Bir olay: Şireci Direnişi ve siyasetçiler | Bir kavram: Mali oligarşi
Mali oligarşi, sermaye sınıfının elinde tuttuğu devasa ekonomik gücün bir sonucudur.
Fotoğraf: Erdem Ayçiçek/Evrensel
BİR OLAY: ŞİRECİ DİRENİŞİ VE SİYASETÇİLER
Antep’teki Şireci fabrikasında çalışan işçilerin, düşük zam dayatmasına karşı gerçekleştirdikleri iş bırakma eylemi kazanımla sonuçlandı. İşçilerin eylemi esnasında, ücret zammı görüşmelerine dahil olan siyasi isimler ile bu kişilerin işçilere ve patrona karşı tutumu da öğretici oldu. AKP’li Antep Belediye Başkanı Fatma Şahin işçilere karşı patronu överken CHP Milletvekili Meriç ise işçilerden fedakârlık talep etti. Patronlar mafyatik yöntemlerle sendikacıları ve işçi önderlerini tehdit etti. Öte yandan işçiler ise mücadelelerinin başından beri yanlarında olan EMEP Milletvekili Karaca’yı kendi temsilcileri olarak seçtiler. Esasında Antep’te bir kez daha gördüğümüz durum, patronlar, burjuva siyasetçilerin mafyanın ve suç örgütlerinin iç içe geçmiş ilişkilerinin bir görüntüsüydü.
BİR KAVRAM: MALİ OLİGARŞİ
Kapitalizm, geçinmek için emeğinden başka varlığı olmayan kitlelerin, üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduran bir avuç patron için çalıştığı bir üretim biçimidir. Bu durum, belirli bir parasal miktarla üretim araçları ve emek-gücü satın alan sermaye ilişkisine dayandığı gibi bu süreç de sermayenin büyümesine yol açar. Kapitalizmin en yüksek ve son aşaması olan emperyalizmin temel yapısını oluşturan tekelleşmiş sermaye ise emperyalist dönemin karakteristik özelliği olan mali oligarşiyi doğurur. Mali oligarşi, toplumsal zenginlik ile sermaye kaynaklarının çok küçük bir azınlığın elinde yoğunlaştığı, toplumun en zengin kesiminin çok büyük bir maddi zenginliğe doğrudan hükmettiği ve elinde bulunduğu maddi güçten daha büyüğünü de kontrolü altına aldığı bir toplumsal ekonomik dinamiği ifade eder.
TEKELCİ KAPİTALİZM VE MALİ OLİGARŞİ
Mali oligarşi, sermaye sınıfının elinde tuttuğu devasa ekonomik gücün bir sonucudur. Dolayısıyla temellerini anlamak için mali sermayenin karakterini anlamak önemlidir. Sermayenin küçük ölçekte birçok burjuvanın ya da burjuva işletmenin elinde olmasından ziyade tekellerde toplanması üretimin verimliliğini (kapitalizm için bu daha yüksek kâra yol açar), rekabet avantajını ve finansal kontrol gücünü artırır. Bununla da kalmaz, sanayi üretimi ve ticaret işlemlerinde kullanılmak üzere yaratılan finans sermayesini de oluşturur. Böylece daha büyük miktarlarda para âtıl vaziyette kalmaktan kurtulur ve daima kâr yaratan bir kaynak hâline gelir. Holdinglerin sahip oldukları bankalar ve işletmeler birbirini besleyerek büyütür ve küçük işletmelerin de ya tamamını ya da sermayesinin kontrolünü ele geçirecek kadarlık bir kısmını satın alma yoluyla bünyesine katarak sömürü halkasını gitgide büyütür. Tekeller tarafından kontrol edilen sermayenin boyutu arttığı oranda, büyük sermayedarların küçük sermayedarlara ve emekçilere karşı elinde bulundurdukları eşitsiz avantaj katlanarak büyür. Böylece tekel işletmeler, diğer işletmelere de finans sağlayan temel bir parasal güç olmakla kalmaz, çeşitli sektörlerde sahip oldukları işletmelerle yaşamın yeniden üretiminde görülmemiş düzeyde bir egemenlik inşa etmeye başlar. Öyle ki, “Bir tekel, bir kez kurulup milyarları çekip çevirmeye başladı mı, siyasal rejimden ve daha başka ‘ayrıntı sorunları'ndan bağımsız olarak karşı konmaz bir biçimde toplumsal yaşamın bütün alanlarına sızacaktır”*.
Bu alanlardan başat olanı, zenginliğin korunması ve büyütülmesi için kullanılacak olan politikadır. Elinde tuttuğu devasa zenginlik yoluyla politikaya da dahil olan tekelci burjuvazi, büyük bir toplumsal gücü elinde bulundurur ve yaşamın yönetiminde söz sahibi hâle gelir. Öyle ki, genel ve yerel yönetimlerde yer alan yöneticilerin de bizzat burjuva olması, şu ya da bu holdingin yönetim kurulunda yer alması, ellerinde bulundurdukları maddi güç ile bir nevi mafya ağı kurmaları istisna olmaktan çıkar. Mali sermayenin sağladığı toplumsal güç; patronların siyasi nüfuz elde etmesini kolaylaştırır. Bu zengin azınlığın banka, üretim işletmeleri, medya organları ve devlet kurumlarını ele geçirmesiyle mali oligarşi, toplum üzerinde çeşitli biçimlerde hüküm sürer. Tekelci sermaye, elinde bulundurduğu ekonomik güç ile doğrudan politikaya dahil olma imkanının yanında bürokratlardan burjuva siyasetçilere kadar kendi politik çıkarlarının temsilcisi olan devlet kurumlarıyla yönetime müdahil olur. Bu durum, burjuvazinin egemenlik aygıtı olan kapitalist devletin egemenliğini emperyalizm koşullarında somut olarak gerçekleştirmesinin biçimlerinden biridir.
Bu nüfuz öyle bir noktaya ulaşır ki şu ya da bu bürokratın mertebesini belirleyen onun ilişki içinde olduğu sermayedarlardır. Örneğin, döviz yatırımcılarıyla iyi ilişkileri olduğu için bir ekonomist, döviz krizi döneminde ideal bir maliye bakanı adayına dönüşebilir. Tabii ki görevde olduğu sürece iyi ilişkiler kurduğu bu kişileri memnun etmek üzere kararlar almayı da sürdürür.
Emperyalizmin kaçınılmaz bir sonucu olan mali oligarşinin toplumsal yaşam üzerindeki etkileri yukarıda bahsedilenlerden elbette daha geniştir. Mali oligarşi, yalnızca sermayedarların devlet kademeleriyle ilişkili olması ve bu alanları işgal etmesinden ibaret değildir. Elbette burjuva demokrasisinin politik ihtiyaçlarından ötürü burjuvalar sahip oldukları maddi güç ve sosyal ilişkiler ile burjuva sisteminde daha verimli bir siyaset yürütebilirler ancak bunun da ötesinde hayatın yeniden üretimini geniş alanlarda kontrol edecek güçteki sermaye grupları, halihazırda mevcut bürokratik engelleri kolaylıkla çiğneyebilecek güçler hâline gelmişlerdir. Müfettişler, yargıçlar, kolluk kuvvetleri, politikacılar, bürokratlar toplumsal gücün bir yansıması olan birikmiş sermaye karşısında kendi bireysel hayatlarını kurtarmaya çalışan figürlere dönüşebilirler. Bu koşullar altında, “örneğin, vicdan, şeref vb. gibi kendileri meta olmayan şeyler, sahipleri tarafından para karşılığı elden çıkarılabilecekleri ve böylece bir fiyatları olacağı için, meta biçimini alabilirler”**.
Toplumsal yaşam üzerinde bu denli hüküm süren mali oligarşiye karşı mücadele verilmeden mali sermaye yok edilemeyeceği gibi yalnızca “ahlaksız mali oligarşinin” yok edilmesi gereken bir şey olduğuna dair mali sermaye yanlısı reformist anlayışlar, esaslı bir değişim anlayışını savunamadıkları gibi sınıf mücadelesine dayanan ve işçi sınıfının tarihsel görevini yerine getirmek üzere yürüteceği toplumsal mücadelenin karşısında yenilmeye mahkumdur. Bu, emperyalizm aşamasında sınıf mücadelesinin öğrenmesi gereken o kadar temel bir derstir ki, bazen oligarşinin temsilcisi Anadolu’daki bir belediye başkanından bazen de Anadolu’daki sosyal demokrat bir reformist vekilden bile öğrenilebilir.
*Lenin – Kapitalizmin En Yüksek Aşaması: Emperyalizm – Sol Yayınları (s. 65)
**Karl Marx – Kapital (Cilt 1) – Yordam Yayınları (s. 109)