Şili'de darbenin 50. yılı: Yarım devrime tam faşist darbe
"50. yılında sosyalistlerin, komünistlerin, antifaşistlerin, ilericilerin de Şili darbesinden çıkaracağı pek çok ders bulunuyor."
11 Eylül 1973'te Şili Başkanlık Sarayı'nın bombalanması | Fotoğraf: Biblioteca del Congresa Nacional/Wikimedia Commonsc(CC BY 3.0 cl)
Yücel ÖZDEMİR
Köln
Bundan tam 50 yıl önce bugün Latin Amerika’nın güney batısında bulunan, Pasifik Okyanusu’yla uzun bir kıyı şeridi olan Şili’de gerçekleşen askeri faşist darbe hem sosyalistler hem de kapitalist-emperyalistler ve onların iş birlikçileri açısından derslerle dolu. Bu nedenle Avrupa’dan Latin Amerika’ya kadar değişik ülkelerde farklı kesimler arasında değişik boyutlarıyla ele alınıyor.
Şili’de de darbenin 50. yılı öncekilerden farklı olarak ele alınıyor. Mart 2022’den bu yana devlet başkanlığı koltuğunda oturan, öğrenci hareketi içinden gelen sol-sosyal demokrat çizgiyi savunan ülke tarihinin en genç Devlet Başkanı Gabriel Boric, bugün dünyanın dört bir yanından davet ettiği devlet başkanlarıyla ülkesinin karanlık geçmişini konuşacak. Daha çok Latin Amerika’dan devlet ve hükümet temsilcilerinin katılmasının beklendiği bu buluşmaya Almanya adına Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier de katılacaktı. Ancak daha sonra katılmaktan vazgeçti. Yerine Eyaletler Meclisi Dönem Başkanı olarak Hamburg Belediye Başkanı Peter Tschentscher katılacak. Almanya’nın devlet olarak davete katılması önemli. Zira faşist darbe sırasında ve sonrasında Şili’de bulunan eski Nazilerin rolü tahmin edilenden büyük. Şili darbesinde Almanya ve Nazilerilerin rolü ayrı bir yazının konusu... Bugün her ne kadar Boric ve misafirleri, askeri darbeyi mahkum eden konuşmalar yapsa da Şili’de darbe hayranı çok sayıda faşistin varlığını sürdürdüğü bir gerçek. Halen faşist generallerin 1980’de çıkardığı Anayasa ile ülke yönetiliyor. Türkiye’dekine benzer şekilde değişikler olmakla birlikte... Sağ muhafazakar partinin üyeleri açıkça darbenin başı General Augusto Pinochet’e övgüler dizmeye devam ediyorlar ve bu suç olarak görülmüyor. Kısa bir süre önce parlamentoda, sağ partilerin talebi üzerine, 22 Ağustos 1973’de, seçilmiş Devlet Başkanı Salvador Allende’yi düşürmek için Anayasa’yı ihlal etmekle suçladığı bildiri, 50 yıl sonra yeniden mecliste okundu. Tam bir skandal...‘
ADIM ADIM "GELİYORUM" DİYEN DARBE
Şili’de bugün 50. yılını geride bırakan darbe elbette bir anda gelmedi. Aksine çok önceden ABD tarafından alınan bir karara bağlı olarak adım adım hayata geçirildi. Zira, değişen dünya koşulları, “arka bahçe” Latin Amerika’da, 1 Ocak 1959’da gerçekleşen Küba Devrimi’nden sonra ikinci bir sosyalist ülkeyi kaldırmıyordu. Küba Lideri Fidel Castro’nun 1971’in sonunda Şili’ye gerçekleştirdiği dört günlük ziyaret sırasında verdiği mesajlar ABD ve iş birlikçilerini iyice tedirgin etmişti. Gazeteci-Yazar Winfried Huismann, birçok yazısında ve belgeselinde bu ziyaret sırasında Castro’nun Allende’ye işçileri orduya karşı silahlandırmasını önerdiğinin altını çiziyor. Ayrı ziyarette Castro, Allende’ye de bir kalaşnikof hediye eder. SSCB’nin Hitler faşizmini yenmesi, Doğru Avrupa’daki birçok ülkenin halk demokrasisine geçmesi ve “Doğu Bloku” olarak şekillenmesi, dünya genelinde emperyalizme, sömürüye ve sömürgeciliğe karşı mücadele dalgasını alabildiğince büyütmüştü. 