13 Eylül 2023 01:27

Bir olay: İstanbul Valiliğinin alkol açıklaması | Bir kavram: Yasak

Yasakları koyanlara karşı mücadele, yasak koyabilecek siyasi gücü tanıyan toplumsal sisteme karşı mücadele etmekten geçer.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

BİR OLAY: İSTANBUL VALİLİĞİNİN ALKOL AÇIKLAMASI

Türkiye’de hem son dönemde pek çok konser, festival ve etkinlik yasağı ile karşılaşmıştık. Birbirinden farklı bahaneler sunulan bu yasakların her biri, özünde, eğlence anlayışını ve kamusal aktiviteleri yeniden kurgulayan ve doğrudan, spesifik bir yaşam tarzına müdahalede bulunma saiki ile alınmış kararlardı. Elbette ki yasaklarla 2022 yazından çok da uzak hissettirmeyen ’23 yazının son günlerinde, geçtiğimiz 30 Ağustos’ta İstanbul Valiliği, bir “hatırlatma genelgesi” yayımladı. Söz konusu genelge, “Alkol satışı ve tüketilmesi ruhsatı bulunan işletmelerin dışında park, piknik ve mesire alanı, sahil bandı, plaj vb. alanlarda çevrenin rahatsız edilmemesi, olumsuz görüntülerin oluşmasına mahal vermemek amacıyla alkol satışı ve tüketilmesinin önlenmesi […] tebliğ olunur” ifadelerini içerirken, pek çok basın ve medya kuruluşunun da doğal olarak kamusal alanlarda alkol yasaklandı vb. başlıklı haberlerine sebep oldu. Sosyal medyada büyüyen tepkilerle, yasak, Twitter’da da gündem oldu. Gelen tepkilerden sonra, İstanbul Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Emin Gökçegözoğlu’nun ifadeleriyle “kendi hâlinde içki tüketene” karışılmayacağı şeklinde bir geri adım açıklaması da yapıldı. Böylece genelge, hâlihazırda uygulanmakta olan ve yalnızca çevreyi rahatsız eden tüketicilere uygulanan yönetmeliği “hatırlatan” bir metne evrildi. Ancak böylesi bir genelgenin keyfi uygulamalara yol açabileceğini geçmişte de birçok kez deneyimledik. Dolayısıyla bu hukuksuz genelge bir yandan keyfi uygulamalarla fiili olarak müdahale etmenin önünü açabilecekken öte yandan bir toplumsal tepkinin ölçülmesi ve buna göre adım atılması gibi, tek adam iktidarının çok kez kullandığı bir yöntem olarak değerlendirilebilir.

 

BİR KAVRAM: YASAK

Bir eylemin yapılmasının yasa ve/veya kurallarla engellenmesini ifade eden “yasak” kavramı, güncel politikanın sürekli konularından birisidir. Yasaklar, yalnızca yazılı kurallarla ifade edilmek zorunda olmadığı gibi toplumsal normlar tarafından da empoze edilebilir. Bu anlamda yasak kavramı, gündelik anlamıyla soyut biçimde de yaşama yön veren önemli kavramlardandır.

Bağlamı içerisinde değerlendirildiğinde yasak, iktidar gücünün en temel yansımalarındandır. Yaşama ve politikaya bu denli içkin olmasından ötürü güncel politik eylemlerin her daim içinde olan “yasak” kavramı, yine bu niteliğinden ötürü aynı zamanda tartışmalarda sıklıkla çok soyut bir düzlemde ele alınır.

 

“YASAK”IN TOPLUMSAL BAĞLAMI

Yasaklar insanlık tarihinin bir parçasıdır. Topluluklar arası ve topluluklar içi ilişkileri düzenlerler. Eğer bir toplum, sınıflara bölünmüşse, iktidar da bu sınıflar arasındaki ilişkilerin bir yansıması, dolayısıyla yasaklar da bunların bir ürünü olacaktır. Örneğin, kadınların politikaya dahil olmasının yasak olduğu bir toplum, erkek egemen bir toplumsal ilişkiler ağını ifade edebilir. Diğer yandan yasaklar, yalnızca bir işin yapılıp yapılmayacağını belirtmekten ziyade, toplumsal düzenin varlığını sürdürmesi için de konulabilir. Mesela bilinen ilk yazılı yasa olan Hammurabi yasalarında bir köleyi öldürmek, öldürülen kölenin sahibine ödenecek bir miktar para ile çözülebilecek bir sorun iken bir kölenin kaçmasına yardım etmek, cezası ölüm olan bir yasaktı. Yani yasaklar ile ceza arasındaki ilişki, kölenin hayatını değil ama köleci sistemin devamını önceliyordu. Açıkça görüldüğü üzere “yasak” kavramı, belli bir tarihsellik ile bağlam içerisinde, sınıfsal ilişkiler gözetildiğinde ve yasaklar somutlaştığı ölçüde anlam kazanmaktadır.

Söz konusu yasakların ideolojik karakteri olduğunda da “yasak” kavramını somut biçimde ele almak gerekir. Burjuvazinin farklı kanatları, esasta aynı ama usulde farklı politik platformları temsil edebilir, sözgelimi farklı yasaklar ve özgürlükleri savunabilir. Farklılıklarda belirleyici olan, burjuvazinin o koşullarda daha güçlü olan kanadının, hangi kesimlerle iş birliği içinde olduğu, hangi kesimleri ideolojik olarak yedeklemekte olduğudur. Yasaklar, belli bir hükûmetin diğer hükûmetlere göre yasağı daha çok sevmesi, daha “kötü” olması gibi gerekçelerden ötürü değil, sınıf mücadelesinin belli bir andaki konumuna göre şekillenir. Tekelci burjuvazi, toplumun ekonomik kaynaklarını tekelleştirdiği gibi siyasi gücün bir biçimi, şiddeti de tekelleştirir. Yasakları, şiddet yoluyla uygular. Buna karşın, halkın yaşam alanını kısıtlayan bu yasaklar; toplumsal mücadeleler ile, sınıf mücadelesinde değişen güç dengelerine göre değişebilir. Örneğin, 1970 tarihinde işçilerin DİSK’e geçişini engellemek için getirilmeye çalışılan sendikal yasaklar, 15-16 Haziran’daki işçi eylemleriyle geri çekilmiştir.

Yasakların, çevrelendiği tarihsel ve toplumsal koşulları anlamak, aynı zamanda onlara karşı mücadele etmenin de ön koşullarından bir tanesidir. Bir sınıf, “özgürlük” kavramını şiar alıp “yasak” kavramına topyekûn bir savaş başlatamaz. “Eğer özgürlük, sınıf içeriğinden boşaltılarak bir evrensel insani değer olarak ilan edilecekse, tutsaklık da kölelik de [yasaklar da] hiç kuşkusuz onun o kadar o onura layık olacaktır!”*

Öyleyse sınıf mücadelesi, yasaklara karşı mücadele ederken hangi sınıfın yasaklarına karşı mücadele ettiğini ve yerine koyacağı yasakların hangi sınıf için yasaklar olduğunu kavramaya muhtaçtır. Örneğin, patron sınıfını emekçilerin iş yerindeki örgütlenmesini hukuki ya da fiilî olarak yasakladığı bir sisteminin yerine işçi sınıfı, patron sınıfının varlığını sürdürmesini ya da yeniden doğmasını engelleyecek, üretim araçlarının bireysel mülkiyetini yasakladığı bir sistemi koymaya mecburdur. Yasaklara karşı toplumsal mücadele doktrininin bilimselliği, kavramların sınıflı toplumda kazandığı bağlamlarla somutlaştıkça elde edilebilir.

Yasaklar, bireylerin yaşamını, yasakların toplumsal bağlamı içerisinde etkilediği gibi bireysel yaşama müdahale edilen yasakların üstesinden de ancak toplumsal mücadele ile gelinebilir. Bireyin özgürlüğü, mücadelenin toplumsallaştığı ölçüde kazanılabilir ve yasaklara karşı mücadele, o yasakları koyanlara, dayatanlara karşı mücadele etmekle eş değerdir. Yasakları koyanlara karşı mücadele yasak koyabilecek siyasi gücü tanıyan toplumsal sisteme karşı mücadele etmekten geçer. O hâlde tekelci azınlığın koyduğu yasaklara karşı mücadele etmek de azınlığın yasaklarının yerine çoğunluğun yasaklarını geçirmek de, mevcut toplumsal sistemi yıkacak tek güç olan işçi sınıfının mücadelesine katılmaktan geçecektir.

*:Aydın Çubukçu – Perestroykanın “Yeni Düşünce”si – Özgürlük Dünyası – Sayı 16 

ÖNCEKİ HABER

Üniversiteye başlamanın yarattığı kaygı ve stres

SONRAKİ HABER

Dinci-gerici müdahaleye karşı laik ve bilimsel eğitim talebi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa