Tutunamayanların yazarı: Oğuz Atay
Tarık Özyıldırım, edebiyatımızın unutulmaz isimlerinden Oğuz Atay'ın hayatına ve eserlerine dair yazdı.

Fotoğraf: Necdetyucel/Wikimedia Commons CC BY-SA 4.0
Tarık ÖZYILDIRIM
Octavio Paz “Yazarların, ozanların gerçek yaşam öyküleri, onların yapıtlarıdır” der. Tutunamayanlar’dan Tehlikeli Oyunlar’a; Oyunlarla Yaşayanlar’dan Korkuyu Beklerken’e hepsinde Oğuz Atay vardır ya da kendi deyimiyle tutunamayanlar vardır. Çocukluğundan gelen hastalıklı bir bünye, otoriter bir baba, gençlik yıllarındaki arkadaş ölümleri, yazın hayatında kurduğu dostluklardaki ikiyüzlü, çıkarcı ilişkiler onu tutunamayan olmaya zorlar: “Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşun kalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım...”
"SENİ GİDİ BURJUVA ÇOCUĞU"
Oğuz Atay, hayatındaki bütün bu olumsuzluklara rağmen başarılı bir eğitim hayatı olur. Eğitimini tamamladıktan sonra Ankara’da dönemin sol rüzgarına kapılır ve toplumcu yazarlarla beraber hareket eder. Çevresi zengin bir aileden gelen Atay’a, burjuva çocuğu bu işler sana göre değil, dediklerinde o bunları kulak ardı eder çünkü Ankara’da karşılaştığı sol kesimde gördüğü hareketlilik Oğuz Atay’ın geleceğe dair umudunu yeşertir. Yakın arkadaşlarından Kenan Somer, bu dönem için “İkimiz de radikal solcuyduk. Ben daha toplumcu bir bakışla yaklaşıyordum. Oğuz ise sol ideolojiye birey açısından bakıyordu” der. Tutunamayanlar’da “Bana bugün ne yapmalı? diye soracak olurlarsa, ancak, önce kendini düzeltmelisin diyebilirim… Kendini çözemeyen kişi, kendi dışında hiçbir sorunu çözemez” ifadelerini kullanır.
PAZAR POSTASI YILLARI
Pazar Postası, dönemin sosyalistlerini bir çatı altında toplar. Dergide; Fethi Naci roman, Cevat Çapan tiyatro, Halit Refiğ sinema üzerine yazılar kaleme alır. Oğuz Atay da Cevat Çapan’ın tanımıyla dergide bir tür son adam gibi çalışır: “Boş kalan yerlere çeviriler yapan; ne eksik kalırsa bu eksikleri tamamlayan, elinden çok şey gelen yetenekli bir insandı.”
Tutunamayanlar’dan Selim Işık’ın ağzından dinleyelim bir de bu derginin öyküsünü: “O sırada bir dergi çıkarıyorduk. Derginin bütün ağır işlerini ben yüklenmiştim… Bu işi beceremiyorsun, mühendisliğine dön, diye amansızca saldırıyorlardı…”
Pazar Postası macerasından sonra “Olaylar” dergisinin yükü de Oğuz Atay’dadır. Ancak “Olaylar” dergisinde yaşananlar, sol çevrenin tutarsızlıkları; dostları, çok önem ve değer verdiği kimi arkadaşları tarafından yalnız bırakılması Oğuz Atay’ı derinden etkiler.
Halit Refiğ, “Yaşadıklarımızın en çok etkilediği insanlardan biri Oğuz Atay oldu. Çünkü Oğuz Atay o tarihe kadar çok inanmış bir Marksist’ti ama bu deney onun düşünce hayatında şok etkisi yarattı” der.
"BU DEFTER KAYDETSİN BENİ"
Sol çevreden umduğunu bulamayan Atay’ın bütün umutsuzluğunu edebiyata dönüştürmesini sağlayan iki yıla yakın beraber yaşadığı Sevin Seydi olur. Onu dinleyen ve tek anlayan Sevin’di. “Tutunamayanlar”da varlığıyla, “Tehlikeli Oyunlar”da da yokluğuyla Oğuz Atay’a yol gösterici olur Sevin Seydi. İki romanını da Sevin Seydi’ye adar ve her iki romanın kapağını da onun çizmesini ister Atay. Halit Refiğ Sevin Seydi için “Oğuz’u çok etkiledi, özellikle modern edebiyata açılma bakımından” der.
Bu beraberlik Sevin Seydi’nin İngiltere gitmesiyle son bulur. 25 Nisan 1970 tarihinde yazmaya başladığı günlüğünde Atay: “Selim gibi günlük tutmaya başlayalım bakalım. Sonumuz hayırlı değil herhalde onun gibi. Bu defteri bugün satın aldım. Artık Sevin olmadığına ve başka kimseyle konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni; dert ortağım olsun…”
"VAHŞİ BİR TARLA GİBİYDİ"
Sevin Seydi ayrılığı Atay’ı romanlarıyla baş başa bırakır. Artık tek amacı Tutunamayanlar’ı yayımlamak ve ödül almasını sağlamaktı. Atay, eseri bitirir bitirmez dostlarına götürür. Vüs’at Bener “Bir gün Kızılay’da, Kızılırmak Sokağı civarındaki evime, elinde metinle geldi. Benim ilk tepkim, ‘Bu nasıl bir şey böyle, demek oldu. Metin çok kalındı çünkü. ‘Bir roman,’ dedi, ‘bu kitaba ben bütün birikimimi koydum, bundan bir kelime bile çıkarmam…” der.
Oğuz Atay, Vüs’at Bener’in bazı eleştirileri üzerine romanı bir kez elden geçirir. “Tutunamayanlar, vahşi bir tarla gibiydi; elden geçirildi, ayıklandı, kısaltıldı” ifadelerini kullanır bir dostu. Nihayet kitap, TRT Roman Yarışması’na yetiştirilir. Günlüğünde “Eski kitap bitti ve yarışmaya gönderildi. 31 Ekim’de teslim ettim” şeklinde anlatır.
Atay’ın isteği üzerine Cevat Çapan; jürideki arkadaşlarından Adnan Benk’le de Vedat Günyol’la konuşur; onlardan, “Tutunamayanlar”ın jüri tarafından okunmasını ister. (Oğuz Atay, bilir ki jüri romanların çoğunu okumadan değerlendirir.) Yarışma sonunda, birçok romanla beraber Tutunamayanlar da başarı ödülü alır. Ödülde kendisine haksızlık yapıldığını bilse de mutludur Oğuz Atay “Biz sanatçı olduk şimdi” der.
BİREYSEL KAYGILARI DİLE GETİRMESİ ELEŞTİRİLİR
Bilge ve Cem yayınevleri, çeşitli bahaneler öne sürerek ödüllü romanı basmak istemez. Günlüğünde “Dün de kitabı Cem Yayınevi sahibi Oğuz Akkan’a götürdüm. Durum pek parlak değil” der Oğuz Atay. Oğuz Akkan’ın romanı karıştırıp kimi bölümlerini okuduktan sonra, Atay’ın ruh hastası olduğunu düşünür. Sinan yayınevi sahibi Hayati Asılyazıcı “…Çok farklı bir Türk romanıyla karşı karşıya olduğumu anlamıştım. Romanı iki günde, geceleri üçe dörde kadar okuyarak bitirdim. Kendisinin telefonunu bulamadım. Sonra Cevat Çapan’a ulaştığımı hatırlıyorum” diyerek anlatır.
Roman, Sinan yayınevi tarafından basılır ama Atay: “Kitabın birinci cildi tükeniyor ama ikinci cildi olduğu gibi duruyor, depoda bekliyor. Ya tek cilt zannediyorlar romanı ya da birincisini okuyanın ikincisine tahammülü kalmıyor” diyerek serzenişte bulunur. 12 Mart sürecinin yaşandığı bir dönemde romanın bireysel kaygıları dile getirmesi çok sert eleştirilir. ‘Biz burada nelerle uğraşıyoruz, bu adam neler yazıyor.” denir. Ahmet Oktay, bu eserin gereken ilgiyi görememesinde Türkiye solunun günahı olduğunu söyler ve ekler “Atay’ın kitabında arzu edilen ölçüde sınıf mücadelesi yoktu, hoşlanmadılar, bu yüzden” der. Hilmi Yavuz, Atay’a yapılan bu yanlışı doğrular “Oğuz’un romanının önemini hepimiz çok sonra anladık. Gereğince kavramış olsaydık bile, bizim gündemimizde öncelik taşımıyordu.”
"SOĞUK BİR GÜNDE ÖLÜRSEM"
1971-1975 yılları arasında ardı ardına Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Bir Bilim Adımın Romanı, Korkuyu Beklerken, Oyunlarla Yaşayanlar yayımlanır. Fakat yaşadığı dönemde anlaşılamadan, beynindeki tümör sebebiyle 43’ünde göçüp gider bu dünyadan Oğuz Atay. “Soğuk bir günde ölürsem de kimse gelmeyecek. Birkaç kişi bulunacak cenazede” Oğuz Atay, Selim Işık’ın sözleriyle cenazesini anlatır aslında “Tutunamayanlar”da.
Gerçekten de Oğuz Atay’ın cenazesi de çok soğuk bir günde kaldırılır. Ama Selim lşık’ın dediği gibi olmaz cenaze töreni. “Sultan Ahmet Camii avlusu belki de en kalabalık günlerinden birini yaşadı. Üniversiteden çok kalabalık gruplar geldi. Öğrencileri, arkadaşları. Onun hakkında tek satır yazmayan eleştirmenler, edebiyat çevreleri... Orada, aslında ona çok değer verdiklerini anladım ama yaşarken neden o sanki bir yazar olarak hiç yokmuş gibi davrandılar, bunu anlayamadım” der yakın dostlarından Barlas Özarıkça.
Günlüğündeki son satırlarıyla Oğuz Atay yolculuğunu noktalayalım “…Düşüncem geç gelişti, biraz geç başladım; biraz da erken bırakmak durumunda kalıyorum. Geleceğini kaybetmek, yaşanan zamanı da boşlaştırıyor. Ne yapalım, henüz biraz da ayakta durma gücüm var; deneyelim, sonuç almaya çalışalım…”
Evrensel'i Takip Et