16 Eylül 2023 03:41

Taşraya sıkışan Yeni Türk Sineması

Ali İhsan Ökten, son dönem Türk sinemasındaki taşra etkisini kaleme aldı.

Görsel: Ahlat ağacı filminden bir sahne 

Paylaş

Ali İhsan ÖKTEN

Türk sinemasında taşra, geçmişten bugüne değin önemli bir temadır. Ancak bu temanın işleyiş biçimlerinde bir dizi değişim ve dönüşümler meydana gelmiştir. Taşra, sinemanın başlangıç dönemlerinde ehlileştirilmesi gereken, yabani ve gelişmemiş bir mekan olarak kurgulanırken, 1960’larda toplumcu sinemanın vazgeçilmez alanı olmuş, bir dönem unutulmuş, 1990’lı yılların ortalarından itibaren ise değişik yönleriyle yönetmenlerin yeniden yöneldikleri ve sinemalarının vazgeçilmez bir mekanı olarak kullandıkları alan olmuştur.

Türk sinemasında 1990’lı yılların ortalarından itibaren anlatım yapısı, seyirci ile kurulan ilişki, yönetmen sinemasının belirginlik kazanması, seçilen konulardaki farklılıklar açısından yaşanan değişimi Asumen Suner, Fransız Yeni Dalga sinemasıyla bir analoji yaparak “Yeni Türk Sineması” olarak adlandırır. Yeni Türk Sineması, 1990’ların ortalarından itibaren oluşmaya başlayan evrensel kültürden beslenen, özgün filmler üreten, gişe yapamayan ve genellikle yurt dışındaki festivallerden ödüller alarak ve ülke içindeki hevesli sinema takipçilerinin çabası ile “tutunan” sinema akımıdır. Bu akımın ana özelliği filmlerin çoğunluğunun taşra merkezli olması ve taşrada geçmesidir.

Konusunun taşrayla ilgili olduğu bu filmlerde, taşranın sinematografik sunumu (çekim, mizansen, atmosfer) açısından mekan, filmin karakteri kadar önemlidir. Mekanın sunumu, bir başka deyişle mekanın anlatımın temel bir ögesine dönüşmesi nedeniyle bu filmler mekandan yola çıkan bir tanımlamayla taşra filmleri olarak adlandırılmıştır. Uzun genel planlar, boş alanlar, bozkırlar, dağlar ve çetin doğa koşullarının yoğun kullanıldığı planlarda filmin karakteri aksiyonu sağlasa da, mekanın durağanlığı temel anlamı oluşturur. Bu filmlerin “taşra filmleri” olarak değerlendirilmesinin bir diğer nedeni taşrayı ve orada yaşanan ilişkileri ele alan konulardan beslenmesi ve mekanın anlatısal bir öge haline dönüştürülmesidir. 

Bu filmlerin çoğunda kırsal mekan doğal ortam sinematografik bir estetik unsur olarak karşımıza çıkar ve neredeyse bir karakter olarak verilir. Taşranın sert ve zor yapısı, dış dünyayla olan sınırlı iletişimi, kasabanın, sokakların, evlerin, ağaçların ve kayalıkların arasında belirli bir bölgeye işaret etmemesi dolayıyla her yer olarak kurulan bir taşra sinematografisinden bahsedilebilir. Taşranın bu sinematografik kurulumu, taşranın mekandan bağımsızlaşarak, bir kavram haline gelişi ve bu yönüyle de mekana değil bir toplumsal haletiruhiyeyi simgelemesini yansıtır. Bu filmlerin taşra filmleri olarak adlandırılmasının bir diğer  nedeni de  budur. 

