım. Dün aldığın gıdanın fiyatını yarın aynı fiyata bulamıyorsun. Her gün ama her gün etiket değişiyor. Saatlerce çalışıyoruz, düzenli beslenmeye, güç veren besinlere ihtiyaç duyuyoruz. İşçiler sağlıklı beslenemiyor ki. Sabahları işe gelirken yarım yamalak bir kahvaltı ya da bir simit-poğaça yiyoruz. Çay bulursak ne ala. Küçücük bir parça hamur ile öğleye kadar makina başında çalışmak kolay mı? Diğer bir can yakan konu ise ev kiraları. Kayseri’de işçilerin oturduğu gece kondu evler, derme çatma yerler bile 3 bin liradan başlıyor. Giriş kat ya da bodrum katlar. Asgari ücretli işçiler 3-5 bin lira kira verirlerse nasıl iyi bir hayat sürebilirler ki?
İşyerinde de kışın soğukta, yazın sıcakta saatlerce çalışıyoruz. Aldığımız ücret asgari ya da biraz üstünde. Tekstil işkollarında ücretler eşitlenmiş durumda. Bütün tekstil patronları birbirine bakarak zam yapıyor. Aslında patronlar birlikte hareket ediyor. Ortak zammın üstüne çıkmıyorlar. İşçilerin ortaklaşması için bu durum bile yeterlidir.
Kayseri’de kendi aramızda “Ne yapacağız?” diye konuşuyoruz. Kimi işçi “Böyle gelmiş böyle gider” diye düşünüyor. “Biz ne yapabiliriz ki?” diye düşünende çok arkadaşımız var. “İşten atılırız, iş bulamayız” düşüncesi hakim oluyor. Ama “Bir şeyler yapmalıyız” diyen işçiler de her zaman var. Ama genelinde “ücretler yetmiyor” diye herkes söylüyor. Özellikle Gaziantep’deki Şireci tekstil işçilerinin ek zam alması kimi işçiler tarafından FOX vb. kanallardan takip edilmiş. Bizim içinde önemli bir gelişme oluyor.
Hatta Kayseri’de başka tekstil fabrikalarından işçiler, bizlerden bordro istedi. Başka fabrikalardan işçilerden de istemişler. Ücretleri yükseltmek, zammı daha fazla almak için işçi işçiye ulaşıyor. Yüksek oranda zam istiyor. Bizim işyerinde usta başları birlikte hareket edip, yönetimle konuşup kendilerine zam aldılar. Ama biz kendi eksiğimizi görebiliyoruz. Bireysel anlamda ek zam isteyince patronlar umursamıyor işçileri. Ama Gaziantep’deki gibi topluca istersek, istediğimiz sonuca ulaşabiliriz diye düşünüyorum.
SİHİRLİ SÖZ BİRLİK VE MÜCADELE
Belediye ve KASKİ işçileri
Kayseri
Kayseri Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı bölümlerde ve KASKİ bünyesinde çalışan işçiler olarak doğru bilinen yanlışlardan bahsetmek istiyoruz. Belediye ve belediyeye bağlı işyerlerinde “yüksek ücret alınıyor” algısının yanlış olduğunu söylemek istiyoruz. Yakın zamanda TİS imzalandı. Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş Sendikasının başarısı olarak açıklandı. AKP’li belediyenin bonkörlüğü denildi. Aslında süreç öyle değil. “Dışı sizi, içi bizi yakar” denir ya o hesap bizimki de...
EYT yasası sonrası yeni işe başlayan genç işçiler sürece çok müdahil olamadı. Eski işçilerde emekliliğini bekleyen bir noktada. Biz ara kuşak işçiler ise ya hakkımızı isteyeceğiz ya da ne derlerse tamam deyip susup bekleyeceğiz. Karar vermemiz gerekiyor.
TİS sürecinde ne belediye, ne de sendikamız Hizmet-İş “Beklentiniz nedir?” diye sormadı. Belediye de banka promosyonunu bile hallaç pamuğuna çevirdiler.
Belediye yetkilileri ve sendika yetkilileri yaklaşık olarak yüzde 45 oranında bir zamma karar vermişti. Biz işçilerin tepkileri ilk olarak zam “fena değil” olmuştu. Fakat şu an ki hayat pahalılığına karşı çok yetersizdi. Ev kiraları, temel gıda maddelerine ve akaryakıta gelen zamlar kadar maaşımıza zam yapsalar hepimiz gayet mutlu olurduk. Ama bizimle dalga geçer gibi yoksulluk sınırının yanına bile yaklaşmayan bir zam yaptılar. Ev kiraları üçe katladı, temel gıda beşe katladı ama alım gücü artmadığı için bizim maaşlar yerinde saydı hatta geriledi diyebiliriz.
Büyükşehir Belediyesi ve KASKİ bünyesinde farklı bölümlerde çalışan bir grup işçi arkadaşla bir araya geldik. Sayaç okuyan işçi, yoksul gece kondu bölgelerinde evde olmalarına rağmen faturalar yazılmasın diye kapıyı açmayan ailelerden bahsetti. Sırf fatura çıkmasın, ödemek zorunda kalmayalım diye. Kanalizasyon çalışanları yazın sıcaklarda bayılma tehlikesi geçirmek pahasına çalıştığını söyledi. Zengin semtlerindeki kanalizasyonlarla, yoksul bölgelerdeki kanalizasyon altyapılarının bile farklı olduğunu, belediyenin herkese eşit davranması gerekirken, zengin bölgelere özel ilgi ve alakalarını olduğundan bahsetti. Masa basında çalışanlar bile ekonomiden şikayetçi olduğunu ifade etti. Belediye her şeye gelince bütçe ayırıyor, onu yaptık bunu yaptık diye, böbürleniyor ama işçiye gelince bütçemiz ekside diyorlar, ortaya çıkmıyorlar.
Balıkesir Su ve Kanazilasyon İdaresi'nde (BASKİ) Hizmet-İş Sendikası örgütlü olmasına rağmen net 25 bin maaş ve ikramiye alıyorlar. Biz de aynı sendika üyesiyiz, çoğunlukla benzer işleri yapmamıza rağmen neden ayrı bir tutum içerisindeler? İzmir'de İZSU işçileri mücadele ediyor, kazanım elde ediyor. AKP’li yönetime sorarsan "Gavur İzmir" derler. Belediye yönetimleri kendiliğinden işçileri düşünmüyor ama işçi bilinçli olunca hakkını alıyor. Demek ki sihirli söz: birlik ve mücadele.
İSMİ "HAS" AMA İŞÇİSİNE HAS DAVRANMAYAN İŞYERİ
Hasçelik işçisi
Kayseri
Evrensel Okurları, kâr rekorları kıran Hasçelik’te işçinin değerini mektubu okuyunca anlayacaksınız. Geçtiğimiz aylarda üyesi olduğumuz Türk Metal Sendikası Kayseri Şube binasına gittik. Asgari ücret zammının yetersiz olduğunu, ikramiyelerin sayısının artırılması, promosyonların ödenmesi gerektiğini ilettik. Her şey istediğimiz gibi olmasa da kazanımlar elde ettik. Yılbaşından sonra imzalanacak sözleşmeyi daha iyi takip edeceğiz.
Mesela, ikramiyeleri maaşa yedirdiler. Aldığımız zamların yarısından fazlası vergiye gittiği için bir şey anlamadık. Bu zamlar, hayat pahalılığı bizim maaşları pula çevirdi. Her şey ateş pahası olmuş, her gün bir gün öncesini arıyoruz. Bu memlekette buna alıştırdılar bizleri. Kimse sesini çıkarmıyor, topluca tepki göstermiyor. İşçilerin tamamı vergiden muaf olmalıdır. Biz patrona milyarları kazandırıyoruz. Bizden daha az vergi veriyordur. Patrondan daha çok vergi kesilmesi gerekiyor. Ama buna da alıştırdılar bizi. Ses çıkarmayalım istiyorlar. Biraz sesimiz çıksa sus payı niyetine kararlar veriyorlar.
Bizim patron için işçinin hiçbir kıymeti yok. Onun için sadece varsa yoksa üretim, kaç ton kablo üretildiği önemli. Üyesi olduğumuz sendika zaten işçiden yana tutum takınmıyor. Sendikanın işyeri baş temsilcisi aynı zamanda fabrikanın vardiya amiri. Sen bu temsilciden işçiden yana olmasını bekleyebilir misin?
