Sinemamız gençlere emanet
Vecdi Sayar, Cumhuriyet'in 100. yılında sinemamızın geleceğini yazdı.
Görsel: Freepik
Vecdi SAYAR
Sinemamızın tarihi, farklı sinema yazarları ve tarihçileri tarafından farklı kategorilere ayrılarak değerlendirildi. Her birinin dayandığı farklı ölçütler vardı. Ama geçen zaman bu tanımlamaların eskimesine yol açtı. Örneğin ‘Genç Türk Sineması’ sözcükleri hangi dönemin gençliğini tanımlayacak? Ya da ‘Yeni Türkiye Sineması’ hangi dönemin yeni sinemasını kapsıyor? Kanımca, sinema tarihimizin çok büyük bir bölümü süreklilik arz ediyor, farklı dönemlerde öne çıkan özellikler olsa da… Muhsin Ertuğrul’un kişiliği ile bütünleşen ‘Kuruluş Dönemi’nin (1923-1939) ardından ‘Yeşilçam Sineması’nın başladığı söylenebilir. Tarihçilerimizin önemli bir kısmının 1950’lerde başlattığı ‘Sinemacılar Dönemi’nin İlk Büyük Ustası Lütfi Ö. Akad’ın ardından Yeşilçam’ın diğer usta yönetmenlerinin de sahneye çıktığını görürüz: Metin Erksan, Atıf Yılmaz, Osman Seden, Memduh Ün, Nevzat Pesen… Çoğunluğu orta yaşlarda olan dönemin ustaları arasında tek genç, 23 yaşında ilk filmini çeken Metin Erksan’dır.
1961 Anayasası her alanda olduğu gibi sinemada da olumlu gelişmelere vesile olmuş, o güne kadar ele alınmayan temalar sinemamızın görüş açısı içine girmiştir. Bu döneme damgasını vuran gençler olmuştur. Metin Erksan’ın “Susuz Yaz”ı sinemamıza ilk büyük Uluslararası Ödülü (Altın Ayı) getirirken, Duygu Sağıroğlu, Halit Refiğ, Feyzi Tuna, Ertem Göreç, Erdoğan Tokatlı gibi genç yönetmenler, sinemamıza yeni bir açılım kazandırmış, ama çabaları seyirciden yeterli bir destek görmemişti. Alp Zeki Heper, Atilla Tokatlı gibi Yeşilçam kalıplarının tümüyle dışında filmler yapmaya çalışan genç yönetmenlerin serüveni ise sinemamızın hüzün verici bir sayfası olarak sinema tarihimize geçmiştir.
Nijat Özön’ün ve onu izleyen diğer tarihçilerin 1960-1970 arasını (Burçak Evren’e göre 1960- 67) ‘altın yıllar’ olarak değerlendirmesi o gün için anlamlıydı belki; ama bugünden baktığımızda bu tanım biraz abartılı görünüyor. ’50’li, ’60’lı yılların Yeşilçam’ından geriye bir avuç genç sinemacının ürünlerinin kaldığı bir gerçek. 1970 yılında genç bir oyuncu-yönetmen, daha 1968’de çektiği Seyit Han’la dikkatleri üzerine çeken Yılmaz Güney “Umut” filmi ile bir dönemin kapısını araladı. Tarihçilerin 1971-1987 (ya da 1990) arasını ‘Genç Sinema’ ya da ‘Yeni Sinema’ sözcükleri ile tanımlamasında, Yılmaz Güney’in yanı sıra, Şerif Gören, Zeki Ökten, Erden Kıral, Ömer Kavur, Tunç Okan, Korhan Yurtsever, Yavuz Özkan, Ali Özgentürk, Yusuf Kurçenli, Başar Sabuncu gibi genç yönetmenlerin başarılı yapıtları da rol oynamıştır hiç kuşkusuz. Peki, ‘genç’ ve ‘yeni’ kavramlarını bu dönemle sınırlarsak, sonraki dönemlere damgasını vuran gençleri ne yapacağız? Vurgulamak istediğim şu: sinemamızın her döneminde, yeni arayışların ve yeni atılımların taşıyıcısı hep gençler olmuştur.
Kuruluş yıllarından sonrasını tek bir başlık altında, ‘Yeşilçam Sineması’ olarak tanımlarken, ’40’ları ‘İlk Adımlar’, ’50’leri ‘İlk Ustalar’, ’60’ları ‘Yeni Ufuklar’, ’70’leri ‘Toplumcu Atılımlar’, ’80’leri ‘Bireysel Arayışlar ’, ’90’lar ve sonrasını ise ‘bağımsızlar’ olarak tanımlamaktan yanayım. Eski kuşaktan Atıf Yılmaz’la, Reis Çelik, Yavuz Turgul, Sinan Çetin, İrfan Tözüm gibi yapımcı-yönetmenler Yeşilçam’la bağımsızlar dönemi arasında bir köprü oluşturdular. ’90’ların ve 2000’lerin bağımsız sinemasına Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem, Yeşim Ustaoğlu, Derviş Zaim, Tayfun Pirselimoğlu, Ümit Ünal, Seyfi Teoman, Semih Kaplanoğlu, Barış Pirhasan, Mustafa Altıoklar, Zülfü Livaneli, Tomris Giritlioğlu, Biket İlhan, Handan İpekçi, Pelin Esmer, Özer Kızıltan, Kazım Öz, Özcan Alper, Uğur Yücel, Hüseyin Karabey, Kutluğ Ataman, Mehmet Fazıl Coşkun, Ezel Akay, Yüksel Aksu, Çağan Irmak, Taylan Kardeşler gibi genç yönetmenler damgalarını vurmuştur. Kişisel dillerini kazanma yolunda kararlı adımlar atan bu yönetmenler günümüze dek sayısız başarıya imza attılar.
2010’dan günümüze sinemamız çok sayıda bağımsız genç auteur (yaratıcı yönetmen) kazandı. Festivallerin rakipsiz yarışmacıları oldu. Emin Alper, Tolga Karaçelik, Kıvanç Sezer, Onur Ünlü, Seren Yüce, Kaan Müjdeci, Ramin Matin, Emre Yeksan, Fikret Reyhan, Nesimi Yetik, Mehmet Can Mertoğlu, Onur Saylak, Aslı Özge, İlksen Başarır, Çiğdem Vitrinel, Melisa Önel, Vuslat Saraçoğlu, Belmin Söylemez, Deniz Gamze Ergüven, Azra Deniz Okyay, Zeynep Dadak, Nisan Dağ, Senem Tüzen, Ceylan Özgün Özçelik, Eylem Kaftan, Nazlı Elif Durlu, Selcen Ergun… Yerimin sınırlı olması nedeniyle yalnızca bir kısmını anabildiğim isimler arasında genç kadın yönetmenlerimizin çokluğu sinemamızın geleceği adına umut veriyor. Belgesel ve kısa metrajlı üretim için de benzer bir durumun geçerli olduğunu vurgulamakla yetineyim.
Adana Altın Koza Film Festivali’nin son yıllarında genç yönetmenlerimizin ilk filmleri yarışmacıların çoğunluğunu oluşturuyor. Bu da festivale özgün bir kimlik kazandırırken, sinemamıza yeni soluklar kazandırıyor. Bu solukların piyasanın cazibesine karşı dirençli ve uzun ömürlü olmasını dileyelim… Sanırım, bunun da anahtarı, toplumun kılcal damarlarına nüfuz edebilmekte, evrensel sorunlara duyarlı, araştırıcı ve samimi olmakta, özgün bir dil arayışını inatla sürdürebilmekte yatıyor.