Yine bu filmler incelendiğinde taşra anlatılarında niceliksel bir artış ve bakış açısı değişikliği oluştuğu fark edilebilir. Bu yeni bağımsız sinemanın yönetmenleri arasında Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim, Yeşim Ustaoğlu, Zeki Demirkubuz, Reha Erdem, Kazım Öz, Handan İpekçi, Tayfun Pirselimoğlu, Pelin Esmer, Özcan Alper, Hüseyin Karabey, Mahmut Fazıl Coşkun, Emin Alper gibi sinemacılar bulunmaktadır. Üslupları farklı olan bu yönetmenlerin seçtikleri konular da farklılıklar  gösterir. Bu yönetmenlerin filmlerine yaklaşım biçimleri açısından bakıldığında taşranın sorunsallaştırılan bir kavram haline geldiği görülür. Bunda özellikle filmlerin çekildiği mekanlar ve bu mekanlardan kaynaklı anlatılar, taşranın imlediği ruh halinin merkezi bir öneme sahip olmasının büyük bir katkısı vardır.

Oysa ki ’90’lı yıllar ile birlikte Türkiye’de ilk kez kentli nüfus, kırsal nüfusun önüne geçmiştir. İki binli yıllarda ise iyice taşralaşan siyaset, bir zamanlar kırsal/kent oranını tersine çevirerek kırsalı da sadece istatistiksel olarak kentleştirmiştir. Yeni Türk Sineması’nın tüm bu değişiklikler karşısında sadece taşra anlatıları üretmesi ve bunda ısrar etmesi oldukça ilginçtir.  Bir başka bakış açısından baktığımızda teknolojik araçların gelişimi ve yeni iletişim stratejileriyle birlikte mekan algısının değişmesine ve neredeyse mekan algısının kaybolmasına ve kır/kent oranının değişmesi aslında kentlerin kırsallaşmasına ve muhafazakarlaşmasına neden olmuş, belki de bu durum Yeni Türk Sineması’nın yeni mekan anlatısı üretmesinin zayıf kalmasının da ironik bir göstergesi olmuştur.  Bunun nedeni, taşra ve taşralılığın; mekansal olarak dışında kalmak, dışarıda olmaktan çok toplumsallaşmanın yeni biçiminin sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik sonuçlarını ortaya çıkaran bir ruh hali olmasıdır. Bu nedenle taşra, mekandan çok toplumsallaşmanın yeni biçimini, muhafazakarlığı ve geleceğe yönelik bir öngörü eksikliğini, felsefi boşluk nedeniyle sürekli bir geriye bakma halini anlatan bir kavramdır.

Yeni Türk Sineması taşra ağırlıklı filmleriyle kendisine uluslararası alanda bir başarı yakalamıştır. Ancak bu yenilik sinema dili açısından çok fazla bir özgünlük içermemektedir. Bu bağlamda taşranın Yeni Türk Sineması’nda moderniteden ve kentleşmeden kaçışın bir uğrağı olarak taşra nostaljisini kurumsallaştırdığını ve bu duruma gelecek açısından baktığımızda Türk sinemasını taşranın içerisine sıkıştırdığını söyleyebiliriz.  Ve taşradan çıkmak son seçimlerde de olduğu gibi zor görünmektedir.

KAYNAKLAR
1- Mehmet Emin Satır. Yeni Türk Sinemasında Taşra Nostaljisi. İletişim Kuram ve Araştırma dergisi. Sayı 61, 2023
2-Ali Murat Ergül. Yerli Sinemada “Taşra” Sıkıntısı. 2023. https://t24.com.tr/k24/yazi/yerli-sinemada-tasra-sikintisi
3-Ali İhsan Ökten. “Yozgat Blues” Filmi ve Sinemacıların Taşraya Dönüşü. 2013. https://www.altinsehiradana.com/Makale/yozgat-blues-filmi-ve-sinemacilarin-tasraya-donusu

ÖNCEKİ HABER

Menderes Samancılar: Sinema perdesini tarlaya, fabrikaya kuralım

SONRAKİ HABER

7 maddede Nuri Bilge Ceylan sineması

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa