17 Eylül 2023 04:54

‘Yeni ve sivil’ bir anayasa mümkün mü?

Bu iktidarın asıl olarak darbe anayasası ile temelden bir kavgası yok. Onların, iktidarlarını sürdürmeye; daha baskıcı, daha gerici bir düzene ihtiyacı var.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Erdi TÜTMEZ

Eylül ayı Türkiye’nin yakın tarihi açısından derin izler bırakan bir ay.

Tabii ki ilk akıllara gelen kanlı 12 Eylül darbesi…Geçtiğimiz 12 Eylül de darbenin 43. yılıydı.

Bu ülkenin üzerine kara bir bulut gibi çöken darbenin yıl dönümlerinde bu ülkeyi yönetenlerden artık neredeyse aynı şeyleri duyuyor, aynı şeyleri dinliyoruz.

Bazen gözyaşları eşliğinde konuşmalar, geçmişi yad etmeler; darbelerle hesaplaşıldığı, darbelerin ne kadar kötü olduğu söylemleri…

Ve tabii ki bunların önüne artık anayasa kelimesi geçiyor.

Her 12 Eylül’de aynı kelimeyi ne kadar çok duyuyoruz değil mi?

12 Eylül darbesinin yıl dönümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu kez Ulucanlar Cezaevinde gördük. Erdoğan “12 Eylül yönetiminin ülkemizin kalbine sapladığı en büyük hançer, üzerinde hâlâ konuştuğumuz, tartıştığımız 1982 darbe anayasasıdır” diyordu, muhalefete ‘anayasayı değiştirelim’ çağrısı yapıyordu ve “Olursa olur olmazsa yolumuza bakarız” diye de ekliyordu.

Erdoğan’a göre 12 Eylül’ün izleri gitmiş, bir tek anayasasının değişmesi kalmıştı.

Aynı gün Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’tan, AKP’li yöneticilere kadar isimler teker teker anayasa çağrısı yapıyordu.

Gazeteler 12 Eylül’le hesaplaşmış, onu dize getirmiş bir Erdoğan iktidarı portresi çiziyorlardı. Onlara göre tek sorunumuz muhalefetin anayasa değiştirmeye yanaşmaması kalmıştı…

Erdoğan’ın açıklamaları iktidara yakın köşe yazarlarını da heyecanlandırmışa benziyordu.

Sabah Gazetesi Yazarı Hilal Kaplan köşesinde “Türkiye’nin darbe anayasası ile yönetilmesi ayıbından kurtulması için yıllardır uğraşılıyor. Meşruiyetini darbeden alan bir anayasanın sivil iradeyle kavga etmesi kadar doğal bir şey yok” diye yazıyordu.

Hürriyet Gazetesi Yazarı Abdülkadir Selvi de “Darbelerle mücadele, darbecilere hesap sorarak başlar. Darbeler denilince mangalda kül bırakmayanlar bir gün olsun Erdoğan’ın hakkını teslim etmezler. Geldiğimiz noktada 12 Eylül gitti ama onun anayasası duruyor” diyordu. Selvi geçmişi de hatırlatıyordu: “Berfo Ana, Evren’i ekranda görünce, ‘Kenan Evren evin yıkılsın’ diye beddua etmişti.”

***

Evet 12 Eylül ‘bu ülkenin üzerinde bir hançer’ olarak kaldı.

Evet, Türkiye’nin bu darbe anayasasından bir an önce kurtulması lazım.

Ama buraya kadar olan ‘hikaye’den fazlasını tartışmak gerekiyor.

Bu iktidarın gerçekte darbelerle hesaplaşmak gibi bir derdi asla olmadı.

2010 anayasa değişikliği referandumunu hatırlayalım.

Göstermelik olarak sadece iki cuntacı general yargılandı. 2010 referandumunda bu ‘gösteri’nin arkasında Gülen Cemaati ile birlikte HSYK ele geçirildi. Anayasa değişikliğinin amacı böylelikle hasıl oldu.