1950’li yılların başından itibaren belirgin bir şekilde komünist, sosyalist ve yurtsever hareketler dünyanın her tarafında güç kazanıyordu. Afrika’da ise sömürgeciliğe karşı ulusal kurtuluş mücadeleleri, sosyalizmden aldıkları güçle zaferler elde ediyordu. ABD’nin başını çektiği kapitalist blokun itibar kaybettiği, sosyalizmin sempati kazandığı bu dönemde Şili’de yükselen devrimci mücadele, komünistlerden Hristiyan demokratlara kadar uzanan geniş bir yelpaze Salvador Allende etrafında “Unidad Popular” (Halk Birliği - UP) olarak birleşerek “Parlamenter yolda sosyalizme geçiş” yürüyüşü başlattı. 1952’de katıldığı ilk seçimlerde düşük oy alan, 1958’de seçimi ise kıl payıyla kaybeden Allende’yi destekleyen ittifak, sonradan genişleyerek 4 Eylül 1970’de katıldığı seçimlerde yüzde 36.3 oyla sandıktan birinci çıkmayı başardı. Ardından, 24 Ekim 1979’de Allende’yi mecliste başkan olarak seçti. Daha devlet başkanı seçilmeden halktan aldığı destek nedeniyle ABD’nin radarına giren Allende, göreve başladıktan sonra başta ABD tekelleri tarafından işletilen bakır madenlerine el koyma ve 19 Şili tekelini kamulaştırma olmak üzere sosyalizm yönünde attığı adımlar, Washginton’dan karşı darbe hazırlıklarının başlatılmasına vesile oldu. Önce ekonomik ambargoyla, grevlerle, protestolarla, yükselen kontra eylem ve suikastlarla Allende devrilmek istendi. 29 Haziran 1973’deki ilk darbe girişimini daha sonra Pinochet, “bir deneme” olarak nitelemişti.
11 EYLÜL 1973: DARBE GÜNÜ
ABD’nin yaklaşık iki yıllık kaos planı ve baskı politikası sonuç vermeyince, 11 Eylül’de saatler 6.20’yi gösterdiğinde çalan telefonda donanma kuvvetlerinin ayaklandığı ve Allende’nin istifasını istediği bildirildi. İki saat boyunca ulaşmaya çalıştığı ve güvendiği Genel Kurmay Başkanı Pinochet, saat 08.00’de radyodan darbe bildirisi okuyarak ordunun yönetime el koyduğunu ilan etti. Bildiri okunduktan kısa bir süre sonra darbecilerden gelen telefonda Allende’ye ailesiyle birlikte uçakla yurt dışına çıkması teklif edildi. Bunu hemen reddetti. Bazı kaynaklar, ABD’nin Allende’nin bineceği uçağın düşürülmesini planladığını ileri sürüyor. Bu sırada Allende, ailesini ve korumalarını sarayın dışına gönderdi. Allende verilen ultimatomu yerine getirmeyince saat 11.00’de başkanlık sarayı “La Moneda”nın hava kuvvetlerine bağlı uçaklar tarafından bombalanmaya başlandı. Az kişiyle içeride kaldığı sırada intihar ederek hayatına son verdi. Hem de Castro tarafından hediye edilen kalaşnikofla... Çekilen en son fotoğrafta da Allende’nin elinde kalaşnikof görünüyor. Allende’nin halen Şili ve dünya halklarının önemli bir kısmının gönlünde yaşamasının arkasında bu onurlu duruşun payı oldukça büyük. Ayrıca iktidara geldikten kısa bir süre sonra ücretleri arttırmış, yoksulluğa karşı sosyal politikalar hayata geçirmeye başlamıştı. Ancak, kapitalist çarkı koruyan devler aygıtı dağıtılmamış, dönmeye ve işlemeye devam ediyordu. Bu nedenle Allende’nin iktidara gelmesi yarım devrimi ifade ediyor.
EMPERYALİZM KAZANDI, HALK KAYBETTİ
Şili darbesinin ABD ve diğer emperyalistler için önemi oldukça fazla. Her şeyden önce kapitalizme karşı yükselen mücadelenin nasıl bastırılacağı konusunda önemli bir laboratuvar oldu. Başarıyla sonuçlanan darbe yöntemi daha sonra aralarında 12 Eylül 1980’de Türkiye de olmak üzere birçok ülkede denendi ve benzer sonuçlar alındı. ABD ve tekellerinin çıkarlarını koruma, özel mülkiyet ve özelleştirmeleri reddeden sosyalist ve komünistleri yok etme, neoliberal politikalara pervasızca hız verme ve Sovyetlerin etki alanının genişlemesini engelleme darbenin başlıca hedefleri idi.
50. yılında sosyalistlerin, komünistlerin, antifaşistlerin, ilericilerin de Şili darbesinden çıkaracağı pek çok ders bulunuyor. Parlamenter yolla iktidar sosyalistlerin eline geçtiğinde kapitalist devlet aygıtı yok edilmediği, emperyalistler ve iş birlikçileri kovulmadığı sürece iktidar her an kaybedilebilir, güvende olamaz. Allende’nin en büyük yanılgısı, Bolşevik tarzı devrimi ısrarla reddederek, demokratik değişimle sosyalizmin kurulabileceğine dair inancı idi. Bu yanılgısını fark ettiğinde ise çok geç olmuştu. Bazı kaynaklara göre, Allende, 11 Eylül’de iktidarı tam olarak ele geçirmek için bazı generalleri görevden almayı ve halk oylaması ilan etmeyi planlıyordu. Ancak, bunun bilgisine sahip olan çok güvendiği Pinochet darbeyle bu plana yanıt verdi.
İkinci önemli ders ise; 1917 Ekim Devrimi Lideri Lenin’in de pek çok kez belirttiği gibi, burjuvazi ve emperyalistler iktidarı kaybettiğinde onu geri almak için bütün yollara ve araçlara başvururlar. Buna proletarya diktatörlüğü ilan edip yanıt verilmediği sürece, burjuvazinin iktidara yeniden gelmesi her zaman gündemde. Venezuela, Bolivya gibi ülkelerde 2000’li yıllarda parlamenter yolla elde edilen siyasi iktidarın bir türlü istikrar kazanmamasının başlıca nedenleri de bundan kaynaklanıyor. Emperyalizm iş birlikçisi burjuva parti ve akımların varlığını sürdükçe, kazanılan iktidarın kaybedilmesi her zaman gündemde olur. Küba Devrimi’nin uzun yaşamasının başlıca nedenlerinden birisi emperyalizm iş birlikçisi burjuva örgütlenmelere izin vermemesidir. Castro’nun Allende’ye işçileri silahlandırmasını önermesi de bundan kaynaklanıyordu.
CIA ALLENDE'YE KARŞI DARBEYE NASIL KATILDI?
Volker Hermsdorf
Junge Welt
Salvador Allende'nin ölümü ve kanlı askeri darbeye ilişkin görüntü ve raporların dünyayı sarsmasının ardından, ABD ve ABD’ye ait yabancı istihbarat servisinin bu darbenin hazırlanması ve uygulanmasındaki rolüne ilişkin ayrıntılar ortaya çıktı. Faşistlerin iktidara gelişi aynı zamanda CIA'nın yıllarca süren faaliyetlerinin sonucuydu. Birçok ABD başkanı, ABD tarafından kabul edilmeyen hiçbir hükümetin Şili'de ayakta kalamayacağını garantilemişti.
