12 Eylül 2023 23:17

Bir Sovyet bilim kurgu klasiği: Uzayda Piknik

Hikâyenin ana karakteri Red’e göre hayat; emeğini kimse tarafından sömürülmeden kazanabileceği bir yol, özgürlüğün ta kendisidir.

Fotoğraf: Soviet Artefacts/Unsplash

Paylaş

Mustafa Numan TOPAL

Vakıf Üniversitesi öğrencisi

Ankara

 

“The Roadside Picnic (Uzayda Piknik)” 1971 yılında Strugatski kardeşler tarafından yazılmış ve 1972 yılında yayınlanmış bir bilim kurgu novellasıdır. Olaylar dizisi, dünya dışı varlıkların dünyayı ziyareti sırasında oluşmuş bir bölgenin ve bunun içinde bulunduğu toplumda yarattığı etkilerin ekseninde şekillenir. İnsanlık dışı, grotesk ve akıl erdirilemeyen bir varoluşun karşısında hissedilen dehşet, hikâyenin ana temalarındandır.

Esrarengiz, asla bütünüyle kavranamayan çarpık imgelerle bezenmiş tasvirleri oldukça yoğun ve etkileyici bir atmosfer yaratır. Hikâyede bu atmosfer aynı zamanda insanlık, insanlığın geleceği ve insan doğası üzerine çeşitli tartışmalara yol açmak için de kullanır. Roman daha sonra 1979 yılında Sovyet sinemasının en öne çıkan isimlerinden Andrey Tarkovski tarafından “Stalker” isimli bir filme adapte edilmiştir. Film, kaynağı olan romandan ayrılan birçok yana sahip olsa da “şiirsel” diyalogları, derin karakterizasyonu, kendine has anlatısı ve muazzam sinematografisiyle bilim kurgu türü içinde önemli bir yer edinmiştir. Hem hikâye hem de film öne sürdükleri tartışmalarla, özgün içerikleri ve atmosferleriyle ardılları için bir ilham kaynağı olmuştur. İki yapıt da hâlâ tarihsel koşulları ve ideolojik bağlamlarıyla çeşitli perspektiflerle analiz edilmekte, Avrupalı ve Kuzey Amerikalı çağdaşlarıyla karşılaştırılarak tahlil edilmektedirler.

GÖKSEL ZİYARETÇİLER BURADA NE YAPIYOR?

“The Roadside Picnic” temelde bir “first contact” hikâyesidir. Bilim Kurgu için yaygın bir tema olan bu kavram genellikle insanlarla dünya dışı, uzaylı varlıklar arasındaki ilk temas ve etkileşimi tanımlar. Söz konusu hikâyeyi emsallerinden farklı kılan da bu temayı işleyiş şeklidir. Dünya dışı varlıklarla direkt bir yüzleşme bulunmamakta, ihtişamlı bir savaş veya mücadele içermemektedir. Uzaylılar çoktan dünyayı terk etmiştir. Ziyaretçiler konakladıkları yaşam alanlarının bütünüyle değiştirerek arkalarında esrarengiz nesneler bırakıp gitmişlerdir. Bu yaşam alanları “bölgeler” adı verilerek dış dünyadan koparılmış, devletler ve çeşitli kurumlar tarafından abluka altına alınmış arenalar hâline gelmiştir. Ziyaret sonucu bölgenin içindeki flora değişime uğramış, zaman ve mekân anlamını yitirmiş rehbersiz gezginler için bir ölüm tuzağı hâline gelmiştir. Yekpare değil sürekli değişime uğrayan her biri diğerinden daha dünya dışı alanlara bölünerek farklı bir biçime sahip olmuştur. Bu ziyaretin gayesi ve özü büyük bir muammadır. Uzaylıların dünyaya nasıl geldiği, neden geldiği ve dünyayı neden terk ettikleri bilinmemektedir. Karakterlerden Doktor Valentine Pickman’in de aktardığı gibi sadece kesin olmayan fikirler ve teoriler bulunmaktadır. Bunlardan biri de hikâyeye adını veren piknik teorisidir. Teori, uzaylıların bu ziyareti sadece bir piknik gezintisi olarak yapıp dünyayı terk ettiğini varsaymaktadır. Esasında hikâye uzaylılarla değil bölgenin toplumu nasıl değiştirdiğine ve karakterlerin toplumdaki rolüyle ilgilenmektedir. Karakterlerin iç dünyası da içinde yaşadıkları toplumla beraber bölge tarafından da biçimlenmektedir. Hem görünüşte fizik yasalarını çiğneyen bölgenin doğasını anlamlandırmanın imkansızlığı hem de bölgenin sınıfsal konumlarıyla olan ilişkisi karakter anlatısında azami önem taşımaktadır. Hikâyenin geçtiği kasabadaki bölge, kasabanın sosyoekonomik koşulları için belirleyici güç hâline gelmiştir. Kasabayı şekillendirip büyütmüştür. Göksel ziyaretçilerin geride bıraktıkları gizemli maddelerin asıl işlevleri hiçbir zaman anlaşılamasa da sağladıkları etkiler sayesinde meta hâline getirilmişlerdir. “Uluslararası Dünya Dışı Kültürler Enstitüsü” adlı yapılanmanın hegemonyası altında bulunan araştırma gezileriyle bu eşyalar, sadece kendileri tarafından legal olarak elde edilebilir ve satılabilir hâle gelmiştir. Bu hegemonyayı delen tek şeyse “Stalker” denilen rehberlerdir. Bölgeye illegal yollarla ulaşan Stalkerlar sayısız tehlike içinde yollarını bulup ziyaretçilerin geride bıraktığı nesneleri elde ederler. Eğer bölgeyi canlı terk edebilirlerse bu esrarengiz nesneleri satarak yaşamlarını kazanırlar. Asıl amaçlarından bütünüyle ayrı şekilde istifade edilen bu nesnelerin metalaşması, bir market açılmasına ve kendi içine kara borsa oluşmasına sebep olmuş oldukça tehlikeli bir mesleğin -aynı zamanda bir kültürün- varlığına sebebiyet vermiştir.

