3 Eylül 2023 04:55
/
Güncelleme: 16:39

Güzel Bir Gün İçin ya da güzel günler çalacağız çocuklar!

Haydar Ali Albayrak, Haldun Dormen'in yönettiği, Erol Günaydın'ın senaryosunu kaleme aldığı "Güzel Bir Gün İçin" filmine dair yazdı.

Güzel Bir Gün İçin ya da güzel günler çalacağız çocuklar!

Erol Günaydın ve Haldun Dormen (Fotoğraflar: Kadir İncesu)

Haydar Ali ALBAYRAK

1960’lar için ülke sineması için apayrı bir kesit oluşturmuştur diyebiliriz. Yeşilçam’ın Yeşilçam olduğu, senede ortalama 100-150 film çekildiği (Ki bu sayı ’60’ların ikinci yarısında ciddi bir tırmanış sergilemektedir) bu dönem anlatı bakımından kısır denebilecek bir dönemdir. Konular birbirine yakındır; senaryoları ağırlıklı olarak Bülent Oran, Safa Önal ve Erdoğan Tünaş gibi isimler yazmaktadır. Oran’ın bazı senaryoları belli bir seviyenin üzerine çıkarken geneli maalesef sıradandır.

’60’lar, iştah açıcı bir enflasyona denk düştüğünden oyuncuların da yapım şirketi kurarak pastaya ortak olma çabası gösterdiği bir dönemdir. Göksel Arsoy ve Öztürk Serengil gibi birçok yıldız oyuncu bu yolu dener. Tiyatrocu Haldun Dormen ise iki filmin yapımcılığını üstlenir: Bozuk Düzen ve Güzel Bir Gün İçin. Dormen her iki filminde de Belgin Doruk’a rol verir fakat dönemin baskın film kültürünün dışına çıkarak yıldız oyuncu merkezli bir anlatı yerine toplumsal meseleleri irdelemeyi tercih eder ve cesur bir adım atıp gişe başarısını ikinci plana koyar. Bu yazıda Güzel Bir Gün İçin filmine eğilmeye çalışacağım.

TOPLUMCU VE BOL AKSİYONLU BİR FİLM

Filmde özgün içeriğe değinmeden önce biçimsel anlamda iki unsurun öne çıktığını söylemeli. İlki demin de bahsettiğimiz üzere filmlerin alametifarikası sayabilecek bir oyuncu tercihi... Belgin Doruk filmde star olarak kullanılmıyor dahası film onun etrafına kurulmuyor. İkincisiyse Dormen’in tiyatrocu kimliğini filme yansıtması. Belki bu sebepten filmin ikinci yarısında yükselen aksiyon başarıyla aktarılamaz. Film ikinci yarıda kısıtlı mekan ve hareket anlayışının dışına çıkar, diyalog yoğunluğu azalırken takip sahneleri artar. Bu sahnelerse eğreti kalır.

Güzel Bir Gün İçin tam anlamıyla komedi türüne dahil edilemediği gibi ’60’ların toplumsal içerikli filmlerinden ayrılmaktadır. Zira Şehirdeki Yabancı (1962), Duvarların Ötesi (1964) Karanlıkta Uyananlar (1965) gibi filmler trajik boyutlarıyla öne çıkmaktadır. Öte yandan Dormen’in filmi; bir kent sıcaklığı tarif eden Ah Güzel İstanbul, (1966) yahut kirletilmemiş, karikatürize edilmemiş dostluk ilişkilerini ele alan Üç Arkadaş, (1958) filmlerine de benzemez. Film her ne kadar iki arkadaşın ilişkisine odaklansa dahi bu ilişkiyi besleyecek çok sayıda yan karakter barındırır ve metnin vurgusu, en ince detayına değin tüm bir oyuna dağılır.

Bir giyim mağazasında tezgahtarlık yapan Sakar Abbas (Erol Günaydın) ile iş arkadaşı Sadık’ın (Altan Erbulak) güzel bir hayat düşleyerek giriştikleri soygunu işleyen film gerek iş yeri sahneleri gerekse bar ve Abbas’ın evinde geçen bölümleriyle sömürü düzeninin insanı nasıl ezdiğini, yaşam sevincini nasıl emdiğini gözler önüne serer. İş yerinde posası çıkan kahramanlar aile evinde yine çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadır.

