Bir işçinin gözünden deprem notları!
Hâlâ ağır hasarlı binaların içlerinde oturan ve esnaflık yapan vatandaşlar var. Bir şekilde ayakta durmaya çalışıyorlar çünkü para kazanamazsa yemek de yok su da yok geçim de yok.
Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel
Kocaeli’den bir işçi
Merhaba Evrensel okurları, ben Kocaeli’den deprem bölgesine (Hatay) 6 ay sonra desteğe, çalışmaya giden bir işçiyim. İlk günden bu yana bölgeye yardım için çok gelmek istemiştim. Hatta buraya gelirken kendi kendime artık insanların yaşamı biraz olsun düzene girmiştir diye düşündüm. Ama gittiğimiz zaman hayalet şehre düşmüş gibiydim. İnsanlar hâlâ bu sıcakta çadırlarda kalıyor. Dışarıda hissedilen sıcaklık abartmak gibi olmasın ama 50 derece ise çadırın içi ise 80 derece gibiydi.
Çadırda kalacaklarına, çaresizlikten henüz yıkılmayan o binalarda mecburiyetten kalan insanlar vardı. Çünkü hiçbir şekilde dışarda veya çadırda durmanın imkanı yok. Konteyner evde yaşayan insanlar çadırda yaşayan insanlara göre ‘şanslılar’ fakat 6 ay geçmesine rağmen sanki deprem dün olmuş gibi insanlar sokaklarda perişan, psikolojik olarak bitmiş durumdalar.
Evi sağlam, yıkılmayan Ahmet abiyle tanıştım. Bana o günü anlatınca duygusal bir an yaşadık. Ahmet abiyle konuşurken en üzüldüğüm nokta ise Ahmet abinin çaresizliğe yaptığı vurgu oldu: “3 gün buraya kimse gelmedi, yardım edin diye sesler geliyor ama koca kolonu kaldırmaya insan gücü yetmiyor. Elimizden geldiğince yardım ettik ama 3 gün buraya hiçbir şekilde kepçe yardıma gelmedi. İlçe sınırında kepçeler bekliyordu, gittik oraya neyi bekliyorsunuz deyince AFAD’dan emir bekliyoruz dediler. Biz burada birbirimize destek çıktık” diye konuştu.
Bunları ben de sosyal medyadan görüyordum, duyuyordum, biliyordum fakat insanın inanası gelmiyordu. Gözle gördüm, bence anlatılandan daha fazla harap bir durumda şehir.
Çadırlarda kalan ve konteyner evlerde kalanlara elektrik su faturası çıkıyor, ödememe halinde elektrik ve suları kesiliyormuş. Bu insanların şu an en temel ihtiyaçları elektrik ve su. Çalışamayacak durumda insanlar var. Bu arada mültecilerin halleri daha da kötü durumda. Sefil olmuşlar, hepsi çadır kentlerde yaşıyor. Konteynerde yaşayan göremedim ve para kazanmak için yıkılmayı bekleyen binaların içine girip ev sahiplerinin kontrolünde eşya taşıyorlar. Hiçbir şekilde can güvenlikleri yok. O kadar zor bir yaşam var ki... Buradaki insanlar 6 aydır bu çileyi çekiyorlar. Elimizden geldiğince insanlara yardım etmeye çalışıyoruz. Evet aç susuz değiller artık ama psikolojik olarak bitik durumdalar. Onlarla 5 dakika sohbet etmek bile çok iyi geliyor. Bölgede ara ara küçük küçük depremler oluyor. Gözlerindeki korku o kadar anlaşılıyor ki bugün iki küçük kız kardeşle tanıştım, bana sabahki olan depremi anlatıyorlardı: “Hemen koştum kardeşime sarıldım ağabey, büyük depremde kimseye sarılamamıştım.”
Hâlâ ağır hasarlı binaların içlerinde oturan ve esnaflık yapan vatandaşlar var. Bir şekilde ayakta durmaya çalışıyorlar çünkü para kazanamazsa yemek de yok su da yok geçim de yok.