3 Eylül 2023 03:50
/
Güncelleme: 16:37

Bir "öteki kıyı" romanı: Vourla

Tacim ÇİÇEK

Figen Koşar, 1972 Çorlu doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde de lisans eğitimini tamamlamış. Birçok sektörde çalışmış. İyi bir okur olmaktan kaynaklı edebiyat tutkusunu deneme ve seyahat hikayeleriyle taçlandırmış. Yazdıkları çeşitli mecralarda yayımlanmış. Hikayeleri ödül de, seçkilerde de yer almış. Vourla, (Luna Yayınları, Temmuz 2023, Ankara) ilk romanı…

Birinci Dünya Savaşı çıkınca ailesiyle Atina’ya giden Nobel Ödüllü Şair ve Diplomat Yorgo Seferis’i en azından edebiyatla, Urla ile ilişkisi olan bilir ve tanır. Yazar, sonda verdiği yirmiye yakın ilgili kitaptan yararlanarak ve kimi zaman da roman kişilerinin dilinden aktararak, bazen de anlatının uygun yerinde yedirerek verdiği gerçekliklerden kurgulamış romanı, Seferis’in kurgusal torunu Eleni üzerinden. Kendisi de belirtiyor bunun bir mikrotarih ve biyografi olmadığını… Şairin çocukluğunu geçirdiği Urla’nın o dönemki yaşamını, demografisini, barış içinde bir arada yaşama ortamının giderek bozulmasını gerçek ve kurgu kişilerin yine gerçek ve çoklukla kurgusal hayat hikayeleri ile harmanlayıp anlatmaya çalıştığını… Figen Koşar, Atina’dan Urla’ya bir kazı grubuyla görevli gelen Seferis’in torunu Eleni’nin uçaktan indiği andan, yani 14 Mayıs 2022’den 10 Temmuz 2022’ye kadar on yedi bölümde yaşadıklarına tutmuş, yazarlık tepe lambasını. Çünkü bugünkü Urla, eski İyon Klazomenai kentinin harabelerini de barındırır. Güzelbahçe’nin hâlâ kullanılan eski isminde (Kilizman) bu ismin izi var. Bizans zamanında Bryela (Tanrının Kadını - Meryemana) ismini de alan Urla sonra Vourla (Yunanca Sazlık) olarak anılır. Eleni, zaman zaman gördüğü ve bir türlü anlamlandıramadığı ilginç rüyasını çözeceğini, atalarından kalan yarım hikayeyi de sonlandıracağını bilmez. Çünkü Vourla’ya vardığında, hiç de farkında olmadığı geçmişi onu da okuru da sarar. Anlatı boyunca anlarız ki Eleni de her insan gibi sadece bugünle sınırlı değil, hem geçmiş hem de gelecektir. Akış içinde 1912’ye ait yedi, 1913’e de ait altı bölüm var. Bunlar da değil, yani şimdi ve geçmiş izlekli iki ana paralel anlatı içinde 1911’e ait anlatılar, 1950’ye ait bir bağımsız bölüm de mevcut. Birbirine paralel, geçmişi ve bugünü içeren bölümlerin başına Yorgo Seferis’in -ki birçok bölüm içinde de üstelik- şiirleri var. Başka şairlerden de alıntılar var tabii. Bir yapbozun parçaları gibidir bütün bölümler, asıl ve büyük izleği görebilmemiz için…

Geldikten sonra Urla/İskele’deki dedesinin adını yaşatan otele geçici süre için yerleşir Eleni. Karantina Adası’nı gören bir ev kiralamış gelmeden önce ama tadilatı bitmediğinden dolayı... Otelden ayrılacağı gün otel sahibi, İşletmeci Murat Bey, onunla konuşur ve adaşı Eleni’ye ait küçük bir sandık verir. Eleni, dedesi Seferis’in kankası ve ilk aşkıdır. Buradan sonra da aşıklar hikayesi başlar. Anlatı ilerledikçe bu aşklar daha da netleşir ve ana izlek olarak kendini gösterir. Yazarın dili canlı, rahat ve anlattığını okutması bakımından da olumlu. Koşar, mübadele öncesi yıllardan bugüne akan hikaye/ler anlatırken; kendi kurgusu içinde aşk/lara odaklandırır okuru. Arka planda halkların toplumsal ve sosyal yaşamları, kendileri dışında gelişen olaylar yüzünden birbirinden kopuşlarını ve yaratılan ortamın sonucu sorunları da verir tabii. Kısmen yaşanmışlıklara dayanmakla beraber biraz fantastik, çokça kurgusal içerikli bir kolaj roman oluşturmuş. Seferis’in önemli, çarpıcı ve ilham verici hayatıyla da yetinmemiş üstelik. Yarattığı kurgusal romanın sonuna geldiğimde şöyle düşündüm: Başlangıç mı sonu hazırlar, yoksa sonlar mı yeni başlangıçları?.. 

Vourla, aşkların romanı dedim. Sefers’in kurgusal torunu Eleni ile yine eski zamandan İbrahim Efendi’nin torunu müzisyen Sinan’ın, Seferis’in kankası ve ilk aşkı Eleni ile Sinan’ın amcasının amcası Yusuf’un ve platonik de olsa Yusuf’un kankası Ahmet’in Tamara’ya aşkı… Yazar, erkeklerin sevdiklerine olan aşklarını bulundukları dönemden, ortamdan ve içine istekleri dışında doğdukları ailelerinden ve toplumlarından soyutlamaz… Figen Koşar da birçok kadın yazar gibi kadın bakışına ek olarak kendi yaşamışından, düşüncesinden de katarak yarattığı için torun Eleni sahici. İkinci kişileri de canlı anlatmasına rağmen torun Eleni’nin, Urla sokaklarında dolaşırken şöyle bir başınızı kaldırsanız göreceğiniz gibi biri olması iyi gözlemci ve kurgucu olmasının sonucu. Değişik aşklar toplamı roman, günlük hayatın ayrıntılarından, çevreden soyutlanarak, sadece kadınların erkeklerle bağımsız ve özel ilişkilerine odaklanmaz. Aşk da soyutlanmış bir duygu değil çünkü süren hayatların bir parçasıdır. İşte bu yüzden koşulların sonucu olarak mutsuz ve mutlu ilişkiler biçiminde şekillenir ve dillendirilir… Sosyal gerçeklikle insani gerçeklik oldukça dengelidir. Çünkü kurgusal da olsa edebiyat yaşanmışlıklara dayanır.

İlk kitap olmanın kusurları dışında; mademki künye kısmında bir editör var; bu yüzden editörün ayıklaması ve düzeltmesi gereken maddi hatalar, bu yazının yarısı kadar desem abartmış olmam. Kaynakları da bu konuda yanlış bilgi yüzünden yanıltmış olabilir. Bunları düzeltmek; editörün sorumluluğundadır, işidir. Editör denen kişi/ler böyle şey/ler için var. İşte bu gibi şeyler için yazardan fazlasını bilmelidir. Kitaplardaki maddi hatalardan dolayı Mihail Şolohov, (1905/1984) Yazarın Sorumluluğu (De Yayınevi, 1983/İst) adlı kitabında, ‘Bence, saygınlığı ya da yaşı ne olursa olsun hiçbir yazar kendisi için bir ayrıcalık isteğinde bulunamaz. ‘Yanlış yapma özgürlüğü’ne gelince; eğer bir kolektif çiftlikte grup önderi yanlış yaparsa, çiftlik başkanı onun yanlışını düzeltecektir. Bu bir yerel nitelikte bir yanlıştır ve diğer insanlara zarar vermeyecektir. Yazar yayımlanan bir çalışmasında yanlış yaparsa binlerce okuru yanlışa sürükleyecektir; işte mesleğimizin tehlikesi burada yatar,’ der. Unutmayalım ki editörlük daha dünkü çocuk sayılır. Editörlüğün hayatımıza girmediği dönemlerde her yazar yazdığından fazlasını bilmek zorundaydı diye Şolohov böylesi cümleler kurup önerilerde bulunmuştu. Editörlükle birlikte ortaya çıkan gerçeklikse şu: Editör ve eleştirmen de yazardan fazlasını bilmek zorunda. Yazım hataları bir yere kadar yazara mal edilebilir ama maddi hatalar tümüyle editör/lerin sorumluluğundadır. Şolohov’a katılmamak olanaksız, ‘yazar’ yerine ‘editör’ü koyarak okuyan bunu daha iyi kavrayacaktır.

Yazar, Eleni etrafında gelişen, geçmişi deşen romanıyla; kök saldıkları topraklardan istekleri ve iradeleri dışında koparılan; gittikleri topraklara da kök salmaya çalışan insanların acılı kişisel ve ortak hayat hikayelerine, Urla’nın tarihine, efsanelerine, olup bitene rağmen farklılıklarını zenginlik görüp bunun için mücadele edenlere, aşkın sınır ve yasak tanımayan doğasına davet ediyor…

Evrensel'i Takip Et