Adana, Çukurova, Hürriyet: Bir perde, bir sandalye, bir bilet
Haydar Ali Albayrak, Türkiye sinemasındaki Adana imgesinin sosyopolitik dönüşümünü yazdı. .

Görsel: Film afişleri
Haydar Ali ALBAYRAK
Güneş en tepedeyken dahi gölgesini Yeşilçam Sokak’a düşürmeyi başaran Adana’nın sinemamızda her zaman özel bir yeri olmuştur. Sıcağın ve pamuğun şehrini ilkin “Adana çık aradan” repliğiyle anarız. Telefon başındaki fabrikatör, görüşmesine Adana’nın karışmasından mustariptir. Bu sitem dönemin en önemli sinema bölgelerinden Adana’ya gönderme içerir mi bilinmez fakat sipariş usulü filmlerin çekildiği ’60’larda Adana’nın sinema sektöründe pay sahibi olduğu sır değildir. Adana yalnızca ekonomik yönden etkilemez sinemayı, birçok unutulmaz filme ev sahipliği yapar. Bu sinema yolculuğunu üçe ayırarak anmak istiyorum: Adana, Çukurova ve Hürriyet.
ADANA
Adana bir zamanlar ticari sinemanın üssü gibidir. İstanbul’dan yönetilen filmcilik, sermaye ve seyirci bulduğu her şehirde işletilmektedir. Yeşilçam’ın bir “halk sineması” olduğu savunulur çünkü değirmen seyircinin bilet parasıyla dönmektedir, gişe ile beğeni ve icra arasında bir bağ kurulmuştur. Bu bağın somutlaştığı Adana’ya Yeşilçam’ın bakışı ise büyük ölçüde karikatürizedir. Zengin pamuk tüccarları, bazen kötü kalpli bazen saf fabrikatörler ve avare tiplemeler hep buradan çıkar. Dönem komedisine damga vurmuş Vahi Öz ile Öztürk Serengil bir noktada Adanalılığa bağlanabilmektedir. Serengil’in “Adanalı Tayfur” tiplemesi meşhurdur. Başrol oynadığı bir diğer film de Helal Adanalı Celal’dir. Adana bıçkın, bitirim, muzip karakterlerle örtüşmüştür.
Bu filmler genelde Adana’da çekilmez fakat Adanalılık, bütün Anadolu’ya ve başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere uzanır. Yine ’60’ların başında geniş kadrolu Ne Şeker Şey filmi Tayfur’u Adana’dan getirir. Bu dönem Adana’yla ilişkilendirilen çoğu filmin yapımcılığını ticari sinemamızın usta isimlerinden Osman Seden üstlenmiştir. Dolayısıyla Adana’nın mekandan ziyade nam verdiği bu dönem için “Seden’in Adana’sı” diyebiliriz. Yanı sıra İstanbul’a taşınan hikayeler de vardır. Orhan Kemal’in eseri Bekçi Murtaza Adana’da geçmesine karşın Tunç Başaran’ın 1965 yapımı uyarlamasında İstanbul sokaklarını izleriz. Bu durum iki şehrin yoksulluktaki kesişimini gözler önüne sererken Adana kimliğinin, sinemada temsiliyetinin biraz daha ötelendiği anlamına gelir.
ÇUKUROVA
Yeşilçam Adana’sında öne çıkan bir diğer sinemacı şüphesiz Yılmaz Güney’dir. Şehrin seyircisi Yüreğir’de doğan Güney’i bağrına basar, onunla adeta kader birliği yapar. Güney, beyazperdede yumruk salladıkça o dönem şehrin dört yanına dağılmış 200’ü aşkın yazlık sinemada yoksul seyirci, mesaisinin acısını çıkarır. O, kötülere vurdukça daha bir hırsla sarılır tahta sandalyeye. Güney ilk döneminde avantür filmleriyle ilgi topladığı Adana-sinema ilişkisinin ikinci dönemine damga vurur.
