15 Eylül 2023 04:59

Petrol-İş kongresinin ardından: Sessiz kalmak çözüm değilse işçi nasıl müdahale edecek?

Kongreler, mücadele kararlarıyla çıkılan, sınıf sendikacılığı anlayışının yeni mevziler kazanıldığı bir sürece nasıl dönüştürülecek?

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Paylaş

Hilal TOK

Türk-İş’e bağlı Petrol-İş Sendikasının 2-3 Eylül’de yapılan 29. Olağan Genel Kurulu, Süleyman Akyüz’ün 2 oy farkla yeniden genel başkan seçilmesiyle sonuçlandı. Akyüz seçildi ama oluşturduğu listeden kendisi dahil ancak iki kişi yönetime girebildi. Akyüz’ün karşısına genel başkan adayı olarak çıkan Gebze Şube Başkanı Eyüp Akdemir ise seçilemedi ama oluşturduğu listeden üç kişi yönetime girdi. Böylece mevcut genel başkanın yeniden seçildiği ancak yönetim kurulunda çoğunluğu alamadığı bir tablo oluştu.

Genel kurula 250 delegenin tamamı katıldı. Ancak fabrikalardan işçileri temsilen gelen delegelerin genel kurula bu ilgisi, kürsü kullanımına yansımadı. Oysa, özellikle mücadeleci işçilerin, sendikanın gidişatına ve koltuk kavgasına itirazları vardı.

Gebze’deki petrokimya işçileri genel kurul öncesi yayınladıkları deklarasyonda “Sadece isimlerin, koltukların tartışılmasının bizi bir adım ileriye taşımayacağının bilincindeyiz. Tüm Petrol-İş üyelerine, delegelerine, temsilcilerine ve yöneticilerine sesleniyoruz; sendikamız içinde bulunduğu hantallıktan bir an önce çıkartılmalı, kişisel çıkarlarla iç tartışmalara hapsolmasına izin verilmemeli, karamboller ve sıradan, bayağı pazarlıklarla genel kurul sürecimiz olumsuz etkilenmemeli” diyerek, sendikanın içinde bulunduğu duruma dikkat çekiyordu. İzmir’deki petrokimya işçileri de yayınladıkları ortak metinde, “Bu kongrenin de delege pazarlıkları üzerinden ağalık koltuklarının paylaştığı Ali’nin gittiği Veli’nin geldiği, ama her şeyin eski tas eski hamam devam edeceği bir minvalde gerçekleşeceği gün gibi ortada. Sendika yöneticileri ve konfederasyon yöneticilerinin, konuk olarak çağrılmış bürokrat ve siyasetçilerin boy gösterip nutuklar attığı, delegelerden şakşakçılık istenen bir kongreden kim seçilirse seçilsin işçilere bir hayır gelmez” diyordu. Her iki metinde de işçilere ve delegelere, genel kurulda “Sendikayı ataletten çıkaracak bir yol açmalıyız”, “Mücadeleci bir Petrol-İş için öne çıkmalıyız” çağrıları yapılmıştı.

Fakat delegeler genel kurulda söz alıp konuşma yapmadılar, nasıl bir sendika istediklerine dair sözlerini söylemediler ya da söyleyemediler. Sorunlar karşısında sendikanın “ne yaptığı, izlediği yol ve sendikal anlayışı” değerlendirmeye tabi tutulamadı. Gerçek bir muhasebenin yapılmadığı genel kurulda doğal olarak bir mücadele kararlılığına da yol açılamadı! Sorunların bu denli biriktiği, hemen her iş yerinden tepkilerin yükseldiği bir dönemde belki de tarihinin en zayıf kongresini yaşadı Petrol-İş ve üyeleri.

NEDEN BÖYLE OLDU?

Peki, neden genel kurul öncesi “birlik ve mücadele” çağrısında bulunan delegeler bunu kürsüden de yapmadı ya da yapamadı? Bunun önündeki engel neydi?

Gebze’den bir delege bu soruya verdiği yanıtta genel merkezi ve kongre divanını eleştirirken bir yandan özeleştiri de veriyor: “Biz kongrenin daha iyi geçmesi, sınıfa bir şey bırakması için bir deklarasyon hazırlayalım dedik. Deklarasyonla genel kurula az da olsa yön vermek istedik ama başaramadık. Kendimiz için alternatif bir aday da çıkaramadık. Belki çok kısa bir zamana sıkıştırdığımız için böyle oldu. Yıllardır birlikte görev yapmış, neredeyse aynı düşüncelere sahip iki kişinin koltuk kavgasına dönen bir kongre yaşadık hal böyle olunca. Dedikodunun hakim olduğu, hiç kimsenin ne iktidara ne eksikliklere ne önümüzdeki döneme dair vurgu yapmadığı bir kongre... Aslında hazırlıklıydık, üç delegemiz konuşma yapacaktı. Normalde kongrede program açıklanırken, ‘şundan sonra delege konuşmaları…’ denilerek bir isim listesi oluşturulması istenirdi. Biz bunu hiç duymadık. Bizim şubedeki arkadaşlardan hiçbiri duymamış. Sonrasında zaten hemen adayların konuşmasına geçildi ve konuşmak isteyenlere de izin verilmedi orada. Bu divanın kongreyi yönetim anlayışıyla da ilgili bir şey, belki de istemediler konuşmamızı… Hakikaten işçilerin sorunları o kadar birikti ki, petrokimya işçilerinin sorunları da bundan bağımsız değil. Demek bu oradaki yöneticileri rahatsız edecekti ki delegelerin konuşmasını çok hızlı geçtiler.”

