20 Eylül 2023 04:12

Beltur işçisi insanca yaşam istiyor: Çocuğun beslenme çantası borçla doluyor

Beltur işçisi Kazım evde iki kişi çalışmalarına rağmen geçinemediklerini söylüyor. Eşi Nurcan, okulda verilen beslenme çantası listesini oluşturmakta bile zorluk çektiklerini anlatıyor.

Fotoğraf: Google Street View

Paylaş

Hilal TOK
İstanbul

Belediyede çalışmak, hele ki İstanbul Büyükşehir Belediyesinde çalışmak taşrada yaşayanlar için imrendirici. Beltur İşçisi Kazım’ın köydeki akrabalarının dediği gibi: “Belediyede çalışıyormuş, sırtı yere gelmez artık, iyi kazanıyordur, iyi…”

Pendik Kavakpınar’da yaşayan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı bir iştirak şirketi olan Beltur’da çalışan Kazım aldığı ücretle evin kirasını bile zor öderken, yıllar önce kendisinin de belediye işçiliğini böyle gördüğünü söylüyor, “Meğer içine girince anlıyormuş insan” diyor.

Kazım ve eşi Nurcan 10 sene önce evlenmiş. Şimdi biri 8 diğeri 4 yaşında, iki çocukları var. Pandemi dönemine kadar güvenlikçi olan ve “Olabildiğince rahat yaşadıklarını” söyleyen Kazım, pandemide işsiz kalmış. Hayatlarında ilk kez pandemi döneminde, krediyle, kredi kartıyla tanışmışlar. Uzun süre iş bulamamamış, bulana kadar da evdeki giderleri karşılayabilmek için kredi üstüne kredi çekmiş, borç üstüne borç biriktirmiş. “Sonunda bir iş buldum” diyor. Bir plastik fabrikasında, asgari ücretten yüzde 50 daha fazla eline geçen bir ücretle çalışmaya başlamış. Ancak günde 12 saat çalışmaya takati yetmeyince belediye işini duyup başvurmuş. Kabul edilince başta çok sevindiğini anlatıyor: “Belediyedir bu, güvencelidir, iyi ücret verir, borçları da öderiz rahat rahat geçiniriz.” Böyle dediyse de öyle olmamış: “Saatlerce yol gidiyorum, yol parası, yan haklar içinde 16 bin lira ücret alıyoruz. Şimdi yeni bir zam gelecek bu aydan sonra. Türki-İş’e bağlı Toleyis yetkili. Sözleşme yapıldı, ama belirlenen ücret bizi tatmin etmedi. Brüt 19 bin 500 olacakmış, net de 15 bin 700’e falan denk geliyor. Biz sanıyorduk ki bu belediyede bir değişim var, çok bir şey de değişmemiş çalışanları açısından. İçine girince gördüğümüz hayal kırıklığı oldu. Ben İmamoğlu’na oy vermiştim ama patron her yerde patron.”

DEPOZİTOYU DOLARLA İSTİYORLAR

Maraş depreminin ardından İstanbul’da kısmi olarak başlayan kentsel dönüşümden de nasibini almış Kazım ve ailesi. Ev sahibi, “Benim oturduğum evi yıkacaklar, yeniden yapılacak, o yüzden siz kendinize başka ev bulun, ben oraya çıkacağım” demiş. Evden çıkmak zorunda kalan Kazım işe giderken Nurcan elinde çocuğu bina bina, semt semt dolaşıp ev aramaya koyulmuş: “Evsiz kaldık. Bulduğumuz en ucuz ev 10 bin liraya bu eski ev oldu. Asansörsüz, 5 katlı bir binanın en üst katı. Yardımlaşma dayanışma yerine, herkesin birbirini sömürdüğü bir çark daha da derinleşti, enflasyon arttı, kiralar arttı… Ev bakarken, dolarla avroyla depozito isteyenler oldu. 13 bin kira, 13 bin emlakçı parası 500 dolar da depozito istediler… Lira değer kaybettiği için depozitoyu dolara döndürmüşler. Bir gecekondu bulduk ama ev sahibi çocuklu aile istemiyormuş. Ev bulmak zor, o yüzden depreme dayanır mı dayanmaz mı bakamıyoruz, başımızı sokabileceğimiz bir yer olsun yeter diye bakıyoruz. O kadar çok eve baktık ki, köpek bağlasan durmayacak evlere 8 bin lira istediler. Sonunda 10 bin liraya bu eski binaya çıktık.”

