Gençler kariyer basamaklarıyla mı çıkacak bataklıktan?
Yeterince para kazanamamanın “kendi başarısızlıkları olduğu” söyleniyor gençlere. Bu illüzyon, çıkış yolunu henüz bulamamış gençlerin gerçek çözümlerle buluşmasına engel oluşturması için dayatılıyor.
Görsel: Pixabay
Bora
İrem
ODTÜ
Kariyerizm, yani kariyerinde yükselmeyi en yüksek amaç olarak belirlemek, günümüz dünyasında sıkışmış gençliğe bir çıkış kapısı olarak sunuluyor. Okulların tanıtımlarından itibaren başlayan bu koşullama süreci, ODTÜ özelinde de önümüze “ODTÜ CEO fabrikası” söylemiyle çıkıyor. Peki ODTÜ CEO fabrikası mı? Bu düşünce nasıl yaratılıyor?
Toplum için bilim üretmek olan asli işlevinden koparılan üniversiteler, sermayenin zenginleşmesi için yeniden kurgulanıyor. Bu süreçte de sermayedarlar, devlet ve okul yönetimi birlikte hareket ediyor. Ortaya çıkışı itibariyle egemen sınıfın aygıtı olan devlet, eğitimi de sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendiriyor. İkitdarın üniversitedeki temsilcileri olan rektörlükler, üniversitenin sosyal ve akademik yönlerini yönetme yetkileriyle öğrencilerin hayatındaki tüm alanlara nüfuz ediyorlar. Hangi dersin açılacağından tutun da üniversitenin aldığı ödeneği nerelere harcanacağı, hangi toplulukların faaliyet gösterebileceği gibi kararlar sermayenin çıkarları doğrultusunda alınıyor.
PEKİ NEDİR BU KARARLAR?
Bölümlerin müfredatları öğrencileri düşündüren, tartışma ortamı sağlayan derslerden ziyade, mezun olunca nasıl daha çalışan olabileceklerini anlatan derslerle dolduruluyor. Üniversitelerin birçoğunda yurtlar yetersiz kalırken ve her geçen gün beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarımıza zamlar gelirken yapılan kariyer fuarları paranın nereye harcandığını bizlere gösteriyor. Bu kariyer fuarlarının sağladığı iş, staj gibi imkanlar cezbedici hale getiriliyor, bu fuarlar adeta modern köle pazarları olarak işletiliyor. Bunun yanı sıra iktidarın ve rektörlüğün uygulamaları karşısında ses çıkaran okul topluluklarının etkinlikleri, çalışmaları ve ödenek almaları engellenirken sermayeye hizmet etmeye heveslendiren topluluklar içinse kesenin ağzı sonuna kadar açılıyor.
Sadece okul içerisinde değil okul dışında da bu eğilimi besleyen devlet, insanların bir araya gelip birlikte eğlendikleri festival ve konser gibi etkinlik yasaklarken belirli sermaye gruplarının öncülüğünü yaptığı Teknofest gibi etkinliklere sınırsız destek sağlıyor. Medyayı da kariyerizmi yaygınlaştırmak noktasında bir araç kullanarak “Dilediğiniz gibi bir gelecek, iyi bir kariyerle mümkün” mottosunu yaygınlaştırıyor.
KARİYERİZM NEDEN BİR İLLÜZYON?
“Siz de yapabilirsiniz çocuklar, yeterince çalışırsanız” diyen şirketler kendi kâr hırslarının yarattığı işsizliğin suçunu gençlere atmaya çalışıyor. Dolayısıyla iş bulamadığında, yeterince para kazanamadığında gençlere, “bunun kendi başarısızlıkları olduğu” söyleniyor. Yaratılan bu illüzyon, kendisinin ve toplumun sorunlarını bilen ve duyan ancak buradan bir çıkış yolunu henüz bulamamış gençlerin de gerçek çözümlerle buluşmasına engel oluşturması için dayatılıyor. Ancak günümüz kapitalist dünyasında gerçeklik, hepimizin aynı anda kazanamayacağı yönünde. CEO fabrikası iddiasıyla, sorunlarının çözümünü kendisinin, bu sorunları paylaşan diğer arkadaşlarından yalıtık ve yalnız uğraşıyla çözüleceği şeklinde kariyerist bir yalanla kandırılan birçok genç, her şeyi denemiş olsa dahi hayal ettiği yaşamı elde etmeyi muhtemelen başaramayacak.
