16 Eylül 2023 03:48

Tarihi, geleneği, söylevi uzun; kendi ‘kısa film’in hikayesi

Roza Erizin, kısa filmin tarihini ve bugününü yazdı.

Paylaş

Roza ERİZİN

“1800’lü yılların sonunda yeni bir sanat formu keşfedildi. Hayallerimize benziyordu. Filmler artık multi milyarlık bir global eğlence sektörü. Ama onları yöneten gişe başarısı ya da gösteri dünyası değil. Sevgi, tutku…” Mark Cousins- The Story Of Film.

Oluşum sürecinde ki tanımıyla; kayda düşen fotoğrafların hareketlendirilmesi ve bu hareketin tekrar izlenebilmesi olanağı sunan bu tekniğin; bir sanata dönüşmesi, devinimi, yaratım süreci, geliştirilen yeni tanım ve metotlar, okullar, devrimler yüz küsur yıldır gündemimizde, hayatımızda.

1889 yılında ABD’li Mmucit T.A. Edison ile Yardımcısı W.K. Laurie Dickson bir gösterim aygıtı icat ettiler. “Kinestoskop” adını verdikleri bu aygıtla; resimlerin hareketi mümkündü fakat aygıt tek kişi için tasarlanmıştı. Paris’te bir sergide Kinestoskop’u gören August ve Lois Lumiere sinematografı geliştirdiler. Ağırlığı 10 kilo olan bu aygıt; film çekimi ve gösterimi yapabiliyordu. Lumiere Kardeşler ilk gösterimlerini 28 Aralık 1895’te Paris’te Grand Cafe’de yaptılar. Lumiere filmleri dünyanın çeşitli yerlerinde çekim yapan kameramanların saptadıkları belgesel ve haber niteliğindeyken Edison’un filmleri genellikle stüdyoda çekilmiş sirk ve vodvil gösterileriydi.

Günümüz sinemasında bir tür olan kısa filmin başlangıcını “Lumiere Fabrikası İşçilerinin Çıkışı” filmine kadar götürenler var. Biçimsel olarak olabilir fakat o dönem sinemasında süreyi; kişisel tercihler değil, teknik imkanlar belirliyordu. Sinematograf ancak 15 metrelik film şeridi alabiliyordu ve çok yeni bir icat olan sinemanın anlatım olanaklarının farkına varılmamıştı henüz.

1900’lü yılların ilk çeyreğinde sinema teknolojilerinin gelişmesi ve dünyanın birçok yerine ulaşması, halkın sinemaya duyduğu merak ve ilginin artması, Sovyet sinema kuramcılarının sinemaya katkıları ve özellikle belgesel ve haber filmleriyle globalleşen sinema endüstrisine yatırımlar her geçen gün artmış, ABD ve Avrupa’da büyük film şirketleri kurulmuş, sinemaya duyulan tutku, sevgi ve merakı günümüze kadar getirmiştir. Sinema teknolojisinin uzun metrajlı filmler çekebilecek yapıya ulaşmasının ve yaygınlaşmasının ardından kısa film artık, bir mecburiyet olmaktan çıkmış, özel bir tercih ve anlatım biçimi olarak görünür olmuştur.

Tarihi, geleneği, söylevi uzun kendi kısa filmin hikayesini günümüze kadar getirdiğimizde ve ülke sinemasında değerlendirdiğimizde akış kimi zaman durmuş ya da tersine doğru hareket etmiştir. Lumeire Kardeşlerin Treni’ni ekranda görünce etrafa kaçışan insanların çağından; zihninde görsel hareketler olan insanların çağına dünyada da sinemada da çok şey değişip, evrimleşti. Birçok şey denendi, anlatıldı, sunuldu…Her dönem; kendi ekol, deneysellik, tarz, kitle ve talebini yarattı. Türkiye sinemasında kısa film 1960’lı yıllardan sonra yaygınlaşır. Önceki dönemlerde bazı deneysel çalışmalar olmakla birlikte yeterli değildir. İlk kısa film  1921 yılında Şadi Fikret Karagözoğlu’nun oyuncu ve yönetmenliğini yaptığı 20’şer dakikalık Bican Efendi Güldürüleri’dir. Belgesel tarzda; Nâzım Hikmet’in 1933 yapımlı Düğün Gecesi/Kanlı Nigar filmi ilk sesli belgesel kısa filmdir. 1930’lu yıllardan sonra Türkiye’de kısa film alanında uzun bir sessizlik dönemi yaşanır. 1960’larda Robert Koleji Sinema Kulübü, 1. Hisar Kısa Film Yarışmasını başlatır. Fakat yarışma o tarihlerde beklenen ilgiyi görmez. Günümüzde ise başta İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Antalya olmak üzere birçok şehirde ulusal film festivalleri yapılmakta.

Ki günümüz sinemasında festivaller kısa filmlerin izleyiciye ulaşmasında önemli bir misyon üstleniyor. Bir kısa filmi beyaz perde de gördüğümüz tek alan festivaller artık. Sinema tarihinde bunca kendinden söz ettiren kısa filmin ülke sinemasında ki güncel durumunda; yönetmenler mustarip, yapımcılar mesafeli, festivaller sönük, izleyici bihaber maalesef.

Dünyada her yıl binlerce kısa film yapılıyor bir kısmını sadece film ekibinin yakın çevresi izlemiş oluyor ve unutulup gidiyor.  Kısa filmler sinema salonlarında geniş kitlelere ulaşamadığı gibi filmlerin arşiv ve saklanması ile ilgili çalışmalar da çok lokal kalıyor. 

Dünyanın birçok yerinde aynı tarih ve saatte sinema salonlarında izleyici beğenisine sunulan ve milyarlarca hasılat kazanan filmler çağında; kitlesini bulamayan filmlerden bahsediyoruz.

Dijital platformlar ve sosyal medya filmin geniş kitlelere ulaşmasında etkili fakat yönetmenin emek ve çabası maddi bir karşılık bulamadığı gibi sanatsal bir tatmin de sağlamıyor. Günümüz izleyicisinin popüler ana akım sinema üretimlerine gösterdiği ilgi kısa filmlere karşı neden yok?

Gerekçe olarak; prodüksiyon ve dağım desteğinin kısıtlılığı, film ekibinin maddi beklentisinin karşılanmaması, festival kitlelerinin sınırlığı, hakim anlayışlar ve hükümet politikaları, üretimlerin niteliği, toplumun sinema kültürü, yönetmenlerin kısa filmi uzun metraj film yolunda bir köprü olarak görmeleri, ve daha bir sürü şey söylemek mümkün.

Her şehrin her köyünde festivaller yapılarak, boardlara reklam vererek, desteklerde hakkaniyet sağlayarak, her sinema salonunda kısa film göstererek, dijital platformları biletli yaparak, okullarda sinema dersleri vererek, festival ödüllerini daha cazip hale getirerek bugünkü duraklama, gerileme döneminden çıkılır; durum değişir, dönüşür mü bilemiyorum fakat şu anki durumdan daha iyi olacağına inanıyorum. İnanmak istiyorum.

ÖNCEKİ HABER

7 maddede Nuri Bilge Ceylan sineması

SONRAKİ HABER

ÇEDES’e karşı ortak mücadele çağrısı: Okullar dini etkinlik mekanı olamaz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa