'Türkiye nükleer enerjiye mahkum değildir'
Türkiye’de nükleer santralin enerji üretimi ve enerji ihtiyacı bakımından nerede durduğunu ve ne gibi sonuçlar doğurduğunu konuştuğumuz EMO Genel Başkanı Mahir Ulutaş, “Santrale mahkum değiliz" dedi.
Arşiv | Fotoğraf: Spiritrespect/Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)
Özlem Songül ABAYOĞLU
İstanbul
yaşam alanı savunucularının Mersin Akkuyu’da yapılan nükleer santrale karşı itirazları sürerken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan G-20 liderler zirvesi dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlamıştı. Erdoğan, “Rüzgar ve güneş enerjisinde atılacak adımların yanında nükleer enerjide de Akkuyu ile attığımız adım var. Sinop’u da Sayın Putin ile konuştuk. Bir de bu seyahatte 3’üncü bir santralin kurulması hususunda Güney Kore cumhurbaşkanıyla da bir görüşme yaptık. Bütün bu adımlarla birlikte enerjide sıkıntımız kalmayacak. Tüm bunlar Türkiye’nin enerji noktasındaki gücünü artıracaktır” açıklamalarında bulunmuştu. Ardından konuşma yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar Sinop'ta 2. nükleer santral için Ruslarla görüşmelerin sürdüğünü, Çin ile yürütülen nükleer santral görüşmelerinde önemli bir noktaya gelindiğini açıkladı. Nükleer santrallerin Türkiye için nerede durduğunu, ne gibi sonuçlar doğurduğunu TMMOB’ye bağlı Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Genel Başkanı Mahir Ulutaş ile konuştuk. Ulutaş, “Akkuyu, dünyadaki ilk ‘Yap, işlet, sahip ol’ modeliyle inşa edilen nükleer santral projesidir” dedi.
“RİSK HER ZAMAN VAR”
Nükleer santrallerin işlevlerinden bahseden Ulutaş, “Nükleer güç santrali, kontrollü zincirleme reaksiyon koşulları altında Uranyum atomunun bölünmesi sırasında açığa çıkan ısı enerjisini, elektrik üretimi için kullanan bir tesistir” şeklinde anlattı. Yaşam savunucuları nükleer santrallere neden karşı çıktığını sorduğumuzda ise Ulutaş, “Nükleer santrallerin çevreye olumsuz etkileri, yaşanan kazalar sonrasında insan ve doğa yaşamında meydana gelen ve uzun yıllar süren hasarlar, yine etkisi yüzyıllar sürecek atık sorunları, dünya barışını olumsuz etkilemesi gibi ‘toplumsal maliyeti’ oldukça yüksek sonuçları vardır. Nükleer güç tesislerinin birçok maliyet arttırıcı unsuru üzerinde belirsizliği sürmekle birlikte, kömür ve doğal gazdan elektrik üretimi için karbon vergisi türü imtiyazlar verilse dahi daha pahalıya elektrik üretmektedirler” ifadelerini kullandı. Nükleer santrallerin yol açtığı Çernobil ve Fukuşima örneklerini hatırlatan Ulutaş, bu kazalar dışında farklı düzeyde etkilere sahip başka kazaların da yaşandığına dikkat çekti. Ulutaş, “Nükleer santral güvenliği konusunda güvenlik kültürü reaktör teknolojisinden daha önemli görülmektedir. İnsan hatası etmeni nedeniyle risk her zaman varlığını korumaktadır” dedi.
“NÜKLEER ENERJİDE DIŞA BAĞIMLIYIZ”
Türkiye'nin ne arz güvenliği ne de kaynak çeşitlendirme açısından nükleere enerjiye mahkum olmadığının altını çizen Ulutaş, “Bugüne kadar hiçbir ülke, nesiller boyu radyasyon kirliliğine neden olabilecek buna benzer bir yatırımın başka bir ülke tarafından kendi topraklarında yürütülmesine izin vermemiştir” şeklinde konuştu.Akkuyu Nükleer Güç Santrali temel yapılarında çatlakların oluştuğu ve bunların tekrarladığını hatırlatan Ulutaş, “Bu çatlakların oluştuğu ve gerekli onarımların yapıldığı Akkuyu Nükleer A.Ş. tarafından da kabul edilmişti” hatırlatmalarında bulundu.
Nükleer enerji konusunda kaynak ve teknoloji bakımından dışa bağımlı olduğumuza vurgu yapan Ulutaş, “Aynı zamanda işletme ve idare aşaması bile başka bir ülkenin kontrolünde gerçekleşecektir. Bütün güvenlik riskleri bir yanda Rusya gibi doğalgazda %45, petrolde %25, kömürde %35’in üzerinde bağımlı olduğumuz bir ülkeye, enerji güvenliği açısından kaynak çeşitlendirme ilkesine aykırı bir biçimde kendi topraklarımızda alım garantili nükleer santrallar kurdurmak anlaşılır değildir. Dahası Akkuyu, dünyadaki ilk ‘Yap, İşlet, Sahip Ol’ modeliyle inşa edilen nükleer santral projesidir ve mülkiyeti başka bir ülkeye ait olan nükleer bir tesis statüsündedir” ifadelerini kullandı. Ulutaş, “Aynı zamanda bu proje ülkemize elektriği ucuza da sağlamayacaktır. Akkuyu’da üretilen elektriğin %50’si, 15 yıl boyunca, 12.35 Cent/kwh ortalama fiyatla alım garantili bir şekilde satın alınacaktır. Diğer yarısı ise anlık piyasa fiyatları ile satılacaktır” dedi.