Yeşilçam’da mekansal bakımdan ete kemiğe bürünmeyen ancak ticari sinema içinde etkisini sürdüren Adana, 1970’lerde toplumsal yönü güçlü anlatılarda dikkat çeker. Üstelik bu kez İstanbul’a gelen tiplemeleri ile değil ekonomisi ve kültürel altyapısıyla öne çıkar. Güney’in Umut’u sinemamızda yeni bir dönem başlatırken Adana da anlatıda önemli bir yer tutar. Umut yoksulların şehir merkezinden nasıl bir pay aldığını ve kapitalist düzende meydanların, yolların, zenginler lehine inşa edildiğini, trafiğin burjuvaların şeridinden aktığını ortaya koyar. Yine senaryosu Güney’e ait olan ve Şerif Gören tarafından yönetilen Endişe (1974) filminde kan davalılarından kaçan Cevher’in yaşadıkları Adana sıcağında aktarılır. Cevher rolünde izlediğimiz Erkan Yücel, Orhan Kemal’in eserinden uyarlanan Bereketli Topraklar Üzerine (Erden Kıral-1979) filminde de karşımıza çıkar ve Adana-sinema ilişkisinde önemli bir yere sahip olur. İlk dönem nasıl Osman Seden ve Öztürk Serengil gibi isimlerle anılabilirse bu dönemi de Yılmaz Güney ve Erkan Yücel’le özdeşleştirmek mümkündür.
HÜRRİYET
Adana’nın sinema serüveni ülkedeki toplumsal dinamiklerin yanı sıra kentin talihi ve gelişimiyle de paralellik gösterir. Zengin pamuk tüccarı ve fabrikatör karikatürlerinden emek sömürüsünün teşhir edildiği filmlere geçip kırsal kesimin varoluş savaşını aktaran Yeşilçam, 12 Eylül darbesiyle birlikte sevabı günahıyla ortadan kalkınca Adana da sinemada bir süre belirgin bir renk bulamamıştır. Ancak bu tablonun günümüzde değiştiğini ve şehir merkezindeki yoksullaşmanın yeni ifade ve itiraz araçları geliştirdiğini söyleyebiliriz. Müzikte arabesk rap biçiminde dışa vurulan duygular “güne bağlılığı” adrenalin üzerinden yansıtırken kuralların hiçe sayılması, genç kuşakların feda edilmelerine karşılık ürettikleri bir yanıttır.
Yunus Ozan Korkut’un yazıp yönettiği Benim Varoş Hikâyem (2016) kamerayı şehrin arka sokaklarına çevirir. Daha sonra Hürriyet Mahallesi’nde geçen Sıfır Bir dizisi vb. yapımlar gelinen noktayı gözler önüne serer. Adana yerel kültürüyle harmanlayıp şivesiyle seslendirdiği kayıp kuşak söylemini hız ve suç ekseninde üretedurur. Öyle ki Adana’da geçen Netflix yapımı UFO filmi de mahalle gençlerini motosiklet sırtında gösterir. Bu üçüncü evre Hürriyet’tir ve bedeli dışlanmak, vazgeçilmek olmuştur. Adana bu dönemde oyuncular da çıkarır. Özellikle Sıfır Bir dizisi birçok ismin tanınmasını sağlar. Doğrusu bu dönem için de Yunus Ozan Korkut’un, Kadri Beran Taşkın’ın ve Cihangir Ceyhan’ın, namıdiğer Cio’nun Adana’sı denilebilir.
***
Parçaları birleştirdiğimizde Adana’nın sinemamızdaki seyrinin hayli özgün geliştiğini gözlemleriz. Evvela zenginleriyle öne çıkarılan şehir daha sonra emeğin mücadelesine sahne olmuş ve en son müthiş bir yoksullaşmanın adresi olarak verilmeye başlanmıştır. Telefon başlarında çıkılan yolculuk pamuk tarlalarında sürmüş, şehrin gettolarında son bulmuştur. Tabii şimdilik!
Evrensel'i Takip Et