“Belki çok kısa bir zamana sıkıştırdığımız için böyle oldu” ifadesi, Petrol-İş bürokrasisine karşı muhalefet hareketinin genel kurul dönemiyle sınırlı kaldığının, gerçekten örgütlü olmadığının ifadesi aynı zamanda. Yoksa hazırlıklı, örgütlü bir tepkinin salonda kürsüyü kullanmasının önüne geçmesinin çok zor olduğunu bizzat Petrol-İş tarihinde yaşanan pek çok örnek gösteriyor. Gebze ve Aliağa’dan delegeler tarafından genel kurul öncesinde yayınlanan metinlerde de Petrol-İş’in bu mücadeleci geçmişine atıflar var. Ama bu genel kurula iş yerlerinin talepleriyle gelen delegeler, kendilerine çeşitli bahanelerle engel olanlara karşı ısrarlı ve kararlı bir tavır sergileyemediler. Genel itibariyle sendika yönetimlerinin işçilerin konuşmasını istemediği, engellenmeye çalışıldığı durumlar sürpriz değil. Yani “hazırlıklı olmak” buna da hazırlıklı olmak anlamına geliyordu. 

O YOL NASIL AÇILACAK?

Petrol-İş Sendikasında şimdi aralık ayında Gebze şubesi ile birlikte şube genel kurulları süreci başlayacak. Petrol-İş’in sınıf bilinçli, mücadeleci işçileri, yapamadıklarının ve aslında neler yapabileceklerinin, bu genel kuruldan çıkarılması gereken sonuçların bundan sonrası için de önemli olduğunun farkında. Delegelerden biri bunu en somut şekilde, eğip bükmeden dile getiriyor: “Kendimize çeki düzen vermemiz gerekir, çuvaldızını, iğnesini bu kongreden sonra kendimize de batırmalıyız. Ama sadece şikayet etmekle de olmaz, eksikleri görmemiz, nasıl bir sendika istediğimizi ve bunu nasıl başaracağımızı tartışmayı sürdürmeliyiz. Önümüzde şube kongreleri var. Sadece müzakereyle değil mücadeleyle de yol alabilmemiz için, önümüzdeki süreci örgütlü yönetebilmek için çalışmalıyız.”

“Sonuçta petrol işçileri tepkili, ‘Biz niye mücadele etmiyoruz, hayat pahalılığına, haklarımızın gaspına, siyasi iktidarın sermayeden yana tutum almasına karşı neden bir şey yapmıyoruz’ diye tepki gösteriyor, sendikaya da gösteriyor. Ama sendika bunların hiçbirine cevap vermiyor” diye devam eden delege, “böyle gitmemesi için” tüm işçileri, “Biz niye bu şartlarda yaşayıp çalışıyoruz, birileri pastadan büyük pay alırken biz neden kırıntılara mahkum kalıyoruz” diye sorgulamaya ve harekete geçmeye çağırıyor.

Sistemli, çok yönlü ve her şeyden önce örgütlü olması gereken bu hareketin yürürken yanıtlaması gereken sorular ise belli: Petrokimya işçileri, örgütlü oldukları sendikada, sendikacıların koltuk kavgasına yedeklenmemek ve bu durumun sürmesine izin vermemek için ne yapmalı? Mücadeleci işçi gruplarına ve sendika salonlarına sıkışan tartışmalar nasıl tüm işçilerin gündemine sokulacak? İşçinin kendi öz örgütü olan sendikalara sırt çevirmesi, küsmesi, sessiz kalması, sadece oy verip beklentiye girmesi çözüm olmadığına göre hangi yöntemlerle müdahale edilecek? Kongreler, mücadele kararlarıyla çıkılan, sınıf sendikacılığı anlayışının yeni mevziler kazanıldığı bir sürece nasıl dönüştürülecek?

ÖNCEKİ HABER

“Tüm yurttaşlar için laiklik ve eşit yurttaşlık istiyoruz” mitingine Bursa’dan çağrı

SONRAKİ HABER

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri 667'nci kez sırtlarını rektörlüğe döndü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa