Succession’da bir gece: Seçimlerin ikiyüzlülüğü
"-Her ne kadar “başkan” olamasan da bizim başkanımız olacaksın.-Aynen öyle. Sen ve ben, uzun bir yola çıkacağız."
Fotoğraf: Elif Görgü/Evrensel
Ece AKIN
Galatasaray Üniversitesi
-Hadi bakalım. Saat 5 oldu, her şey yolunda mı?
-Evet iyiyim, Greg, Logan sonrası ilk seçimim olduğunu düşünürsek. E Cyd burada, sağda solda koşturarak elinde telefon olan bir kobra gibi zehir saçıyor. Sonra PGN solumda, FVA sağımda. Seçim sonuçlarını hiç olmadığı kadar iyi vermeliyim çünkü patronlarım kalbimi söküp herkese barış teklifi olarak sunmak istiyor. Yani hayır, Greg. Anlarsın ya, biraz gerginim işte, birazcık.
-Ben baya iyi hissediyorum.
AMERİKA KARAR VERİYOR
Amerika’nin geçireceği bir başkanlık seçimi gecesinde dünyanın en büyük medya ve eğlence şirketi WaystarCo’nun haber kanalı ATN’nin başı Tom ve onun “ayak işçisi” uzaktan akrabası, ATN çalışanı Greg arasında geçen bu konuşmayı dizinin meşhur giriş müziği başlayana değin dinliyoruz. Dizinin “röntgenci” stilde çekimleri, el kamerası tekniği ve bir sahte belgeseli andıran, karakterler arasından dolaşan merceği; karakterleri bir kapı deliğinden gözetliyormuşuz hissi yaratıyor. Bu hissi vermekle de yetinmiyor, dizi gerçekliği başarılı bir şekilde işliyor. Böylece, sahte değil gerçek bir belgeseli andırıyor Succession. Her ne kadar diziyi bir “mockumentary” (sahte belgesel) olarak sınıflandıramasak da burjuvazinin karar alma mekanizmalarının, kapalı kapılar arkasında dönen kirli işlerin, rüşvetin, rekabetin (…) bir temsiliyetini sunuyor bizlere. Sinemada büyülü gerçekçilik vardır, toplumsal gerçekçilik vardır, sosyalist gerçekçilik vardır… Biz de belki Succession’a, burjuva pisliğinin hicviyle, “bütün hayatını para üzerinde kuranların gerçekçiliği” penceresinden değerlendirebiliriz, özellikle de “America Decides” bölümünde.
Buraya kadar yazılanlardan anlaşılabileceği üzere Succession, WaystarCo şirketi üzerinden paranın iktidarını, yasama-yürütme-yargıyı, şirketin sahibi Roy ailesinin (özellikle de CEO ve baba Logan Roy) birbirleriyle şirket içi ve dışı ilişkilerini anlatıyor. Hele ki dizinin ilerleyen sezonlarında ortaya çıkan bir haleflik meselesi var ki! Biz izleyiciler o ana kadar söz konusu karakterlerin, ceplerini doldurma eylemi ve gayreti haricinde bir işleri olmadığını bilmiyormuş ve onları tanımıyormuşuzcasına, bütün o ilişkilerin pasını yüzümüze yeniden vuruyor haleflik meselesi. Ardından o pas, gün yüzüne değerli maden olarak çıkıyor. “Zengin olmak muhteşem. Süper kahraman olmak gibi… Her istediğinizi yapabiliyorsunuz. Yetkililer size dokunamıyor. Kostüm de giyebiliyorsunuz. Sadece bu kostüm Armani tarafından tasarlanmış oluyor.”
“America Decides”a dizinin anlatısına dair iyi bir örnek sunması ve en başarılı bölümlerinden bir tanesi olması sebebiyle odaklanmakta fayda var. Bu bölümde, bir taraftan haber kanallarında seçimler için yayın akışının yönetilmesini, bir taraftan da kapılar ardında dolananları gözlemliyoruz. Sermayedarların, borsanın da böylesi kritik bir gecede üstlendiği gözlemci rolüyle, şantajlarının ve medyaları aracılığıyla geniş halk kesimleri üzerinde kurduğu baskı mekanizmaları kayıt altına alınmış adeta. İçi boş ama cebi dolu liberal piyasacı dünya görüşünün ve bu azınlığın, ait oldukları egemen sınıfın bahçesinde ne denli özgüvenle, nasıl sistematik bir şekilde karar alıcı mekanizmalar kurmuş olduklarını görebiliyoruz bölümde. Kardeşlerden Roman’ın, Cumhuriyetçi (Republican) Parti’nin başkan adayı, ATN binası içinde kendine ayrılmış odada seçimi takip ederken seçimden sonra çekilecek peşkeşleri, paylaşımını “hasbihal” edişini izliyoruz. Bu konuşmalar akarken mevcut sistemde hangi kanun, hangi yasa ele alınırsa alınsın burjuvazi egemenliğinin çarpık ilişkileri bütününde halk çıkarına bir işleyişin olmadığını dinliyoruz. Var olduğunu dinlediğimiz şeylerse rüşvet, şantaj, tehdit, çıkar ilişkileri ve kâr arzusu.
GERÇEK SEÇİM TOPLANTI ODASINDA
-Kazanmak kolay, kazanınca gerisi çorap söküğü gibi. Ama kaybedersem büyük bir zafer olarak karakterize edilmesini istiyorum. Büyük başarı. Başkan olmak istiyorum, senin de ortağım olmanı istiyorum. Bu gece olmasa bile başka bir zaman olacak.
-Her ne kadar “başkan” olamasan da bizim başkanımız olacaksın.
-Aynen öyle. Sen ve ben, uzun bir yola çıkacağız.
Hayal edin. (Hayal etmemize gerek olmayabilir de, gözünüzü kapamayın yeter.) Burjuva siyasetin araçları doğrultusunda başkanlık koltuğuna kimin geçeceğine, kurgusal bir temsil olduğu vurgusuna gerek duymayacağımız bir gerçeklikle çarpışıyoruz Succession'da, bu sebeple “çok iyi anlatılmış” diyebiliyoruz. İyi anlatılıyor, zira, anlatılanlar da günümüzde olanlardır bir ölçüde. Burjuvazinin, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin sırtlarını dayadıkları sermayeleriyle memleket bir oyun alanıymış gibi alınıp verilenler, bir seçim gecesinde kimin payı nereye düşecek sürgüsü, arkamızdan çevrilen işler… Oyun alanı benzetmesi de bu noktada isabetli olabilir, çünkü kendinden menkul bir taht oyunu sürüyor burada. Çünkü burada seçim gecesi üzerinden örneklendirildiği gibi, seçim sonuçları açıklanırken bile dönen taht oyunları, kapitalizmin nüvelerinden kaynaklı olarak kendi içinde de rekabetlere mahsustur. Kapitalist aktörler arasında da çekişmeli bir rekabet sürer. Bu sebeptendir ki seçimlerde, “insanlar, uygun gördükleri, yaşam görüşlerine yakın veya ‘ideal’ adaya oy verir; demokratik bir süreçle kalpleri kazanan aday başa gelir” şeklinde ders kitabından süreçler yoktur ya da pek gözüktüğü gibi değildir. Bu adaylara çıkarları gerektirdiği gibi yaslanan burjuvazi, azınlık olarak siyasi iktidarın asıl sahibi haline gelir. Başkan Salgado, Başkan Eavis fark etmez, bilakis sermaye gruplarının rekabet ve çıkar ortaklaşmalarıyla sermayedir koltuğa oturan.