SÜREKLİ KARIŞTIRMA
1958'de şaşırtıcı bir şekilde başkanlık seçimlerinde oyların neredeyse yüzde 29'unu alan ve sağcı muhafazakar rakibi tarafından kıl payı mağlup edilen 50 yaşındaki Marksist Salvador Allende, CIA'nın dikkatini çekmişti. Altı yıl sonra Allende'ye yeniden iyi bir fırsat yakaladı. Bu arada Küba'da bir devrim zafere ulaşmıştı, Domuzlar Körfezi'ndeki CIA işgali açık bir şekilde başarısız olmuştu ve Fidel Castro ülkeyi sosyalist kampa entegre etmişti. Eylül 1964'te, bir sonraki Şili seçimlerinden iki yıl önce, ABD Başkanı John F. Kennedy, Allende'nin başkanlığını engellemeye yönelik bir siyasi kampanya programını onayladı. İstihbarat servisi, Hıristiyan Demokrat aday Eduardo Frei lehine milyonlarca doların Şili'ye akmasını sağlayacak kanallar oluşturdu. ABD Senatosu'nun bir raporuna göre CIA, kampanya masraflarının yarısından fazlasını karşıladı, gazetecilere maaş ve sendika çalışanlarına rüşvet verdi. Frei seçimi kazandı. Ancak Allende, ABD Şili’yi arka bahçesi olarak gördüğü için ABD çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak görülmeye devam etti. Sorun bakır, güherçile ve daha fazlası gibi hammaddelerin elden kaçırılmamasıydı. Kennedy yönetimi altında ABD bankaları ve şirketleri Şili'yi Küba'ya "müreffeh bir alternatif" olarak sunmak için düzenlenen bir programa büyük meblağlar yatırdı.Girişim başarısız oldu. Toplumsal gerilimler arttı. 1966'da Allende Senato Başkanı seçildi. Küba ve Vietnam'a gitti ve 1970'teki başkanlık seçimlerinde "Unidad Popular" tarafından aday gösterildi. Beyaz Saray'da ve Langley'deki CIA merkezinde alarm zilleri çaldı. ABD Başkanı Richard Nixon'un güvenlik danışmanı Henry Kissinger Haziran 1970'te "Neden sırf halkının sorumsuz tutumu yüzünden bir ülkenin Marksist olmasına izin vermemiz gerektiğini anlamıyorum" dedi. CIA bir kez daha destek için milyonlar yatırdı Allende'nin itibarını sarsmak ve seçilmesini engellemek hedefti. Şili'de başkan adayına karşı yürütülen kampanya Büyükelçi Edward M. Korry ve CIA'nın Santiago bürosu başkanı Henry Heckscher tarafından koordine edildi. Heckscher'in Guatemala ve Almanya'daki hükümetleri istikrarsızlaştırmaya çalışma deneyimi vardı. Batı Berlin'deki CIA bürosunun başkanı olarak, 17 Haziran 1953'te Doğu Almanya'daki "isyancılara" silah teslim edilmesini istemişti.Yıkıcı kampanyalara rağmen Allende en iyi sonucu 4 Eylül 1970'te yüzde 36,4 oyla elde etti. Anayasaya göre Kongre'nin yapması gereken tek şey Allende'ye başkanlık yolu açan Anayasayı 50 gün içinde onaylamaktı. Artık CIA ve yandaşları seçilmiş başkandan bir an önce kurtulmak için ellerinden geleni yapıyordu.
Seçimden bir hafta sonra Allende'nin rakibi ve CIA'in sırdaşı Augustín Edwards, Washington'da Kissinger tarafından kabul edildi. Edwards, Şili'nin bakır madenlerinin çoğuna, ülkenin en büyük gazetesi El Mercurio'ya ve Pepsi Cola şişeleme tesisine sahipti. Kissinger'ın tavsiyesi üzerine Edwards, Hilton Oteli'nde CIA Direktörü Richard Helms ile askeri darbe olanaklarını ve zaman çizelgesini tartıştı. CIA, Edwards'a ve gazetesine gazetecilik hazırlığı için toplam 1,95 milyon dolar sağladı.16 Eylül'de Helms, Başkan Nixon'un yabancı istihbarattan Allende'nin "ne pahasına olursa olsun" göreve gelmesini engellemesini veya onu görevden almasını istediğini söyledi. CIA bunun için iki strateji geliştirmişti. Birincisi, ABD ekonomik gücünü ve nüfuzunu kullanmalı ve "bir halk ayaklanmasını kışkırtmak için Şili'yi ve Şililileri aşırı zorluğa ve yoksulluğa mahkum etmelidir." Bu önlemlerin başarısız olması durumunda ikinci seçenek askeri darbe olacaktır. Nixon ve Kissinger da aynı fikirdeydi ancak ABD'nin ve hizmetlerinin saklı kalması için tüm operasyonların gizlice yürütülmesi gerektiğine dikkat çekti. Nixon, Allende'nin konumunu baltalamak ve Şili'de siyasi ve ekonomik kaos yaratmak için on milyon doları onayladı.
KOMPLO VE KAMPANYA
CIA ajanları, silahlı kuvvetlerin sadakatini baltalamaya çalışan bir askeri ve siyasi sabotajcı ağı kurdu. Büyükelçi Korry beklentileri boşa çıkardı, anayasaya sadık General René Schneider genelkurmay başkanı olduğu sürece darbe planlarının "hiç şansı olmadığını" söyledi. Schneider 22 Ekim 1970'te CIA tarafından desteklenen bir suikast timi tarafından pusuya düşürüldü ve vuruldu. Allende'nin Kongre tarafından 35'e karşı 153 oyla başkan olarak onaylanmasından bir gün sonra, 25 Ekim'de aldığı yaralardan dolayı hayatını kaybetti.Şili'deki ekonomiye yönelik sabotajlar, terörist saldırılar ve cinayetlerin yanı sıra CIA, Batı dünyasındaki medya kampanyalarını da finanse etti. Ocak 1978'de New York Times, "CIA Dünya Çapında Bir Propaganda Ağı Oluşturdu ve Yönetti" başlıklı bir makale yayınladı. Makaleye göre ABD istihbaratı, Allende ve hükümetini itibarsızlaştırmak için raporlara, başyazılara ve yayınlara milyonlarca dolar harcamıştı. Unidad Popular'ın sosyo-politik başarıları Batı medyasında görmezden gelindi, bastırıldı. Şili'de açlık, şiddet ve kaos iddiaları arttı. Bunun için gerekli malzeme, gösteriler sırasında boş tencerelere çarpan zengin bölgelerdeki kadınların eylemleri veya yine CIA tarafından desteklenen nakliye şirketlerinin ve kamyon şoförlerinin grevi gibi eylemlerle sağlandı.Nihayetinde Şili'de onlarca yıldır süren karıştırmalar istenen sonuca ulaştı. Küba'nın Domuzlar Körfezi'nin işgalinde CIA paralı askerlerinin yenilgisinden 12 yıl sonra Langley şunu bildirdi: "Darbe 11 Eylül'de gerçekleşti. Hızlı ve kanlı bir şekilde oldu." Ve darbenin beyinlerinden biri olan Henry Kissinger, aynı yıl Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü.
* Langley CIA’nın merkezinin olduğu yerdir. Bu nedenle konuşma ve yazıda CIA kullanılmak istenmezse Langley kullanılır ama neden bahsedildiği bilinir.
Çeviren: Semra Çelik