Kariyerist savların çoğu, halihazırda süren sistemin sorgulanmaması ve emek sömürüsüne “rıza üretmek” için ortaya konmuş ve maddi gerçekliği olmayan vaatler. “Görüyorsunuz çok çalıştı, o nedenle burada” diyorlar. Kendi kendini yetiştirmiş insan (self-made man) miti böyle sürdürülüyor. Bunlar olurken bizler, kimi zaman on altı saat ücret almadan çalışsak da yeterince çalışmadığımıza inanıyoruz. Kimimiz bir miktar da “ödüllendiriliyoruz” iki asgari ücret miktarında maaş alarak. Halbuki bu ücretler, bu süreçte yarattığımız ve patronun cebine kalan paranın (artı değerin) yanında gülünç bir miktarda. Bu noktada ise amaç, “Sen işçi değilsin, onlardan üstünsün” diyerek ve beyaz yakalı işçilere genel müdür, CEO hatta patron olabilecekleri hayali satarak işçi sınıfının, sınıf bilinci kazanmasının önüne geçmek.
PEKİ YA BİZ HAYAL KURARKEN YAŞADIKLARIMIZ?
Günümüz açısından zor olduğunu söyledik ancak kariyerinde yükselmek imkansız da değil. Ancak bahsettiğimiz nedenlerden ötürü bu kapitalizmin anlattığı kadar kolay değil. Kapitalizmin iddiası, “Eğer yeterince ezilirseniz, Trendyol’un söylediği gibi 16 saatinizi kendinizi geliştirmeye (!) ayırabilirseniz bir gün siz de yükselip ezen pozisyonlarda yer alabilirsiniz.” Yani aslında, kimi zaman freelance adı altında sömürünün serbestlik kazandığı kimi zaman patronun maaşa zam yapmamak için çırpındığı, sendika kelimesi duyduğunda işçilere şantaj yapmaya çalıştığı ve emeğinizden tırpanlayarak kendi cebini doldurduğu koşullardan söz ediyoruz. Ancak bugün açısından bu koşullara razı olup, bir CEO veya kapitalist olmayı hayal ederken asgari ücretin biraz üstünde maaşla “yetinen” yüzbinlerce beyaz yakalı var. Peki gerçekten de bugün yaşadığımız sorunların çözümü mü? Kendini kurtarmak demek kariyerinde yükselmekle aynı şey mi? Gençliğin kurtuluşu kariyerizmle mi mümkün?
Maalesef ki hayır. Bugün yaşadığımız ekonomik sıkıntılar da özgürlüğümüze getirilen kısıtlamalar da kapitalistlerin karına kar katmak için ortaya çıkıyor. Kapitalist sistem her zaman kar hırsına dayalı olarak kendini var eder ve varlığını sürdürmek için her zaman daha fazla karı hedeflemelidir. Bu nedenle bu sistem bir kesimi zenginleştirirken diğer kesim yoksullaşır. İçerisinde yaşadığımız bu toplum düzeni de bugün yaşadığımız sorunları getiriyor. Bizim bugün yaşadığımız her sorun aslında toplumun bağrında yeşerip ortaya çıkıyor. Dolayısıyla değerlendirirken toplumsal koşullardan kopuk, bireysel bir şekilde değerlendiremeyiz. Her koyunun kendi bacağından asıldığı toplumsal bir düzenden söz edemeyiz. Kendi kurtuluşumuzu da toplumdan ayrı bir biçimde gerçekleştiremeyiz. Bizim bireysel gibi görünen sorunlarımızın çözümü tek tek bireylerde değil, bizdedir. Toplumsal bir sorun bireysel kurtuluş mücadelesiyle çözülemez ve bu sorunlardan da kaçılamaz. Bu sorunlar var oldukça gelip bizi bulacaktır. Bunlar ancak toplumsal bir mücadeleyle aşılır. Bu yüzden ki çözüm bizim bu sorunların karşısına koyduğumuz örgütlü gücümüzdedir.