Doğu Anadolu dağlarında 40 yıl sonra kar kalmayabilir!
Dr. Yeliz Yılmaz'ın, Fırat-Dicle havzasındaki insan kaynaklı faaliyetlerin iklime ve su kaynaklarına etkisini inceleyen tez çalışmasına göre Doğu Anadolu dağlarında 40 yıl sonra kar kalmayabilir.
Görsel: NASA
Özer AKDEMİR
İzmir
Küresel ısınmanın yanı sıra uygulanan yanlış su ve tarım politikalarının ülkemizde çok ciddi sorunlara yol açacağına dair bir araştırma sonucu daha yayınlandı. Doktorasını İstanbul Teknik Üniversitesi’nde iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki etkisi üzerine yapan Dr. Yeliz Yılmaz’ın araştırmalarına göre 40 ila 60 yıl sonra, Fırat ve Dicle nehirlerini besleyen Doğu Anadolu dağlarında kar kalmayabilir! Araştırma, iklim değişikliğinin hiç etki etmemesi halinde bile GAP kapsamında planlanan tüm sulama ve baraj projelerine yetecek miktarda suyun bölgede bulunmayacağını ortaya koyuyor.
SU YOKSA GAP’DA YOK!
Hemen her gün bir yenisi ile karşılaştığımız kuruyan göllerimiz, yok olan sulak alanlarımız, kuraklık ve aşırı iklim olaylarına dair haberler, bugünkü etkilerinde öte gelecekteki olumsuzluklara dair birer uyarı olarak nitelemek gerekiyor. Bu açıdan baktığımızda su kaynaklarımız üzerindeki riskler ülkemizin gelecekteki sorunlarından belki de en büyüğünü işaret ediyor. Dr. Yeliz Yılmaz’ın Fırat-Dicle havzasındaki insan kaynaklı faaliyetlerin bölge iklimine ve su kaynaklarına etkisini inceleyen tez çalışmasına göre GAP ilerleyen yıllarda başarısızlıkla sonuçlanmaya aday. Çünkü bölgede projenin uygulanması için ana gereksinimi olan yeterli su olmayacak! Araştırmalar iklim değişikliğinin yanı sıra bölgede yapılan barajların ve yanlış tarımsal sulamanın da etkisiyle kar yağışının her geçen yıl daha da azaldığını, bu azalmanın devam etmesi durumunda sadece 40 ila 60 yıl sonra, Fırat ve Dicle nehirlerini besleyen Doğu Anadolu dağlarında karın kalmayabileceğini gösteriyor.
Dünyanın en büyük sınıraşan su havzalarından olan ve 65,5 milyon insanın doğrudan faydalandığı Fırat ve Dicle’deki su azlığı uluslararası sorunlara da yol açabilir.Sorunun en önemli nedenleri azalan yağışlar kadar uygulanan politikalarla da ilintili. Dr. Yılmaz’ın tezine göre azalan yağışlarla bölgedeki su miktarı düşerken, artan tarım faaliyetleri, baraj ve HES’ler suyun buharlaşma miktarını artırıyor.
KAR ÖRTÜSÜ YERDE DAHA AZ KALIYOR
Uydu verilerinin incelenmesi sonrası ortaya konan haritalar ve değerlendirmeler, bölgede yer alan dört su havzasının (Fırat-Dicle, Kura-Aras, Çoruh ve Van Gölü havzaları) dağlık bölgelerindeki kar örtüsünün yerde kalma süresinin endişe verici seviyelerde azaldığını ortaya koyuyor. Fırat-Dicle havzası için yılda üç gün olarak tespit edilen azalma miktarı 10 yılda bir aylık bir süreye denk geliyor. Doğu Anadolu dağlarının yılda ortalama 4-6 ay kar ile kaplı olduğu düşünüldüğünde, bu azalma eğiliminin devam etmesi durumunda, yalnızca 40-60 yıl içinde bölgede kar kalmayacak! Bu, bölgenin başlıca su kaynağı olan ve nehirleri besleyen kar örtüsünün yok olma tehdidiyle karşı karşıya olduğu anlamına geliyor.
GAP’IN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ACİLEN GÖZDEN GEÇİRİLMELİ
Hal böyle olunca Fırat ve Dicle nehirlerinin suları kullanarak yapılan ve yapılması planlanan tarımsal sulama faaliyetleri ve hidroelektrik santrallerin kağıt üzerinde kalma olasılığı çok yüksek. Tez çalışması GAP’ın sürdürülebilirliği ile ilgili planların acilen gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Çünkü yukarıdaki veriler ve hesaplamalara göre projenin tamamına yetecek su olmayacak! Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı bölgesel kalkınma projesi olarak nitelenen GAP’ın tamamlandığında 1.8 milyon hektar alan sulamaya açılacak. GAP sulama projelerinin 2021 yılı itibarı ile üçte birinde sulamaya başlanmış durumda. Sulama planlarının dörtte birinin uygulandığı varsayımında gereken su miktarı yeterli olurken, sulama miktarının dört katına çıkması halinde ise yeterli su olmayacak. Bölgede sıcaklıklarla birlikte sulama, baraj ve HES inşaatlarının da artması nedeniyle, buharlaşma yoluyla su kaybının çok yüksek seviyelere çıkabileceği öngörüsü bu sonucun temel nedeni durumunda.
KÜRESEL ISINMA OLMASA DA DURUM VAHİM!
Öte yandan, küresel ısınmanın etkisinin hiç olmadığı hayali senaryolarda bile planlanan tüm sulama ve baraj projelerinin tamamlanması için gereken suyun olmayabileceği hesaplanıyor. İklim değişikliğinin artık bilimsel bir olgu olarak genel kabul gördüğünden hareketle, araştırmada elimizdeki doğal ve kısıtlı kaynakları, uzun vadede de sürdürülebilir bir şekilde değerlendirebilmek için bir an önce bütünlükçü bir su yönetim politikası geliştirmek gerektiğine vurgu yapılıyor.
ULUSLARARASI SORUNLARA YOL AÇABİLİR
Araştırma, su paylaşımı konusunda bölgesel risklerin arttığını, bu durumun ise Orta Doğu’da ülkeler arasında politik sorunlara yol açabileceğini ortaya koyuyor. Uluslararası anlaşmalara göre Türkiye, kaynak ülkesi olarak, havzanın aşağı kısmında kalan diğer ülkelere belli bir miktar suyu salmak durumunda. Salınan suyun miktarı ve kalitesi nedeniyle şimdiye kadar komşu ülkelerle dönem dönem gerilimler yaşandı.
“TEK GÜN BİLE KAYBEDİLMEMELİ”
Dr. Yılmaz tezinde sorunun çözümüne dair önerilerden bazıları şöyle; “İklim değişikliği ile mücadele etme, etkilerini azaltma ve uyum politikaları geliştirme konusunda tek bir gün bile kaydetmeden, acilen harekete geçilmesi şart. Bilimsel veriler göz önünde bulundurularak, akılcı kararlar almak gerekiyor. Bu doğrultuda ilk yapılması gereken, daha etkili ve verimli sulama yöntemlerinin uygulanması. Sürdürülebilir tarım uygulamalarının da artması uzun vadede temiz su kullanımına katkıda bulunabilir”.