“Making the call.” Karar ne olacak, kim verecek ve ne zaman verilecek diyerek bölümün ilerleyen dakikalarında süren tartışma, bu sistemin teşhiri için faydalı bir senaryo yazımı oluyor. Karar dediğimizse, tahmin edebileceğimiz üzere yeni başkanın duyuruluşu ve ona kadar giden süreçte sermaye sahiplerinin birtakım zorunlulukları: Kapitalistler; irtibatlarını kontrol altına almalı, takip etmeli ve sermayelerine olabildiğine en az tahribat/en fazla kârla tutunmalı. Siyasal alanı, kendisine ait mekanizmalardan kuran burjuva iktidarı; yönetim süreçlerine katılımın seçim kurumları da dahil olmak üzere kendisine ait olduğu her oluşumu tabiri caizse koluna takıyor ve yürütüyor kapitalizmin devamlılığını. Paranın dolaşımı ve parayla birlikte gelen dönüşüm, adeta ATN'deki taht dolaşımıyla görsel bir form alıyor. Rekabetten tahribat doğuyor ve hem başkanlığın hem de Roy ailesinin, kısacası çıkarları doğrultusunda işin içinde olan her bir kişi ve unsurun, taht dolaşımı sermayeyi var ediyor.
NASIL OLUYOR DA HER SEÇİMİ “ONLAR” KAZANIYOR?
Ezici çoğunluğu oluşturan emekçi sınıfların çoğunluk olarak seçimlere katıldığı ve dolayısıyla çoğunluğun belirleyiciliğinden bahsedilebilirse şayet, “oy verme hakkının” kullanılması ve siyasi iktidarda “temsilci”lerin seçilmesiyle sonuçların emekçilerin lehine olacağı yanılması, burjuvazinin biriktirdiği güçle açıklanabiliyor. Halk yönetime yabancılaştırılıyor. Bir tarafıyla da demokratik süreçlerde bu denli alıkoyucu bir hakimiyetin tekellerin ve sermayedarların lehine nasıl sonuçlanabildiğinin cevabını da o kaotik gecenin akışında görebiliyoruz. “Röntgenci kamera” demiştik; bölüm süresince yapılan görüşmelerde, taktik savaşlarında ve mevki kovalamalarında seçimin muhatabı olan halkı görmüyoruz. Bütünlüklü bir veri akışı ya da denetime sahip olmuyor halk, ondan gizlenmiş güç yüzünden erişemiyor buna. Bütün bunlar, dizideki toplantı odalarında lüks deriyle sarılı sandalyelerle donatılmış odalarda gizliden gizliye dönüyor. Ama biz, gerçek dünyada tarihten ve deneyimlerimizden biliyoruz. Pek de gizli değil günün sonunda, sermaye-iktidar bağlarının arka yüzü ve ikiyüzlülüğü ne de olsa.
Yazıyı da eyaletlerden seçim sonuçlarının açıklanması arasında izleyiciye kendini kaybetmiş bir şekilde doğrudan yorum yapmaya başlayarak ATN içinde karmaşa yaratan haber spikerlerinin ifadeleriyle kapatabiliriz:
"Çünkü geleneksel değerler hesaplanarak yapılan tahminlerin, ne tuhaftır ki, geçersiz çıktığına defalarca tanıklık ettik. Evet, belki de zıvanadan çıkmış birileri başarısız olduğunu fark etti ve sayımı durdurup kanıtları yok etmeye karar verdi. Yani evet, siz sessizliğinizi koruyun. O oy pusulalarında ne olduğunu tahmin edeceğiz. Biz karar vereceğiz, değil mi? En iyisini de onlar bilir, değil mi? Tabağınıza ne konursa yiyeceksiniz çünkü onlar cevap veren ya da çok soru soran insanları sevmezler. Kapayın çenenizi! Hesap bilmeyen gerzekler! Biz meseleyi çözeceğiz ve siz kendinizi savunmaya çalışırken evinize girip istediğimiz her şeyi alacağımız bir yönetim atayacağız, oğullarınıza kızlarınız olduğunu ve tam tersini söyleyeceğiz."