BİR EMEK CEHENNEMİ OLARAK İSTANBUL

Film İstanbul’dan (Eminönü ve Galata Köprüsü’nden) görüntülerle açılırken kent yaşamı proleter bir devinime işaret eden şu sözlerle tanıtılır: “İstanbul... Gün ışır ışımaz bütün şehirde bir telaştır başlar. Geceden sözleşmiş gibi canlı cansız bütün yaratıklar katılırlar bu telaşa. İnsanlar her türlü aksilikleri, terslikleri ile uyanmışlardır bu yepyeni güne. Kafalarında ayrı düşünceler, ayrı yollardan tek bir amaca koşmaya hazırlar: Bir lokma ekmeğe. Bu vapurlar bir kıyıda insanlara hamile kalır sonra gelir öbür kıyıda sancısız, bir çırpıda doğuruverirler hepsini. Kapalıçarşı bile çoktan açılmış baksanıza.”

Tanıtım bir ara sokakta devam eder ve hikayemiz böyle başlar: “Peki, bu sokak niye böyle? Burada oturanların sabah olduğundan haberleri yok galiba. Gelin şu evlerden birinin içine girelim. Sahibini uyuyorsa uyandıralım ve onu da insanların koşusuna katalım.”

Kameranın ve dış sesin bizi rastgele davet ettiği evde adeta kıyamet kopmaktadır. Çocuklar oradan oraya koşup orta yaşlı bir kadına rahatsızlık vermektedir. Kadın çocukları bir şekilde savuşturur ama cümbüş bitmez. Bu evde Abbas kız kardeşi Zarife (Nisa Serezli) ve üç çocuğuyla yaşamaktadır. Zarife bir pavyonda şarkı söylemektedir. Bu evde güzel bir güne hasret bırakan boğucu atmosfer tüm yalınlığıyla aktarılmıştır. Geçim derdi bu sorunların en başına yazılırken bar sahneleri hayaller kurulan, acı gerçeklere tatlı reçeteler yazılan, pembe düşlere dalınan sahnelerdir. Zaten iş yerini soyma fikri tam da böyle bir sahnede belirir. Abbas ile Sadık güzel bir günü düşler. Bu “güzel gün”, güzel bir yerde ve güzel koşullarda geçiyordur. Ancak bundan önemlisi güzel bir günü olduğu takdirde Sadık’ın ilk iş olarak yapmayı düşündüğü şeydir. Sadık “ilk iş olarak resim çektireceğim” der. Güzel bir günde resim çektirmek, poz vermek o anı ölümsüzleştirmek aynı zamanda o ana dek yaşıyor hissetmemenin de buruk bir itirafıdır. Yan masadan laf atıp bu hayalleri bozanlarsa ’70’lerde sinema kariyerlerinin zirvesine çıkacak oyunculardır: Tuncel Kurtiz, Aydemir Akbaş, Tuncer Necmioğlu.

Abbas ile Sadık’ın giyim mağazasındaki iş yaşamları da gerilimlidir. Abbas kız kardeşinin mağazaya alışverişe geldiği bir gün müşteriler arasında çıkan kavgadan dolayı işten kovulur.

Abbas’ın kovulması, geçim derdinin yanı sıra aşık olduğu Cemile’den de uzak kalacağı anlamına gelir. Cemile ise mağazada şef olarak çalışan Zeki’den (Metin Serezli) hoşlanmaktadır. Böylece filmde naif bir çizgi belirir. Haldun Dormen, Doruk’u star namına sunmadığı gibi sevilen kadının başkasına varmasını da Yeşilçam genelinde olduğu üzere istismar malzemesi yapmaz. Bu durum filmin alternatif finalinde daha doğrusu Abbas’ın hayalinde son bulur. Cemile Abbas ile evlenmekte, Zeki ise mutlu çifti alkışlamaktadır. Bu muzip ve Abbas’ın çaresizliğini simgeleyen son, Yeşilçam’da pek sık rastlanmayan türdendir. Çünkü kahraman yenilmiştir ve mizahla teselli bulmaktadır. Diğer yandan Sadık’ın Zarife’den hoşlanması ise filmin naif çerçevesinde anlam bulmakla birlikte ticari sinemanın kurallarına uygundur. Film iki aşk birden sergilerken özellikle biri üzerinde durur. Sadık’ın Zarife’ye duyduğu ilgi de ezilenler arasındaki iletişime dairdir. Dormen filminde bu dengeleri gözeterek, yaşamı insani yönleriyle sürpriz ve tesadüflere pek yer vermeden, gerçekçi bir havada aktarmış. 

GERÇEKTEN FANTEZİYE, MESAİDEN SOYGUNA

Tabii Güzel Bir Gün İçin aynı zamanda fanteziler de barındırıyor. Sadık ile Abbas’ın hayallerini gerçekleştirmek için giriştikleri mağaza soygunu işlerin sarpa sarmasıyla başka bir boyuta taşınıyor. Filmin ikinci yarısında güçlü betimlemeler yerini aksiyon sahnelerine ve iki arkadaş grubu temsilinde iki dünyanın karşı karşıya geldiği koşullara bırakıyor. Buranın ilk yarı kadar özenli işlendiği söylenemez. Doğrusu üç arkadaş grubu üzerinden üç kesimin tarifini yapabiliriz. İlki Sadık ile Abbas’ın emeğiyle geçinen ama ağır koşullardan yılmış, tatlı hülyalara dalmış bir anlamda uyuyakalmış kesim... İkincisi meyhanede karşımıza çıkan Sadık ile Abbas’ı alaya almakta mahir, bir gözü açık bir gözü gündelik tesellilerde eylenen/dinlenen lümpen kesim... Üçüncüsü ise Dormen’in oyuncu olarak yer aldığı fakat ana hatlarıyla sergilediği kolay yoldan para kazanma heveslisi çeteci, rantçı kesim... 

Filmin ilk yarısında emekçiler iki yönüyle ortaya konurken soygunla birlikte profesyonel hırsızlar devreye giriyor ve olumsuzlanan karakterler karşımıza çıkıyor. Bu karakterlerin Dormen ile filmin senaryosunda imzası bulunan Erol Günaydın ve Erol Keskin tarafından onaylanmadığı, bir anlamda taraf tutulduğu kesin. Bu kesimin yeterince tanıtılmaması aksiyon sahnelerindeki yükü artırırken teatral havayı da dağıtıyor fakat filmdeki bütünlüğe zarar veriyor. Dingin akan anlatı bir kovalamacaya dönünce etkisinden yitiriyor. Burada ilginç olan Tiyatrocu Dormen’in şehirden enstantaneler paylaştığı dış mekan çekimlerinin ardı sıra mağaza ve mesken sahnelerinde de sinema estetiğini gözetmesine karşın teatral hava yaratmayı başarması ve bu havayı ustaca yönetmesi. İlginç çünkü teatral havalar sinemaya pek yaramaz... Ancak Dormen meyhane sahneleri vesilesiyle ve düşlerin yoğunluğunu kullanarak belli düzeyde bir sahne atmosferi solutuyor. Bu sahneler filmdeki çaresizlik duygusuna ve umuda katılmamızı sağlıyor öyle ki ikinci yarıda film aksiyona kaydığında bu havayı arıyoruz. Düşmenin bir sebebi filmin dönemin tipik Yeşilçam örgüsüne yönelmesiyken önemli bir sebebi de ilk yarıda seyircide karşılık bulan duygu karmaşasının boşa düşmesi. Yine de iki kafadarın hapishanede sonlanan macerası burukluğu iyi tarif etmekte. 

**

Güzel Bir Gün İçin Yeşilçam standartları göz önüne alındığında ayrıksı bir anlatıya sahipken dönemin toplumcu gerçekçi sayılan örnekleri arasından da sıyrılır. Ticari sinema için sade, gerçekçi örneklere göre ise fantastiktir(!) Nasıl olmasın? Güzel bir günü düşleyen iki tezgahtarın akıllara zarar bir soyguna girişmeleri, güzel günler düşledikleri film Nâzım Hikmet’in “Güzel günler göreceğiz” dizelerine kendince bir yorum getirmiştir: Güzel günler çalacağız çocuklar! İlk iş fotoğraf çektireceğiz. İnsan olmak için, tezgahın diğer tarafına geçmek için... Güzel bir gün için!

Evrensel'i Takip Et