Çay molasını bile çok gören yöneticiler var. Ama iş üretime gelince “daha hızlı çalışın" diye söylüyorlar. Servise binmek için 30 dakika yol yürüyen işçi arkadaşlar var. Koskoca fabrikada sadece bir tane soğuk su içebileceğimiz yer var. Ortalama her gün bir iş kazası oluyor. İşçilerin isteği yapılmıyor. Çok defa sorunların çözülmesi için yönetime bildirdik, sözümüzü ciddiye alan yok.
Fabrika ortamı çalışılmayacak kadar tozlu, sigara içilecek alan yok, işçilerin menfaatine olan bir şey yok. Her şey patron lehine dizayn edilmiş. İaşe alma talebimiz her defasında reddediliyor. Bayramlarda çalışma zorunluluğu var. Gelmeyenden savunma veya iki yevmiye kesilme cezası veriliyor. Biz işçiler olarak işçi gibi hissedilmek istiyoruz, köle gibi değil. Çalıştığımız işyerinin ismi Has ama işçisine has davranmıyor.
İŞE SENDİKADAN BAŞLAMALIYIZ
Sersim (Simfer) işçisi
Kayseri
Yıllardır Sersim’de çalışan bir işçi kardeşiniz olarak bu mektubu siz işçi okurlarla paylaşmak istiyorum. Çalıştığımız metal işyeri ismiyle, kazanç listelerindeki yeriyle çok bilinen bir firma. Ocak, fırın, soba, küçük ev aletleri denilince akla gelen ilk markalardan. Neredeyse herkesin evinde bir ürünü bulunur. İşte onları biz üretiyoruz. İki binden fazla işçinin çalıştığı fabrika, 150’de fazla ülkeye ihracat yapmasıyla ve en iyi çıkış yapan firma ödülünü birincilikle almasıyla övünen bir işyeri.
Bu övünçlerin arkasında bir işçi düşmanlığı olduğunu söylemem abes olmaz sanırım. Çünkü Sersim işçileri olarak dönem dönem sendikalaşma girişimimiz olmuştur. Sendikalı olma isteğimiz hiç bitmedi. Ama patron ve patronun parayla tuttuğu isimler, “Buraya sendika giremez, işyerini kapatırız yine sendikayı sokmayız” havasında tutum takındılar.
Ben sormadan edemiyorum: Dünyaca ünlü bir markasın, kârın çok yüksek ama üretim yapan işçiler sendikasız ve asgari ücret bandında ücret alıyor. Var mı böyle bir dünya? Sersim’i dünya devi yapanların başında üretimi yapan biz işçiler gelmiyor muyuz? Ağzınızı açtığınızda biz bir aileyiz diyorsunuz ama ücretlere gelince bir icraatınızı görmüyoruz.
Özellikle kadın işçilerin iş kazası geçirdiği bir fabrika Sersim. Gövde bükme makinası dediğimiz makinada işi tam manasıyla bilmeyen işçilere eğitimler verilmeden iş başı yaptırılıyor. Sonuç olarak ise sürekli parmağını kıran, bileğini burkan, eli kopma noktasına gelen işçiler oluyor. Neden ben hayatımı senin fazla para kazanman için heba edeyim ki?
Hele ki geçinmek üzere çalışmak zorundayız diye her denileni yapmak zorunda değiliz. Biz işçilerde olmadıysa bir kez daha emin adımlarla sendikalı olmayı denemeliyiz.
PATRONUN KÂRINI DEĞİL İŞÇİNİN CANINI KORUMAK İSTİYORUZ
İSİG Uzmanı
Kayseri
Fabrika patronlarıyla OSGB sahipleri arasında sıkışmış, yüzlerce iş güvenliği uzmanlarından sadece birisiyim. Ülkede yaşanan ekonomik krizin yükünü çeken binlerce emekçinin bir parçasıyım.
Sektörde özellikle düşük ücretler ve iş yükü başlıca sorunlar arasında. Hatta Kayseri ve çevre illerde ücretler asgari ücret seviyelerinde oluyor. Mektubun başında da belirttiğim gibi “iki patron” arasında sıkışmış bir iş koluyuz. Özellikle OSGB’lerde çalışan uzmanlar olarak iş yükünden dolayı işçi sağlığı iş güvenliğine dair hemen hemen her şeyi evrak üzerinde hallediyoruz.