SÖMÜRÜLMEDEN ÖZGÜR OLMA GAYESİ

Hikâyenin ana karakteri Red bu rehberlerden biridir. Bölge onun için hayatın ta kendisidir. Onun hayatı; emeğini kimse tarafından sömürülmeden kazanabileceği bir yol, özgürlüğün ta kendisidir. Lakin bu özgürlük de oldukça dar sınırlar içindedir. Güçlü ve zengin alıcılar yoluyla sistem Red'i sömürmenin bir yolunu bulur. Ancak elindeki kısıtlı özgürlüğe kolaylıkla ulaşmak mümkün değildir. Bölgenin kendi içindeki tehlikeleri yetmiyormuş gibi dışarıdaki tehlikelerle yüzleşmek zorundadır. Yaşamını sürekli devletin gözetimi altında sürdürür. Nitekim ters giden olaylar silsilesi sonucu yıllarını hapiste geçirmek zorunda bırakılır. Hapisten çıktıktan sonra hayata geri dönmeye çalışan Red, birçok farklı zorluklarla karşılaşacaktır.

Bölge insanları fiziksel fenomenlerle de direkt etkilenmektedir. Bunun en açık örneklerinden biri Red ve Guta'ın çocuğudur. Bölgenin verdiği etkiler sonucu fiziksel olarak mutasyona uğramış olan bu çocuk, gittikçe hayvansı bir varlığa bürünmektedir. Bu türden etkiler Stalkerların çocuklarında oldukça yaygın bir şekilde görünür. Aile içinde yaşadığı buhranlar ve geçimini sağlama zorunluluğu Red'i tekrardan bölgenin içine çeker. Lakin bunu artık kendi iradesiyle değil bütünüyle başkalarının otoritesi ve sömürüsü altında yapmak zorundadır. Bu andan itibaren bölgenin Red için temsil ettiği ideoloji ellerinde ufalanmaya başlar. Red’in kendi yaşamını sömürülmeden devam etme gayesi hapsedilmiş, cezalandırılmış ve bölgeye dönmesinin tek yolu olarak başkalarının sömürüsü altında olmaya zorlanmıştır. Red bunu bir kölelik olarak görür. “Eğer biri size çalışıyorsa sadece sizin için çalışıyordur. Bir köleliktir başka bir şey değil.” Kendisi için kendi iradesiyle çalışamayıp kendi emeğinin hakkını alamayan Red, bunun kendi insanlığının yok oluşu olarak görür. Artık bölgeden daha fazla yabancılaşmıştır dünyaya ve insanlığa. Fakat bütün bu yıkıma rağmen hikâye Red'in zafer, umut çığlığıyla ve nihai dileğiyle biter: “Herkes için mutluluk, özgürce ve hiç kimse mahrum bırakılmadan!”

ÖNCEKİ HABER

Biz eğitimi böyle kazandık!

SONRAKİ HABER

Ekonomik sıkıntıların altında üniversite hayali

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa