İTÜ öğrencileri peş peşe saldırılarla karşı karşıya: Yemek ücretine çifte zam, yurt sorunu, akademik takvim...
İTÜ öğrencileri ile yemek ücretine yapılan çifte zammı, karma olan Gümüşsuyu yurdundan kadın öğrencilerin çıkarılmasını ve akademik takvimin ertelenmesini konuştuk.
Fotoğraf: A.Savin/Wikimedia Commons (Free Art License 1.3)
Batuhan ENGİNER
İTÜ
İstanbul Teknik Üniversitesinde (İTÜ) geçtiğimiz yaz ayında öğrencilere “saldırı” niteliğinde 4 karar alındı. Temmuz ayında, hükümet safından da vergi artışları açıklanırken İTÜ yönetimi peş peşe üç günde; yemekhane ücretlerine yüzde 100, yurt ücretlerine yüzde 75 zam yaptı ve Gümüşsuyu’ndaki karma yurttan kadın öğrenciler kovuldu. Tüm bunların üstüne, geçtiğimiz hafta içi yemekhaneye yüzde 50’lik bir zam daha yapıldı; üstelik bu kez öğrencilere haber bile verilmedi. Zammı kimimiz turnikede kimimiz WhatsApp gruplarında öğrendi. Bu felaket sürecin ardından, İTÜ öğrencilerinin okulun güncel durumuna ilişkin görüşlerini almak adına sorularımızı yönelttik.
İTÜ’de ve Türkiye’nin diğer pek çok üniversitesinde yakın zamanda yemekhane fiyatlarına zamlar yapıldı. Bunları nasıl değerlendiriyorsun? Devlet üniversitelerindeki yemekhanelerin fiyatları nasıl belirleneceği de ucu açık bir konu. Sence yalnızca “dışarıdan daha ucuz olmaları” yeterli mi? Yoksa beslenme de ücretsiz eğitimin bir parçası olarak değerlendirilebilir mi?
Endüstri Mühendisliği öğrencisi Zehra’nın yanıtıyla başlıyoruz: “Beslenme ücretsiz eğitimin ayrılmaz bir parçası ve her öğrencinin hakkıdır. Yalnızca ‘daha ucuza’ sunmak kesinlikle bir marifet değil, bir lütuf ise hiç değil. Maalesef içinde bulunduğumuz durumda var olan fiyatlandırmanın hangi gerekçelere dayanarak ve nasıl yapıldığı bile öğrencilere sunulmamaktadır. Üniversitelerin temel bileşeni olan öğrenciler olarak yemekhane ücretlerinin belirlenmesinde aktif olarak yer almayı talep etmeliyiz.”
Beslenmenin ücretsiz eğitimin bir parçası olması gerektiğini düşünen öğrencilerden Cevher Hazırlama Mühendisliği öğrencisi Ayça, “Sadece fiyatlar değil bizlere verilen yemeğin kalitesi ve miktarı konusunda da öğrencilerin isteklerinin ön planda tutulması gerekiyor” ifadeleriyle Zehra’yı destekliyor.
Gemi ve Deniz Teknolojilerinden bir öğrenci ise “Ücretsiz eğitim ve ücretsiz sağlık kapsamında üniversite öğrencilerine ücretsiz beslenme sağlanması gerektiğini, bunun herhangi bir bütçe değerlendirmesinde sorun teşkil etmemesi üzerine hareket edilmesini ve önem bazında ilk sıralarda değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum” diyor.
“DEVLETİN VERDİĞİ BURSUN YEMEĞE BİLE YETMEMESİ AKIL TUTULMASI”
Röportaj yaptığımız öğrencilerin tamamı beslenmenin ya parasız eğitimin bir parçası olduğunu ya da öğrencilerden alınan ücretin çok düşük olması ve artışının da enflasyon oranının üstünde olmaması gerektiğini söylüyor. Öğrencilerden gelen ana itirazlardan biri, bu ücretlerin burslar ve öğrenci gelirleriyle orantısız olmasından doğuyor. Çevre Mühendisliğinden bir öğrenci “Üniversitelerde beslenmenin ücretsiz olması çok gerçek dışı bir durummuş gibi hepimize dayatıldığı için bu seçeneği düşünemedim bile. Dışarıdan ucuz olması ise bir zorunluluk. Fiyatlar sabit olmalı bizler öğrenciyiz” ifadeleriyle yanıtlıyor. Yine bu konuda Mimarlık öğrencisi Yıldırım şu görüşleri paylaşıyor: “Üniversite yemekhanelerindeki fiyatlar verilen burs doğrultusunda olmalı diye düşünüyorum. Devlet bursunun 1250₺ olduğu şu sıralar bu yeni yemek zammıyla birlikte bir ay boyunca bu verilen parayla yemek dahi yiyemiyor öğrenciler. Devletin verdiği bursla devlet okulunda yemek bile yiyememek tam bir akıl tutulması.”
Jeoloji Mühendisliğinden bir öğrenci de bu fikirleri paylaşarak “KYK bursunun şu anda 1250₺ gibi komik bir tutarda olması ve bu burslara iyileştirme yapılmayıp yemekhaneye zam yapılması öğrencinin yaşam standartlarını zorluyor. Bu kararı mantıklı ve doğru bulmuyorum” ifadelerini kullanıyor.
Kontrol Otomasyon Mühendisliği öğrencisi Salim ise ekonomik krizin ve yetersiz ödeneklerin üniversitelerde zorluk yarattığını ancak öğrencilerin temel ihtiyaçlarının vazgeçilmez olduğunu söylüyor: “Her şeye rağmen devletin ve okul yönetiminin, kaynaklarını doğru ve verimli kullanıp gereksiz yerlerden tasarruf ederek bu kaynağı öğrencisi için yemek ve barınma hizmeti olarak ayırması elzemdir.”
GÜMÜŞSUYU YURDU’NDAN KADIN ÖĞRENCİLERİN ÇIKARILMASI, SEKÜLERLİĞE VE KARMA EĞİTİME MÜDAHALE
Gümüşsuyu Yurdu’nun karma niteliği değiştirildi ve kadın öğrenciler yurttan atıldılar. Sonrasında bu kararın bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile gerçekleştirildiğini öğrendik. Bu konu hakkındaki görüşlerini alabilir miyiz?
Bu soruya dair cevapların ezici çoğunluğu ortaklaşıyor. Üzerinde neredeyse bütün İTÜ öğrencilerin uzlaştığı üzere, röportaj yaptığımız öğrenciler de sekülerliğe ve karma eğitime bir saldırıya işaret ediyorlar. Kararın KHK ile geldiği göz önünde bulundurulunca özerk üniversite tartışmaları da boy gösteriyor. Jeoloji Mühendisliğinden bir öğrenci üniversitelerin özerk olmayışına dikkat çekiyor, “Üniversiteler özerk olmalı, kendi bünyesinde olan yurtlar hakkında kararları kendileri almalı. Halihazırda karma olan bir yurdun da bu şekilde değiştirilmesinin kadın öğrencilere haksızlık olduğu kanaatindeyim.” Konu üzerine Yıldırım, “Gümüşsuyu Yurdu konumu gereği fakültemize çok yakın ve orada okuyan kadın arkadaşlarımızın kaldığı çok işlevsel ve önemli bir yurttu. Arkadaşlarımızın yurttan atılması kabul edilebilir bir şey değil. Üniversitemizin iç işlerinin Cumhurbaşkanlığını ilgilendirdiğini düşünmüyorum” diyerek üniversite özerkliğine ve Mimarlık Fakültesi öğrencileri için yurdun önemine vurgu yapıyor.
Zehra ise bu kararın eğer mücadele etmezsek devamı gelecek başka laiklik ve karma eğitim karşıtı eylemlerin ilk adımlarından olacağını söylüyor: “Bu kesinlikle öğrencilerin talebi doğrultusunda alınan değil tepeden inme bir karardır. İTÜ’deki 5. senemi doldurmama rağmen bu süre zarfında o yurdun karma olmasından dolayı rahatsızlık duyan herhangi bir öğrenciyle tanışmadım, aksine bu karadan mağdur olan pek çok öğrenci oldu. Bu karar eğitimde laiklik ilkesine büyük bir saldırıdır. Bu karar daha sonra yapılacak daha pek çok eşitliksiz, laiklik karşıtı eylemin İTÜ’deki ilk adımıdır. Biz öğrenciler bu vahim durumun bir an önce farkına varmalı ve tepkimizi net bir şekilde koymalıyız.”
BARINMA KRİZİNİ ÇÖZEMEYEN İKTİDAR AKADEMİK TAKVİMİ ERTELEDİ
Bildiğiniz üzere İTÜ’de yeni dönemin açılış tarihi de YÖK kararıyla 2 Ekim’e ertelendi. YÖK kararı hakkındaki ve son olarak da bu yeni dönemde İTÜ’lüleri nelerin beklediği, öğrencilerin nasıl bir tutum alması gerektiği hakkındaki düşünceni öğrenebilir miyiz?
Ayça ve Zehra ilk olarak kararın mantıksız olduğuna ve İTÜ öğrencilerini zor bir eğitimin yılının beklediğine değiniyorlar. Ardından Zehra, “YÖK’ün karar mekanizmalarının hiçbir aşamasında öğrencilere yer vermediğini de biliyoruz. İTÜ dahil pek çok üniversitede kısıtlanan ve kulüp aktivitelerine sıkışan sosyalleşme imkanlarımızın kulüp odalarına olan saldırılarla iyice tehlikeli bir noktaya taşındığını görmekte ve endişelenmekteyim. Üniversite öğrencilerinin kendilerini özgürce ifade etme, kolektif üretimi deneyimleme fırsatı bularak kendi potansiyellerini keşfe çıktıkları öğrenci kulüplerini her türlü zorluğa ve baskıya rağmen yaşatmalıyız. Öğrenciler olarak hep birlikte okumalı, tartışmalı, düşünmeli, ifade etmeli ve her zamankinden çok haklarımızı savunmalıyız” diyerek kulüplerin hem öğrencilerin sosyalleşme hem de tartışma ve birlikte üretme alanları olarak öneminde dikkat çekiyor.
Bu erteleme uygulamasının niçin yapıldığına dair fikrini sorduğumuz Salim, “Bu konunun altında muhtemel 2 sebep yatıyor. Birincisi turizm dönemini Eylül ayının tamamına yayarak turizm gelirini arttırma çabası, ikincisi de halihazırda yaşanan konut kriziyle beraber barınma sorunu. Kararın açıklanma tarihini de göz önünde bulundurursak ikincisi daha kuvvetli bir ihtimal olarak duruyor” ifadesiyle şimdiye kadar çözülmemiş olan barınma krizinin bu kararın muhtemel sebebi olduğu görüşünde.
Kararın kendisinin, öğrencilerin hayatını zorlaştıran ve planlarını alt üst eden bir yerde durduğu da ortada. Jeoloji Mühendisliğinden bir öğrenci: “Akademik takvimler, yeni dönemin başlangıcından çok daha uzun bir süre önce yayınlanıyor ve insanlar işlerini bu takvime göre planlıyorlar. Bu işlere staj, akademik projeler, kulüp etkinlikleri, sınavlar, otobüs ya da uçak biletleri bile örnek verilebilir.”
YÖK’ün yarattığı bu mağduriyetler üzerine Yıldırım, “YÖK üniversitelerin bağımsızlığını tehdit eden okullarımızı işgal eden bir yapı bana kalırsa. Eğer bağımsız ve kaliteli bir eğitim istiyorsak YÖK kapatılmalıdır. Gelecek dönemde bizleri ne bekliyor bilmiyorum. Artık ülkemizde olayları ön görmek ve geleceğimizi planlamak çok zorlaştı. Öğrenciler olarak dayanışma için olmalı ve daha çok örgütlenmeliyiz. Okulumuz bu yönden pek aktif değil ne yazık ki. Gelecek yıllarda çabalarımızla bunun değişeceğine inanıyorum” diyor.
“ÖĞRENCİLERE VERİLEN DEĞERİN NE KADAR AZ OLDUĞUNU GÖSTERİYOR”
Gemi ve Deniz Teknolojilerinden bir öğrenci de “YÖK'ün kararı ile ertelenme durumunda dönem içinde öğrencileri bekleyen geç mezuniyet ve ara tatilin kaldırılmasının yanında, İTÜ öğrencilerinin şimdiye kadar olduğundan farklı şekilde bir ‘tutum’ sergilemesi gerektiğini düşünüyorum. Öğrencilerin söz konusu kendi eğitimlerinde karar verici konumda olmamaları, bir açıklama ile planlarının belki de tamamen değiştirilmesini kabul etmediklerine dair ve üniversitelerin bağımsızlığı için tepki göstermeleri gerektiğini düşünüyorum” şeklindeki ifadeleriyle konuya dair tutumunu gösteriyor. Çevre Mühendisliğinden bir öğrenci de “Bu kadar önemli kararların ve planların bir anda değişebilmesi ve mantıklı bir sebep sunulmaması öğrencilere verilen değerin de ne kadar az olduğunu gösteriyor. Yeni dönemde İTÜ öğrencisinin tutumu kesinlikle haklarının farkında olmak ve bunlar elinden alındığında da sesini çıkarmak olmalı” diyor. Sorularımızı yanıtlayan çoğu öğrenci, tüm bu sorunlara karşı birlikte mücadele edilmesi gerektiğini belirtiyor.