“SANTRAL İLE GÜÇ SAHİBİ OLUNAMAZ”
Tüm zararlarının bilinmesine ve Türkiye’yi enerji bakımından dışa bağımlı olmaktan kurtarmamasına rağmen hükümetin nükleer santral konusunda neden geri adım atmadığını sorduğumuzda Ulutaş, “Hükümetin nükleer santrallere verdiği önemin enerji politikaları ve ekonomisi açısından rasyonel bir temeli yok. Sadece bu iktidarla da sınırlı olmayan bir şekilde uzun yıllardır ülkeyi yönetenlerin nükleer santrallerde ısrarının temel gerekçesi ‘nükleer güce dönüşme’ gibi 1950’den kalma bir söylemin devlet politikası olmasıdır. Oysa bu söylem belli bir seçmen kitlesini etkilese de bir başka ülkenin sahibi olduğu santral ile güç sahibi olunması imkansızdır” diye konuştu.
Nükleer güç santralları düşünülenin aksine ileri teknoloji içeren yatırımlar olmadığına vurgu yapan Ulutaş, “1950’li yıllarının tekniklerine dayalı bir enerji üretim yöntemidir. Ne yazık ki, başta atıkların güvenli bir biçimde yok edilmesinden, işletimine kadar çok sayıdaki riske kalıcı çözüm bugüne kadar yaratılamamıştır. Güvenlik kültürünün ve teknolojik gelişimin en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Japonya’da bile nükleer kazaların yaşanması, felaket riskinin yüksek olduğuna işaret etmektedir” ifadelerini kullandı.
“ÖZELLEŞTİRMELER DURDURULMALI”
Enerjide arz güvenliği tüm ülkeler için öncelikli bir ulusal güvenlik konusu olduğuna dikkat çeken Ulutaş, Türkiye açısından doğru enerji politikalarının gerçekleşmesi için önemli noktaları anlattı. Ulutaş, “Öncelikle tüm özelleştirmeler durdurulmalı, kamunun bu alana yatırım yapmasını engelleyen yasal veya fiili engeller ortadan kaldırılmalıdır. Adı üzerine piyasa kurumu olan ve bugüne değin işlevini, yurttaşların değil, enerji şirketlerinin hak ve çıkarlarını kollamak olarak yerine getirmiş Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kapatılmalıdır. Aynı zamanda yoğun enerji tüketen, eski teknolojili, çevre kirliliği yaratabilen sanayi sektörleri yerine enerji tüketimi düşük, ithalata değil yerli üretime dayalı, ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda önceliklendirilmiş bir sanayi politikasının doğal devamı olacak bir kamusal yatırım perspektifi ile çevre dostu ve emperyalist bağımlılık zincirinden kopmayı sağlayacak sanayi dallarına öncelik verilmesi sağlanmalıdır” şeklinde konuştu.
“KAMUSAL PLANLAMA ANLAYIŞI UYGULANMALI”
Doğal çevreyi ve toplumsal yaşamı olumsuz etkilediği saptanan tüm santralların faaliyetleri durdurulması gerektiğine dikkat çeken Ulutaş, “Üretim yöntemi ne denli çevre dostu olursa olsun üretim ihtiyacı gerekçesiyle, santral çevresinde yaşayan insanların istekleri dışında yaşamsal haklarının sınırlanmasına, verimli tarımsal arazilerini sınırsız biçimde işgal etmeye, akarsu yataklarının güzergâhlarını değiştirmeye ve çok sayıda ağacı kesmeye derhal son verilmelidir” ifadelerini kullandı
Ulutaş, “Risk ve atık sorunu çözülmemiş, teknoloji ve hammadde yönünden dışa bağımlı, yatırım ve işletme maliyetleri yüksek, elektriği pahalıya üretecek nükleer santrallara ihtiyaç olmadığı gerçeği göz önünde bulundurularak Akkuyu NGS projesi durdurulmalı ve yeni projelerden vazgeçilmelidir. Enerji politikalarında ciddi ve radikal bir değişikliğe hızla gidilerek elektrik üretiminde fosil yakıtların payı düşürülmeli; yenilenebilir enerji kaynaklarının payını ciddi oranda artırmaya yönelik politikalar, kamusal planlama anlayışı ile toplum çıkarlarını gözeterek ivedilikle uygulanmalıdır” dedi.