Darbecileri her 12 Eylül’de lanetleyenler sonra neler yaptı?

Neredeyse yasaklamadıkları bir grev kalmadı. Erdoğan iktidarı işçilerin anayasal hakkı olan onlarca grevi ‘milli güvenliğe tehdit’ gibi gerekçelerle yasakladı.

İşçilerin örgütlenme ve sendikal hakları adeta tırpanlandı.

Birkaç güncel örnek daha…

Bu ülkede halkın oylarıyla milletvekili seçilmiş Can Atalay, anayasa ayaklar altına alınarak adeta rehin tutuluyor. HDP’nin Eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dahil yüzlerce siyasetçi uydurma davalarla içeride…

Selvi’nin ‘büyük bir üzüntüyle’ andığı Berfo Ana…

Kayıpları için yıllardır mücadele eden, çocuklarının en azından kemiklerine ulaşmaya çalışan Cumartesi Annelerine Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen Galatasaray Meydanı yasak.

Berfo Ana’ya bizzat Erdoğan’ın verdiği sözler tutulmadı. Şimdi Berfo Ana’nın yol arkadaşlarına eylem bile yaptırılmıyor.

Neydi o? Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı… Anayasa’da yok mu? Var.

Berfo Ana’ya verilen sözler yok mu? Var.

Ancak Berfo Ana’yı her 12 Eylül’de sahte gözyaşlarıyla ananlar, bugüne dair bir şey söylemiyor, söylemeyecek. Her cumartesi, gözü yaşlı Cumartesi Annelerinin yaka paça gözaltına alınmasını yazmayacaklar.

***

Gelelim başlıktaki soruya. Bu soru Hilal Kaplan’a ait.

Net bir cevap verelim: 15 Temmuz’u ‘Allah’ın Lütfu’ diye görüp tek adam rejimi kuranlar, seçimleri tanımayanlar, yargıyı vesayet altına alıp bir sopa olarak kullananlar, 12 Eylül darbesinin programının kararlı yürütücüleri bu ülkede asla demokratik bir anayasa yapamaz.

Erdoğan iktidarının bu aldatmacası tartışmasız, amasız, fakatsız reddedilmeli. Muhalefet partileri ‘Hele gelsin teklif bir bakalım, konuşalım’ hatasına düşmemeli.

Bu iktidarın asıl olarak darbe anayasası ile temelden bir kavgası yok. Onların, iktidarlarını sürdürmeye; daha baskıcı, daha gerici bir düzene ihtiyacı var.

Onların ülkeyi sermaye için daha da dikensiz gül bahçesine çevirmeye ihtiyaçları var.

Cemaatler, tarikatlar eliyle ülkeyi daha da karanlığa boğmak var. Örneğin karma eğitime son saldırıları meşrulaştırıp tüm bunları ‘anayasal çerçeve’ye oturtmak var.

Onların ajandasında sadece ve sadece bunlar var. Sadece kendi bekaları var.

***

Anayasalar da bu anayasaların yapım süreçleri de sınıflar arasındaki güç ilişkilerinin bir fotoğrafıdır. Tarihte bunun sayısız örneği var. Grev hakkının kazanılması, kadınların siyasete katılımının kanallarının açılması… Bütün bu haklar mücadeleyle alındı.

Bu ülkenin gerçekten demokratikleşmesini sağlayacak, darbe anayasalarını çöpe atıp, değiştirecek zemin de güç ilişkilerinin mücadelesinde yatıyor.

İnsanca bir yaşam kavgası veren işçi ve emekçilerin, bir arada kardeşçe yaşam arzusu taşıyan halkların, eşitlik isyanı veren kadınların, ülkenin rant ve talan uğruna delik deşik edilmesine karşı çıkanların birleşik mücadelesi bu yönü tayin edecek

ÖNCEKİ HABER

Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri 'Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi'ne alınmadı

SONRAKİ HABER

Samsun’da ÇEDES eylemi: Laik eğitim, laik yaşam ve eşit yurttaşlık için birlikte mücadele edelim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa