10 Eylül 2023 04:56
/
Güncelleme: 13:29

Zeki ile Metin’e Piyango Vurursa: Beş Milyoncuk Borç Verir misin?

Haydar Ali Albayrak, Zeki Alasya ve Metin Akpınar'ın başrollerini paylaştığı "Beş Milyoncuk Borç Verir misin?" filmine dair yazdı.

Zeki ile Metin’e Piyango Vurursa: Beş Milyoncuk Borç Verir misin?

'5 milyoncuk borç verir misin?' adlı filmin afişi

Haydar Ali ALBAYRAK

Yeşilçam’da ’70’lerin ikinci yarısı Erman Film yapımı Zeki-Metin filmlerine sahne olur. Uzun bir dönem sıcak komedilerle ayakta kalmaya çalışan Türk sineması, ülkenin de askeri darbeye sürüklendiği bu yıllarda toplumsal meselelere dair çeşitli düzeylerde önermeler yapar ve göndermelerde bulunur. Birçoğu “yoksul ve eski İstanbul” çekimleriyle açılan Zeki-Metin filmleri de daha ziyade ikilinin sakarlıkları, hayata tutunma çabasıyla akıp giderken arka planda gerçek yaşamın sorunlarıyla karşılaşırız. Bazen özenli çoğu zaman yüzeysel işlenen bu sorunlar, sinemanın ne tür film çekilirse çekilsin topluma (bir anlamda müşterisine) kayıtsız kalmayacağını ortaya koyar. Bu yazıda Zeki-Metin filmleri arasında "Beş Milyoncuk Borç Verir misin?"’e eğilmek istiyorum.

TALİH VE TESADÜF

Osman Seden’in yönettiği ve senaryosu Ahmet Üstel’e ait olan Beş Milyoncuk Borç Verir misin? Zeki ile Metin’in iyi bir ikili olmaya başladığı yıllarda karakterlere kendi adlarını verdikleri bir döneme aittir. Zeki ile Metin yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen aynı iş yerinde çalışan iki kafadardır. Zeki bürodaki Sekreter Perihan’a (Perihan Savaş) sırsıklam aşıkken Metin de mahalledeki Ayşe’ye sevdalıdır. Diğer Zeki-Metin filmlerine benzer şekilde Zeki alabildiğine duygusal bir gençken Metin biraz havaidir. Bu iki gencin yaşamı biletlerine vuran ikramiye ile değişir. Zeki’nin aldığı bilete tam 5 milyon çıkmıştır. Ancak Zeki’nin bileti koyduğu ceket sarhoş arkadaşları Nuri tarafından bir eskiciye satılınca kovalamaca başlar. Kafadarlar ceketin ve biletin peşinde oradan oraya sürüklenirken başlarından dert eksik olmaz. Perihan’ın sevgilisi Teoman (Selçuk Özer) patron Kenan’ın oğludur (Kenan Pars) ve Kenan da bir mahalleyi satın almak üzere harekete geçmiştir. 5 milyona ihtiyacı vardır. Biletin ikramiyesini duyunca Perihan’dan Zeki’yi baştan çıkartıp parayı kendisine getirmesini ister. 5 milyona ihtiyacı olan sadece Kenan değildir. Mahalle de tapularını kazanmak için 5 milyona ihtiyaç duymaktadır. 

ZEKİ İLE METİN 5 MİLYONU NE YAPAR?

Zeki ile Metin Türk sinema tarihinin en gönlü engin karakterine imza atmış isimler. Birkaç film hariç ufak tefek uyanıklıklar sergileyen kahramanlarımız finallere doğru gelindikçe dürüstlük abidesi kesiliyor, hele toplum çıkarı gözetilecekse yahut bir sevdiklerine yardım edeceklerse hiç düşünmeden paylarından cayıyorlar. Dahası bu durumu “ya hep beraber ya hiçbirimiz” şiarı ile okumak da mümkün. İkilinin bu tip rollerle özdeşleşmesini karşılıklı oynamalarına bağlayabiliriz. Zira tek kişilik saflık filmlerinde Kemal Sunal’ın ve daha sonra İlyas Salman’ın karakterleri olgunluk sergiliyor, mesaj veriyor fakat bir mutabakata var(a)mıyorlardı. Toplumla çatışmaya girip ezildiklerini görüyorduk. Onların özellikle ’70’lerin ikinci yarısında ve ’80’lerde halktan yana tavırları bir tür onurlu yenilgi biçiminde yorumlanabilirdi. Oysa Zeki ile Metin günün sonunda kazançlarından caysalar da yalnız kalmıyorlar. Üstelik yalnızlıklarını mahalleden önce kendileri paylaşıyor, bir anlamda birbirlerine sarılıyorlar. Bu çoğulluk olumlu mesajların etkisini arttırıyor. Yine ’70’lerin ilk yarısında ikilinin Ertem Eğilmez döneminde izlediğimiz bazı rollerde uyanık taşralı kompozisyonuna yakıştıklarını ve grup içinde çıkarcı bir noktada ısrar ettiklerini görüyoruz. Şu sonuca varılabilir: Zeki ile Metin, Ertem Eğilmez’in yanında kalsalar yine şöhret ve başarı kazanır, yine gönüllerde taht kurar ama bugün Zeki ile Metin denince akla gelen ilk anlamlarına kavuşamazlardı. Anlaşılan Eğilmez, Metin Akpınar’ın külhanbeyi duruşu ve sahtekar gülümseyişini değerlendirmekten yanaydı yahut bir mimik ustası olan Zeki Alasya’nın sesiyle tatlı üçkağıtçılığa geçişini benimsemişti. Gerçi ikili bir diğer kalabalık kadrolu film olan Mavi Boncuk’ta sevimli mağdurlar arasındaydı. Bu örneği de bir kenarda tutarsak Zeki ile Metin’in tiyatrodan sinemaya geçmelerinde, beyazperdede karşılık bulmalarında Eğilmez’in payı büyükse onları ikili haline getiren yapımcı Hürrem Erman’dır diyebiliriz. 

DÖNÜŞEN ŞEHİR VE TAPU MESELESİ

Tapu meselesi ’70’lerde özellikle komedi filmlerinde sıklıkla karşımıza çıkar. ’60’larda barınma sorununa değinen filmler çekilmiş, hatta bunlardan birinde, Gecekondu Peşinde (1967) filminde dönemin ünlü oyuncularından Sadri Alışık rol almıştır. Ancak ’70’lerde konut krizi derinleşir ve gecekondulaşma sorunu iyiden iyiye hukuki bir açmaza dönüşür. Bu durum ise dönemin komedilerinde yankı bulur. Kemal Sunal’ın çeşitli vesilelerle mahalle kurtardığı filmler vardır. Mahallenin adeta mucize bir elin dokunuşuyla kurtarılması, geniş kesimlerin toplumsal sorunlara dair beslediği “(bir) kurtarıcı umudu”nu “beyazperdedeki yıldız” vesilesiyle diri tutarken aynı zamanda oyuncuya ve elbette Yeşilçam’a halkla bütünleşme fırsatı sunar. Bu sorun ’80’lerde de açgözlü müteahhitlerin bir kez daha dönüştürdüğü, tabiri caizse dönüşmelere doymayan Dalan İstanbul’una beton yığınları örme projelerinde kamusal alanların yağmalanmasıyla görünür. Bu döneme dair filmlerde de mahallece karşı konulan yıkımlar söz konusudur. Mahallenin bu biçimde kullanımı hem dayanışma gibi pozitif duyguları aktarıp sevimli ilişkiler söylemini desteklerken hem de Yeşilçam’ın seyircisiyle hemhal yapısını da ortaya koyar.

SIRTTAN SIRTA İSTANBUL’U DOLAŞAN CEKET!

Beş Milyoncuk Borç Verir misin? aynı zamanda güldürülerimizde sık rastlanan duruşma sahneleri de barındırır. Bu sahnelerin birinde Metin hakimi canlandıran Hulusi Kentmen’e “bizi içeri atın, biz cemiyet mikrobuyuz,” der. Burada kullanılan ifade Zeki ile Metin filmlerinin havasını da özetlemektedir. Zeki-Metin filmlerinde ikilinin tatlı atışması kendine has bir dil yaratırken bu dile zaman zaman bitirim bir eski Türkçeden ifadeler eşlik eder. “Cemiyet mikrobu” da o ifadeler arasındadır. Ancak daha ötesinde Metin’in ilginç bir samimiyeti söz konusudur. Bu sahnede bir gangsterin sırtında kodese düşen ceket için hapse atılmayı arzulamaktadır ancak benzetmeyi inanarak dile getirir. Cemiyet ile mikrobu, bir anlamda vücut ile hastalığı ifade eder.

Filmde morg sahneleri de etkileyici kullanılmıştır. Ceketin peşine düşen kafadarlar, birçok yeri ziyaret ederler. Renkli ceket, kendini -bir zampara olarak- oynayan Münir Özkul’dan kabadayılara kadar birçok kişinin sırtında dolaşır ve Hippi partilerinden morglara kadar nice mekan gezer. Ceketin bir macerası da Münir Özkul’la yaşanır. Özkul zamparalık yaptığı evde kıskanç koca tarafından öldürülünce ceket de mecburi istikameti olan morga gelir. Zeki ile Metin naaşları sıra sıra gezer ve en sonunda günahının bedelini de yansıtırcasına çarpık ve gülünç bir yüz ifadesiyle yatan Münir’in üzerinden alırlar ceketi. Ceket bunun dışında bir kez de hapisten kaçmaya çalışan bir mahkumla birlikte mezarlıkta tabuttan fırlar.

***

Beş Milyoncuk Borç Verir misin?, ’70’lerin Zeki-Metin filmlerine iyi bir örnektir. Dönemin toplumsal atmosferine yabancılaşmamış, salt güldürmek amacıyla yazılmamışlardır. Şüphesiz ticari güldürü niteliği taşırlar ama sosyal meselelere sırt dönmezler. Bu film de gönül ilişkilerini, ikilinin uyumunu köpürten fiziki ve sözel çatışmaları öne çıkarmasına karşın mahallenin henüz kahramanlıktan inmediği zamanlara ait oluşuyla hoş bir örnek sunmaktadır.

Evrensel'i Takip Et