13 Eylül 2023 00:07
/
Güncelleme: 23:10

Bir kuşu kurtarmak için bir köy gerekir

Nesli tükenme tehlikesi altında bir kuş türü, kuşun yaşadığı ağaçları kesen yerel halk ve kuşu korumaya çalışan bir bilim insanı…

Bir kuşu kurtarmak için bir köy gerekir

Belce UYKUSUZ

ODTÜ

Sizlere izlediğim ve anlatılmaya değer bulduğum bir kısa film/belgeselden bahsetmek istiyorum. Adı Hargila. Aslında ilk bakışta konusu çok da sıra dışı değil. Nesli tükenme tehlikesi altında bir kuş türü, kuşun yaşadığı ağaçları kesen yerel halk ve kuşu korumaya çalışan bir bilim insanı… Ancak olayların ilerleme biçiminden çıkarabileceğimiz dersler olduğunu düşünüyorum.

NESLİ TEHLİKEDE BİR KUŞ

Önce belgeselimize konu olan kuşu kısaca tanıyalım. Yere halkın “Hargila” dediği Hint Leyleği (Leptoptilos dubius) nesli tükenme tehlikesinde olan bir leylek türü. Boyu 150 cm ve kanat açıklığı 250 cm’e varabilen ölçülerle oldukça büyük bir kuş. İlginç bir görüntüsü olduğunu söylemek mümkün. Başı kel, kocaman bir gagası, açık mavi gözleri ve boynunun altından sarkan sarı-turuncu büyük bir kesesi var. Asya’nın çeşitli bölgelerinde görülse de asıl yuvası Kamboçya ve Kuzeydoğu Hindistan. Yüksek ağaçların en tepesinde yuvalıyor ve beslenmek için normalde sulak alanlara ihtiyaç duyuyor.

Belgesele dönecek olursak hikayemiz Hindistan’ın Dadara isimli bir köyünde geçiyor. Dr. Purnima Devi Barman yaklaşık 11 yıl önce köye ilk gittiğinde yerli bir adamın, üstünde Hargila yuvası bulunan bir ağacı kestiğini ve yavruların düşerek öldüğünü görüyor. Ağacı kesen kişiye “Neden bunu yapıyorsunuz? Bu kuşların nesilleri tehlikede ve dünyadaki en büyük kolonilerinden biri burada” dediğinde adam ve etrafındaki komşuları tarafından hakarete uğruyor, alay ediliyor. Sonradan kuşların pisliğe yol açtığı gerekçesi ile yuva yaptıkları ağaçları kesmenin köyde oldukça yaygın olduğunu öğreniyor.

KADINLARDAN BİR “ORDU”

Doktorasını Hargila’yı araştırmak ve korumak üzerine yapmaya kararlı olan Purnima, yaşadığı kötü olayın üzerine insanları nasıl ikna edebileceğini düşünüyor. Kadınların büyük farklar yaratabileceklerini düşünerek köydeki kadınlarla arkadaş oluyor. Çeşitli yemek yarışmaları gibi aktivitelerle köydeki kadınlarla tanışıp onlara Hargila kuşunun önemini anlatmaya başlıyor. Planının temelini Hargila’yı bölge halkının kültürüne kazandırmak oluşturuyor. Purnima, aldığı ipliklerle kadınları Hargila motifini geleneksel giysilerine işlemeye ikna ediyor. Bir süre sonra köyde tamamen kadınlardan oluşan, kendi deyimleriyle bir “Hargila Ordusu” kuruyorlar. Misyonlarını doğayı ve Hargila’ları korumak olarak ifade ediyorlar.

Kadınların desteğini arkasına alan Purnima tüm köyü kuşları korumaya ikna etmeyi başarıyor. İnsanlar kuşların olduğu ağaçları kesmeyi bırakıyor, düşebilecek yavrular için ağlar geriyor, yaralı bir kuş bulduklarında Hargila Ordu’suna haber veriyorlar. Köydeki okulda çocuklara Hargila hakkında bilgilendirici etkinlikler yapılıyor. Kadınlar giysilerine Hargila motifleri işleyip arada çeşitli dans ve şarkılarla kuşlar için kutlamalar yapıyorlar. Purnima köye ilk geldiğinde 28 tane olan yuva sayısı on yılda oldukça artarak 2022 yılında 200 yuvanın üstüne ulaşıyor.

HER SABAH VERİLEN YAŞAM MÜCADELESİ

Bir çocuk masalı yazıyor olsak hikayemiz burada biter ve mutlu son yazardık sanırım. Ancak gerçek hayattan bahsediyoruz ve işin başka boyutları da var. Kuşlar nerede besleniyorlar?

Normalde sulak alanlarda beslendiklerinden bahsetmiştik ancak kapitalist sistemde doğal alanların tahribatı ve suların kirletilme seviyesi ile bu imkânsız bir noktaya geliyor. Yine sistemin göz ardı ettiği ancak giderek artan çöplükler kuşların asıl beslenme alanı oluyor. “Geri dönüştürülebilir” ya da “çevreci” olarak pazarlanan birçok ürünün aslında böyle olmaması, ihtiyaç fazlası ürün üretimi, zengin ülkelerin “sürdürülebilir yaşam” maskesi altında atıklarını daha fakir ülkelere yığması gibi durumlar da çöplük alanların azalması bir yana giderek artacağına işaret ediyor.

Köyden çok da uzak olmayan Guwahati çöplüğünü görüyoruz belgeselde. Kuşlar her sabah gün doğumunda çöplükte yeni çöplerin gelmesini bekliyorlar. Çöplüğün tek müdavimi onlar da değil maalesef. Güneş doğarken, geçimini çöplükten geri dönüştürebilir malzeme toplayarak sağlamaya çalışan insanlar da çöplüğe varıyor. Yabancılara karşı mesafeli olan kuşlar bu insanlara öyle alışmış ki yan yana durmaktan çekinmiyorlar. Burada gördüğümüz görüntüler içinde bulunduğumuz toplumun bazı acı gerçeklerini gözler önüne seriyor. Her türlü sağlık tehdidini barındıran çürüyen çöpler, makinelerin tozu, tıbbı ve endüstriyel atıkların arasında dip dibe bir yaşam mücadelesi veren kuşlar ve insanlar… Kuşlar içinde yiyecek varsa kimi zaman plastik bile yutuyor.

SİSTEMLE MÜCADELE ŞART

Peki nedir bu belgeselden bize kalan? Kadınları örgütleyerek bir kuş türünü koruma mücadelesi veren bir bilim insanı mı? Yoksa bölgede sayıları artan ancak dünya genelinde hala azalan ve çöplüğe muhtaç kalmış bir vahşi kuş türü mü?

Olaylara gerçekçi bir noktadan bakarsak içinde bulunduğumuz sistemin canlı yaşamını hiçe sayan ve onu en kötü koşullarda yaşamaya mecbur bırakmaktan geri durmayan bir sistem olduğunu anlamaya ihtiyacımız var. Ancak kapitalist sistemin bu yüzünü anlarken insanların özellikle yan yana geldiklerinde neleri değiştirebildiklerini de görüyoruz. “Değişmez ve cahil” olarak atfedilen insanların aslında değişime ne kadar açık olduğu ve mücadeleyi kucaklayıcı bir noktaya gelebildiğine bir örnek bu hikâye. Bu örnek kritik, çünkü doğayı korumaya çalışırken o bölgedeki halk ile çatışmalar yaşamak bilim insanları, özellikle ekologlar için oldukça yaygın bir durum. Bu çatışmalar çoğunlukla bilim insanları tarafından kendini üstün görme ve cahil bulduğu halka sinirlenmeye dönüşürken öte yandan bilimsel düşünmeden zaten uzak tutulmuş halk için de bir anda gelip günlük hayatlarına müdahale etmeye çalışan bir yabancı görmekten öteye gidemeyebiliyor. Halbuki ne zaman birbirini anlamaya çalışan ve yan yana gelinen durumlar oluşuyorsa ancak oradan başarı hikayeleri çıkıyor.

Ancak bir nokta daha var. Purnima gibi kişiler sayesinde çeşitli yerlerde halklar bilinçlenip ağaç kesmeyi bıraksa da dünya genelinde doğal alan tahribatları, çöplük yığınları, suların ve havanın zehirlenmesi her geçen gün artmaya devam ediyor. Doğanın tahribatı yaşanabilir bir dünyanın da tahribatı anlamına geliyor.

Sonuç olarak kuşları -ve hatta insanları- her gün çöplüğe mahkûm eden düzene karşı gelmeden sadece yerel değişimlere odaklanmak yeterli olamıyor. Sisteme yönelik olmayan mücadeleler ancak yıkımı geciktirebiliyor. “Bir kuşu kurtarmak için bir köy gerekli” diyorlar. O zaman dünyayı kurtarmak için daha kitlesel bir mücadele şart olsa gerek.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et