Biz eğitimi böyle kazandık!
Toplumun tüm kesimlerinin eğitim hayatına katılabilmesi emekçilerin bir kazanımıdır. Bugün her ne kadar güvence (!) altına alınmış olsa da hâlâ uğrunda mücadeleyi gerektirmektedir.
Fotoğraf: Pxfuel
Anıl KARAHAN
ODTÜ
“Kimse eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir…İlköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır.”
Malum, ilk ve orta öğrenim bu dergi elinize geçmeden iki gün önce, üniversitelerse 2 Ekim’de başlamış olacak. Türkiye’deki genç olmak demek, yurda verecek parası olmadığı için şehir dışında okuyamamak, servis fiyatları nasıl acaba diye merak etmek… Bu liste oldukça uzar gider. Bu sebepten, eğitim tartışmaları da birçok arkadaşımızın gündemine girmeye başladı, bu yazı da Anayasa’nın bu maddesiyle başladı. Kamusal eğitim, toplumun tüm kesimlerinin eğitim-öğretim hayatına katılabilmesi bir dünya çapında bir kazanımdır. Türkiye’de de anayasal olarak güvence altına alınmıştır bu hak.
ANAYASA EĞİTİMİ KORUYABİLİYOR MU?
Eğitimin, tarih boyunca kamusal olduğunu söyleyemeyiz. Eğitim, yalnızca ayrıcalıklı sınıfların yararlanabildiği bir durumdaydı tarihin pek çok döneminde. Yani, yalnızca yönetimde söz sahibi olan kesimlerin çocuklarıysanız eğitim görebiliyordunuz. Ancak günümüze oldukça yakın zamanlarda işçi ve emekçi sınıfların mücadelesi ile eğitim kamusallaştırılmıştır. Toplumun tüm kesimlerinin eğitim hayatına katılabilmesi emekçilerin bir kazanımıdır. Bugün her ne kadar güvence (!) altına alınmış olsa da, eğitim, hâlâ uğrunda mücadeleyi gerektirmektedir.
42. maddede gördüğümüz gibi bugün Türkiye’de, herkesin ücretsiz eğitim alma hakkı bulunmaktadır. Ancak sizce de iş kâğıt üzerinde kalmış gibi değil mi? Bugün birçok liseli arkadaşımız fark etmiştir ki devlet okullarında bile “kayıt parası” istenmeye başladı. 4+4+4 eğitim sistemine geçilmesinden bu yana özel lise sayısı 3 kattan fazla arttı.* Kamusal eğitimin bir hak olmaktan çıkmaya başladığını görüyoruz. Sebebini, iktidar ve sermayedarların, kamusal eğitimi bir yük olarak görmesinde arayabiliriz. Ücretsiz eğitime ayrılacak kaynak eğer sermayedarların kârını azaltıyorsa bu onlar için bir “yük” haline geliyor. Bu yüzden de eğitime dair her fatura emekçilere ve onların çocukları olan bizlere kesiliyor.
Sözde ücretsiz eğitimimizin masrafları bitti mi? Kırtasiye ve kaynak kitap masrafları, forma paraları, ulaşım ücretleri, kantin fiyatları. Örneğin, Ankara’daki liseli bir gencin gününü düşünelim. Sabah uyandık, dolmuşa 10 TL vererek veya aylık 3 bin liranın üzerinde ücret ödediğimiz servisle okula gittik. Okulumuzda yemekhane varsa niteliksiz bir öğüne 60-70 TL’nin üzerinde ücretimizi ödedik, yoksa kantinden en ucuza 40/45 TL’ye tost yedik. Fark etmişsinizdir ki bu senaryoda su bile içmedik. Formayı unutmayalım, 400 TL de onun için. Peki kaynak kitaplar? Ortalama bir kitap 250-300 TL bandında. Hangi dersin kaynak kitabını alsak, hangisini bu senelik elesek acaba?
PEKİ YA EĞİTİMİN NİTELİĞİ?
Kamusal eğitimin her geçen gün nitelik olarak zayıflatıldığını ve içinin boşaltıldığını da görüyoruz Eğitim git gide bilimsellikten uzaklaştırılıyor. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri evrimin lise müfredatlarından liseli gençler için ağır bir konsept olduğu bahanesiyle kaldırılmasıdır. Madem liseli gençlerin anlamakta zorlanacağını düşünüyorsunuz, neden eğitimin niteliğini arttırmak yerine içini boşaltıyorsunuz diye sormadan edemiyor insan. Diğer bir mesele de Eskişehir ve İzmir’de yürürlüğe koyulan ve tüm Türkiye için planlanan ÇEDES projesi. Bu “proje”; Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Diyanet İşleri Müdürlüğü ortaklığıyla karşımıza çıkıyor. Okullara manevi danışman adı altında görev tanımı bile belli olmayan din görevlileri atanarak laik eğitime doğrudan bir saldırıya imza atılıyor.
Peki kamusal eğitim hakkımıza dair sorunlar bitti mi? Tabii ki de hayır. Okullarımızdaki Öğrenci Temsil Kurullarının resmi olarak kaldırılması, bir araya geldiğimiz kulüp ve toplulukların yasaklara ve baskılara maruz kalması, okullarımıza ve ülke gündemine dair birlikte fikir yürüterek “Ne Yapmalı?” sorusunu sorduğumuz alanların eğitim hakkımızın gaspıyla birlikte engellenmesi ise işin bir diğer kısmı. Eğitimin öznesi olan öğrenciler bütün karar mekanizmalarından dışlanıyor. Oysa biliyoruz ki eğitim, derslerden ibaret değildir.
“NE YAPMALI?”
42. madde, göstermelik bir madde olmaktan öteye gidemiyor. Bu sefer kamusal eğitimin notunu biz veriyoruz ve takdir edersiniz ki sınıfta bırakıyoruz. Bugün birçok arkadaşımız lise ve üniversite sıralarından uzaklaşıyor, eğitime ulaşamıyor; ulaşabilenler ise niteliksiz, antidemokratik ve laiklikten uzak bir eğitimle karşılaşıyor. Ancak umutsuzluğa kapılmak bugün kendimize ve akranlarımıza yapabileceğimiz en büyük kötülüklerden birisidir. Nasıl ki zamanında eğitimi ayrıcalıklı sınıflara ait olan bir mesele olmaktan çıkardıysak bugün de istediğimiz ücretsiz, bilimsel ve laik eğitimi de kazanmak bizlerin elinde. Tarih bizler için yalnızca okuduğumuz olaylar silsilesi değil, ondan dersler çıkararak güzel yarınlara attığımız her adımdır. Evet arkadaşlar, tarih dersinden hepimiz geçiyoruz çünkü dersimizi çok iyi aldık ve “Parasız, Laik ve Bilimsel Eğitim!” için mücadele ediyoruz. Şimdi bize bu hayatı hak görenlere karşı “Haklarımız İçin Mücadele!” zamanı!
* https://ekmekvegul.net/gundem/egitimin-durumu-kaynaklar-ozel-okul-ve-imam-hatibe-aktarildi