Çünkü hem dakikalarımızı dolduran OSGB’ler, üstüne üstlük bir de kiraladıkları sertifikalara yaptıkları atamaların evraklarını ve işyeri ziyaretlerini de bize yüklüyorlar. OSGB’ler esnaf mantığıyla hareket ediyor. İş güvenliği uzmanları işlerini, eğitimlerini evrak üzerinde hallediyor. Hâl böyle olunca iş kazaları kaçınılmaz haller alıyor.
Fabrika patronları iş güvenliği önlemlerine masraf gözüyle bakıyorlar. İş güvenliği uzmanlarını olarak ısrarcı olduğumuz zamanda ise sözleşmeyi fesih etmekle tehdit ediyorlar. Bu durumda OSGB’ler uzmanlar üzerinde baskı artırıp görmezden gel veya yaptırma diyecek duruma geliyorlar. Bu silsilenin sonucunda yaşanan iş kazalarında günah keçisi ilan ediliyoruz. Soma maden faciası, Sakarya havai fişek fabrikasında yaşanan iş cinayetlerinde sadece iş güvenliği uzmanlarının tutuklu bulunması binlerce örneklerden bir kaçı.
İSG uzmanları, diğer sağlık personelleri ve işyeri hekimleri yalnız olmadığımızı göstermeliyiz. Hatta resmi gazetede yayınlandığı üzere artık bizler sağlık iş kolunda çalışanlar olarak gözüküyoruz. İSG uzmanları sendikasız olacak değil ya, biz de sendika istiyoruz. Patronun kârını değil, işçinin canını ve sağlığını korumak istiyoruz.
SÖZDE YERLİLİK VE MİLLİLİK VAR, İŞÇİ ÜCRETİNE GELİNCE YOK!
Askeri iş kolunda çalışan Harb-İş üyesi işçi
Kayseri
Ülkenin dört bir yanında Türk Harb-İş üyesi işçiler olarak vergide adalet ve ek zam talepli eylemler, açıklamalar yaptık. Yapmaya da devam edeceğiz. Savunma sanayinde çalışmamıza rağmen hâlâ özel sektöre göre ücret veriliyor. Ülkemizin savunması için çaba harcıyorsak, değerimiz bilinmeli. Kayserililerin bir sözü vardır. “Kuru kuruya gadanı (günahını) alayım” derler. Hükümetinde tutumu o hesap. Söze geldi mi yerlilik, millilik ama maaşa gelince yoksulluk sınırı altında. Herkes zannediyor ki askeri işkolunda çalışan işçiler 30-40 bin lira maaş alıyoruz. Keşke öyle olsaydı.
Aldığımız maaşlar halen yoksulluk sınırının altında. Temmuz ayı itibariyle yüzde 27 vergi dilimine girdik. Kamu çerçeve protokol anlaşmasında yüzde 45 gelen zam, enflasyon ile diğer ürünlere gelen zamlar ile eriyip gitti. Vergiler bizi gün geçtikçe yoksullaştırıyor. Bu memlekette çalışan işçiden daha çok vergi kesiliyor. Patronlar da yok cami yaptırdım, yok okul yaptırdım diye vergiden düşürüyorlar.
Maaşlarımız 20 binlere ancak geliyor. Bizim yaptığımız işi yurtdışında yapanlar 40-50 bin maaş alıyor. Teklifler geliyor kabul etmiyoruz. Biz ülkemiz için çalışıyoruz. Fakat bize verilen değer ortada. Türk-İş ve işveren sendika yetkilileri bizi çantada keklik zannediyor. Bunlar bizim işçimiz, ses çıkarmadan biz ne dersek yapar diye düşünüyorlar. Biz yaptığımız işe göre hakkımızı istiyoruz. Vergilerin düzenlenmesini istiyoruz. Memurlara verilen seyyanen zammın bir an önce biz kamu işçilerine de yansıtılması gerekiyor. Çünkü biz kamu işçileri de yoksullaştık. Bizim de alım gücümüz düştü.
Yoksa askeri işkolunda çalışan işçileri meydanlarda çok görürsünüz.