ÇOCUĞU BIRAKACAK YER BULAMAYINCA KREŞTE İŞE BAŞLADI

Ev kirası 10 bin, Kazım’ın eline geçen 16 bin olunca, eşi Nurcan da iş aramaya başlamış. Ancak 4 yaşındaki çocuğunu bırakacak yer bulamamış. Aldığı asgari ücreti komple kreşe veremeyeceğinden, kreşe iş başvurusunda bulunmuş. Aşçı olarak başladığı kreşe çocuğunu da götürmeye başlamış: “Bugüne kadar hiç çalışmamıştım. 10 bin lira kira veriyoruz, mecbur… Çocuğumu bırakacak yer olmadığı için kreşte çalışmaya başladım. Hem yanımda olur düşüncesiyle hem de kiramızı öderiz diye… Aldığım ücret asgari ücret ama. Kızım derse de giriyor, ama bu ücretimden kesiliyor tabii, ama normal kreşlere verdiğimden daha az alıyorlar haliyle, ucuza çalışıyorum çünkü.”

Kazım devam ediyor: “Ben çocuklarımız küçük diye eşimin çalışmasını istemiyordum. Ama öyle bir hale geldik ki, hayatta kalmak için kati kuralım yok oldu. Ben şimdi çalışıyorum, eşim çalışıyor yine de elde hiçbir şey yok. Bir gün asla ev alabileceğimizi düşünmüyoruz. 10 sene öncesine kadar ikinci el bir araba alabilirim diyordum, şimdi bir cep telefonu bile alamayacağım noktaya geldik.”

ARKADAŞLARI DA AYNI DURUMDA

Kazım, Beltur’da çalışan diğer arkadaşlarının hayatından da örnekler veriyor: “İş yerinde bir arkadaşım bu geçim sorunundan dolayı eşiyle boşanma noktasına geldi, eşini çocuğunu babasının evine bıraktı. Para verseler hemen ‘Böbrek mi istiyorlar, satacak durumdayım’ diyor. Çalıştığım yerde bir çocuk öğretmen, atanamamış. Hemşehrilerinin yanında, çalıştıkları inşaatta kalıyor. Şartlarından dolayı evlenemiyor, eve çıkamıyor. Bir başka arkadaşımız hem fırında çalışıyor hem Beltur’da. Ama ailesi memleketinde, getiremiyor buraya. Ailesini, çocuklarını göremiyor. Burada aldığı maaşla kaldığı ev gecekondu, duvarı yarık. Ev diyemezsin. Kışın dışarıdaki kömür gazı evine giriyor o yarıktan…”

"ÇOCUĞUN BESLENME ÇANTASINA POĞAÇA BORÇLA KONULUYOR"

Nurcan giriyor söze: “Biz şimdi iki kişi çalışıyoruz ama eve et girmiyor, kıyma falan alamıyoruz. Dışarıda yemek asla yemiyoruz. Elimden geldiğince yettirmeye çalışıyorum ama tabii ki yetmiyor. Sosyal yardımlara da başvurdum, üzerimize ev, araba yok. Borcumuz ortada, maaşımız ortada. Ama sosyal yardımlardan hep ret aldım. Her şey lüks geliyor. Okul forması bin küsur lira, o da bir tişört bir etek… Uzun kollularını da daha alamadım. Kırtasiyeyi parça parça aldık, neredeyse 2 bin lira tuttu. Aldığım ücret gelmeden buralara gitti. Eşimin maaşı da komple kiraya gidiyor, elde bir şey kalmadı. Bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek hakkı kampanyasını duydum. Bu bizim için o kadar önemli ki. Bazen hocalar beslenme listesi veriyor, o listeyi koymak mümkün değil. Biri muz koyabiliyorken biri koyamıyor, çocukların canı çekiyor ötekinden. Böyle bir eşitsizlik oluyor. Ben poğaça yapıyorum çocuklara evden, onu koyuyorum. Gıdayı da kredi kartıyla alıyorum. Yani benim çocuğumun beslenme çantası ancak borçla doluyor.”

“Bu şartlarda çocukların geleceği karanlık” diyor Kazım: “Bize büyüklerimiz ilerleyen zamanlar güzel olacak derdi. Öyle bir hevesle büyümüştük ama şimdi sömürüden başka bir şey yok. Hayatta kalmak istiyorsan çalışacaksın, ek iş yapacaksın…”

"ZAM VERMEK İLE ALMAK ARASINDA FARK VAR"

Kazım, ücretlerin bu kadar düşük olmasında sendikacıları da sorumlu görüyor. Sendikaları Toleyis’e tepkili. Kendilerine hiç sorulmadan bir sözleşmeye imza atıldığını söylüyor. “Sendika böyle olur mu?​” diye soruyor ve ekliyor: “Sendika deyince insanlar ‘Hakkımızı arar’ diye düşünüyor. Benim gözüme bu sendika siyasi ranta kapılmış gibi geliyor. Mevcut sendika iktidar yanlısı olduğu için, ‘İmamoğlu size zam vermiyor’ diyor. Ama bunun bence talebinde bile bulunmamıştır, bulunduysa da ısrar etmediği ortada. Gidip el sıkışıp gelen bir pozisyonda. İşçiler sözleşme sürecine dahil bile edilmedi, hiç kimse gelip bir şey sormadı. Başka temsilciler çıkarmak istedik hatta, ama sendikanın genel merkezi onaylamamış, böyle önünü kestiler. Talep etmek isteyenin de işten çıkarılma korkusu var. Şimdi sendika ‘Başkan zam vermedi’ diyor. Zam vermek ile almak arasında fark vardır... Sen istemedikten sonra kimse kimseye bir şey vermez zaten. Sendikanın da talep etmesi gerekirken talep etmiyor. Sendika diyor ki, ‘Grev olursa ya işten atma olursa.’ Ya bunu bir sendikalı dememeli. Bunun için mücadele edersin, sendika bir mücadele yürütmek istemiyor, olanın da önünü kesiyor. Sendika değişebilir, bu işçinin mücadelesiyle olur, ama bunu bütün Beltur işçilerinin tartışması gerekir. Birbirimizden ayrı yerlerde çalıştığımız için yan yana gelemiyoruz. Emeklerimizin karşılığını almak için bütün mücadeleyi vermeliyiz. Emek verdiğimiz bir şey var, haklarımızı arayıp, sendikayı zorlamalıyız, iş yavaşlatalım, çünkü çok zor koşullarda yaşıyoruz. Kaybedecek bir şeyimiz yok. Zaten kölelik düzeni, oradan çıkacağım diğer yerde de böyle olacak, aynı ücreti alacağım. Ne kaybedeceğiz ki? İşçiyim, bu benim partim diye bakmamalı kimse. Burada işçi olduğunuzu görün sadece. Birçok Beltur işçisinin bu koşullardan rahatsız olduğunu biliyorum. “Köyde ooo Kazım belediyeye girmiş diyor, insanlar memuriyet sanıyor belediyeye girmeyi. Ama ne bayramın var ne insanca yaşanacak bir ücretin.”

"BÖYLE DURURSAK HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEZ"

Her koşulda bir hareketin, bir şeyleri değiştireceğine inanıyor Kazım, tüm Beltur işçilerine çağrı yapıyor, “İnsan düşünmeli; Kurtuluş Savaşı’nda ülke işgal edilirken bir dedeye sormuşlar ‘Sen ne yaptın’, ‘Ben düşmana taş attım’ demiş. Elinden gelen oymuş. O da bir eylemdir. ‘Ben en azından elimden geleni yaptım haklarımı alabilmek için, fakat haklarımı vermediler, benim başım dik alnım açık, yapmayanlar utansın’ diyebilmeli insan. Onurumuz için haklarımızı savunmalıyız. Çünkü gerçekten kaybedecek bir şeyimiz yok. Her şeyi elinden alınmış bir insan olarak yaşamayalım. Bir insan bugün İstanbul şartlarında, 15 bin lira kira veriyor. En az 50 bin lira ücret almamız lazım ki, ne bileyim tatil de yapabilelim. Benim bulunduğum sektörde yeni yeni adını duyduğum yemekler görüyorum. Ben hiç yemedim o yemekleri, adını yeni duydum. Biz hiç tatil yapamadık evliliğimiz boyunca. Çocukları alıp bir sahile gitmek, yemesi içmesi, gezmesi yolu kaç gün çalışmama bedel? Şu anda Pendik sahile bile gidemiyoruz. İnsanların aldıkları ücret belli, biz bu ücretlere niye çalışıyoruz, bu hayat pahalılığı karşısında ne yapıyoruz? Bunu düşünmeliyiz. Emeklerimizin karşılığını alabiliyor muyuz, emeğimizi sömürüne karşı ne tavır alıyoruz bir düşünmeliyiz. Patrondan şikayet ediyor, ama bu hakkı nereden buldukları, bu cesareti nereden aldıklarını da tartışmıyoruz. Mevcutta kazanılmış bütün haklar nasıl alındı? Mücadele edenler sayesinde, ama biz böyle durursak hiçbir şey olmaz. Devlet de bizim yanımızda değil, kıdemimize de göz diktiler yine. Emekliliğimize de göz diktiler. Vergilerle de emeğimize göz dikiyorlar. Karşımızda kim var, kimler var görmeliyiz!”

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Esenyurt’ta öldürülen kadının evine 8 gün önce de polis gelmiş

SONRAKİ HABER

TMMOB Eskişehir İKK: Haklarımız ve geleceğimiz için mücadelemizi büyütelim.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa